'Bize Özel'i dinleyiciyle buluşturan Flört: ‘İyi müzik asla ölmez’
Flört yeni albümü “Bize Özel” ile güçlü bir giriş yaptı 2021 yazına. Ozan Kotra, Ata Akdağ, Çağatay Kehribar ve Bülent Ay’dan oluşan dörtlü cayır cayır gitarları, zengin armonileri ve Anadolu Rock esintileri melodi ve sözleriyle sağlam bir işe imza atmış.
Soldan: Çağatay Kehribar, Bülent Ay, Ata Akdağ, Ozan Kotra
Flört grubu hayatımıza 2000’li yıllarda girdi ama kuruluşunu Ozan Kotra ve Ata Akdağ’ın lise yıllarındaki tanışıklıklarına dek götürmek mümkün. Şu günlerde grubun 8. albümü “Bize Özel”i dinliyorum döne döne. Çarpıcı sözler, ince hicivler var albümde. Örneğin “Kutup Ayısı”nda “Bak işte, köprü oldu, yol oldu, asfalt oldu / Cebinde anlı şanlı para pul oldu” diyor bugünleri özetler gibi ve ekliyor: “Şahlandık Ay’a merdiven dayarız, tarihi yeni baştan yazarız / Gerekirse babalar gibi satarız, dış güçler olmasa neler yaparız”…
Ozan ve Ata’nın yanı sıra ilk günden beri grupta bulunan Çağatay Kehribar ve gruba yeni katılan Bülent Ay’ın yer aldığı Flört müziklerinde doğu etkilerinin yoğun bir şekilde hissedildiği ama bunu batı sounduyla harman ettikleri özgün bir senteze ulaşıyor yıllardır. Akla biraz Anadolu Rock’ı getiriyorsa ruhu aynı kuşatan olduğu içindir kanımca. Tam da müzik emekçilerinin pandemi yüzünden çok zor, çok ağır günler geçirdiği zamanda çıkagelen albüm vesilesiyle Flört’e bağlandık ve sorularımızı sıraladık.
Flört hep biraz Anadolu Rock’ın geleneğini izleyen, hatta bugüne taşıyan bir grup oldu benim gözümde. Siz nasıl yaklaşıyorsunuz Anadolu Rock’a? Ne ifade ediyor sizin için?
Ozan Kotra: Müzik herhangi bir kalıba sokulamayacak kadar geniş bir evrendir. Hele bizim gibi disiplinler arası gezinen işler yapıyorsanız tanımlamak isteyenler için daha da zor bir hal alır. Flört müziği, pek çok tarzın, disiplinin ve kültürel alt yapının harmanlanmasıyla oluşuyor. Atalarımızın yaptığı işlere saygı ve sevgi duymakla beraber Flört için Anadolu Rock grubu demek yüzeysel bir tespit olur.
Ata Akdağ: Anadolu Rock en görkemli günlerini 1970’lerde yaşamış ve Türkiye’de grup müziği adına çok değerli üretimler ortaya koymuş bir tür. Biz de, her aklı başında müzisyenin yapması gerektiği gibi, ilkgençliğimizde bu türü inceledik ve iyi bir dinleyicisi olduk. Kendi adıma, analog synthesizer kullanımının Türkiye’ye özgü yerel şifrelerini geçmiş ustaları dinleyerek öğrendim. Ancak Flört, geçmişi tekrarlamak ya da herhangi bir müzik türünün temsilcisi olma amaçlı kurulmadı. Flört müziğini bir denize benzetirsek, Anadolu Rock bu denize akan sayısız nehirden biridir.
Çağatay Kehribar: Rock müziğin temel enstrümanları gitar, bas gitar, davul ve keyboard diyebiliriz. Anadolu’da beslenmiş ve büyümüş müzisyenlerin, Batı sazlarıyla kendi topraklarının melodileri ve sözleriyle kendilerini rock müziği disipliniyle ifade ettikleri bir tür olarak tanımlıyorum Anadolu Rock müziğini. Doğal olarak biz de Batı enstrümanlarıyla Anadolu kokan melodilerle de şarkı bestelediğimizden, böyle tanımlamak ya da algılamak bence yanlış olmaz ama sadece bu çerçevede düşünmek epey sınırlayıcı olur. Flört’ün çok geniş bir müzik yelpazesine sahip olduğunu düşünüyorum.
Peki sizce Anadolu Rock bugünün gençlerine ulaşan bir tür mü? Onlar için de bir şey ifade ediyor mu, ya da ne ifade ediyor?
A.A.: 1980 darbesi sanatı ve kültürel hayatı derin bir sarsıntıya uğratmış ve geçmişle bağları koparmıştı. Anadolu Rock da ana akım bir tür değildi artık. Ancak o dönemin gençleri olan bizler, bir şeylerin yanlış gittiğini seziyor ve ‘daha yetkin, daha samimi’ bir müziğin var olması gerektiğine inanıyorduk. 80 öncesi üretilen albümleri keşfetmemiz ve sıkı bir dinleyicisi olmamız uzun sürmedi. Sanırım, bugünün gençleri de sadece Anadolu Rock türünü değil, Türk pop müziğinin de orkestrasyon düzenlemeler içeren, daha kaliteli dönemlerini keşfediyor. Festivallerde gözlemliyorum, gençler o eski şarkılara da büyük bir coşkuyla eşlik ediyor. İyi müzik asla ölmez, her nesilde kendine dinleyici bulur.
Ç.K.: Günümüz dünyasında bir şeyleri takip etmek artık çok kolay, ancak bir o kadar da zor. Çünkü teknolojinin gelişmesiyle ve bize sunduğu olanakların artmasıyla müzik üretimi inanılmaz rakamlara ulaştı. Bu kadar yoğun bilgi akışı sırasında fark etmek ve fark edilmek kolay değil. Anadolu Rock günümüz gençlerine bir şeyler ifade edebilir ama daha verimli olması için güncel dil, söylem ve soundla, genç müzik dinleyicileri için daha dikkat çekici olabilir. Bazı müzik eleştirmenlerinin dediği gibi Flört’ün geçmişten günümüze bir köprü olması, belki de bunları bir nebze yapabildiği içindir.
Bülent Ay: “İnsan yaşadığı yere benzer, toprağına suyuna” der şair. Fakat genç fidanların yaşadığı dünyayı algılama ve keşfetme çabası, kendilerini uzaklarda araması belli dönemlerde çok normal ve keyiflidir. Biz de onların yaşlarında Mississippi’de, New Orleans’da, Liverpool’da enstrümanlarımızı geliştirmek adına gezindik durduk. Batı enstrümanları icracıları olarak bu enstrümanları icat ve icra eden şahsiyetleri inceledik. Şimdiki gençlerimizi de öyle görüyorum, bir tur atıp gelecekler, araştırıp çalışacaklar, heybelerini dünyanın bir ucunda başka duygular içinde olan insanoğlunun tecrübeleriyle doldurup anlamaya çalışacaklar. Bu ders hiç bir zaman bitmez. Dolayısı ile kendi zenginliklerine evrensel iletişim adına bir gün yepyeni sayfalar açacaklar, sanat bilim ve kültürle bunu yapacaklar.
Sizin müzikteki kahramanlarınız, yol göstericileriniz kimler olmuştu gençlik yıllarınızda?
O.K.: Şüphesiz ki bizi şarkılarıyla büyüten ağabeylerimiz , yapıtlarıyla hücrelerimize kadar işledi. Barış Manço, Erkin Koray, Fikret Kızılok ve pek çoğu... Fakat Flört müziğinin temellerinde Ennio Morricone ve The Beatles da büyük yer tutar.
‘EMİN ADIMLARLA İLERLEDİĞİMİZ BİR ALBÜM OLDU BU’
“Bize Özel” 8. albümünüz. Bu albümde size özel olan neler var?
O.K.: Bizi biz yapan pek çok şey. Çocukken okuduğumuz bir kitap, bir arkadaş kavgası, sözler, sound, kayıt, hassasiyetler vs. Sanırım bu albüm olgunluk çağımızın ilk ürünü. Artık çok daha emin adımlarla ilerlediğimiz ve ne yapacağımıza emin olduğumuz bir albüm.
A.A.: 20 yıldır var olan bir grubun kendini tekrar etmemesi çok zordur. Yaşadığımız günün koşullarını ve hissiyatımızı şarkı sözlerine doğrudan yansıtıyoruz. Bence bu "Bize Özel"i özel yapan şeylerden biri, hâlâ samimi ve gerçek hikâyeler anlatabiliyor olmamızı çok önemsiyorum.
Ç.K.: Bu albüme kadar pek çok şey yaptık. Hayal ettik, yola çıktık, çalıştık, keşfettik, denedik, yanıldık, vazgeçmedik. Geliştirdik, tekrar denedik, kah güldük kah ağladık, hiç kolay sanmadık, yalanlarla çarpıştık, yorulduk ama durmadık ve bir sonuca vardık. İşte Bize Özel, Flört’ün şimdiye kadar olan tüm deneyimlerinin ve tercihlerinin titreşime yansımış halidir.
B.A.: Bu gruba yeni katılan bir üye olarak şunu söylemeliyim ki, 20 yıllık arkadaşlarımla ayrı dünyalarda bulunduğumuz bu süreç içerisinde edindiğimiz tüm tecrübelerin içinden, Bize Özel’e uygun düşecek, bütünlüğü bozmayacak ne varsa bir araya getirdik. Albüme, hayatımızın güzel evrelerinde topladığımız sevinçleri, hüzünleri ve umutlarımızı koymaktan çekinmedik. Burada, öncelikle besteci arkadaşlarımın duyguları baz alınarak tabi ki... Bu güzel şarkıların dinlenilmesi, sahiplenilmesi ve sevilmesi adına bunları yaptık.
Ne kadardır çalışıyorsunuz bu albüm üzerinde ve pandemi sürecinde kayıt meselesi nasıl oldu; daha mı kolay, daha mı karmaşık?
Ç.K.: Albüme 2020 Ocak ayında şarkıları toparlamakla başladık. Herkes eteğindeki taşları döktü. Aralarından seçimlerimizi yaparak eskiz kayıtlara başladık. 2020 sonbaharda eskiz çalışmaları bitirip, asıl kayıt için hazırlıklara başladık. 2021 Ocak ayında kayıtlar bitmişti. Miks ve mastering süreçleri 2 ay sürdü.
A.A.: Konsersiz geçen 1 yıl boyunca tüm enerjimizi ve duygumuzu albüm kayıtlarına yoğunlaştırdık. Bu da albümün sound ve müzikalitesine olumlu yansımış olabilir.
“Hani her gecenin sabahı vardı” diye sormuşsunuz “Kehribarım”da… Karamsarlık mı seziyoruz biraz?
O.K.: Şarkı çok karanlık ve depresif başlıyor. Aynı günümüz gibi. Yine de her Flört şarkısında olduğu gibi umut dolu ve aydınlık bitiyor. Bu bizim kasten yaptığımız bir kurgu. Çünkü Flört, dinleyicisine en hüzünlü ve depresif şarkısında bile umut verir. Bizim dinleyicimiz bizi ağlarken değil en zor şartlarda bile gülümserken görmek ister. Ağlarız da ağlatırız da ama sonunda hep bir umut vardır. Kehribarım’da da öyle oldu. Çağatay'ın süper sonik hezeyanlarını, aydınlık bir gelecek ve umut dolu bir dünyaya havale ettik.
Ç.K.: Şarkının yapısında, bazen günlerce süren, bazen dakikalarca süren insan duygusunun o değişkenliği var. Kimi zaman kendinizden kaçarsınız. An olur çok karamsarsınızdır, an olur umutla dolarsınız. Kehribarım, pek de elimizde olmayan bu değişimlerin müzikal bir betimlemesi gibi.
‘KİMSEYE BENZEMEYEN O TINIYI ARADIK’
Armonik vokal konusunda bir hayli etkileyici parçalarınız var. Özellikle kapanıştaki “Bize Özel”… Akla yabancı gruplardan Crosby, Stills, Nash gibi grupları getiriyor; bizde biraz MFÖ’nün buna benzer denemeleri vardı… Bize hikâyesini anlatır mısınız bu kaydın?
O.K.: Kayıt, işin en kolay kısmıydı bu şarkı için. Asıl hikâye söz ve beste kısmıydı. Bu albümde Flört vokal renginin gün gibi açığa çıkmasını istiyordum. Albüme başlarken çocuklara da öyle söyledim. Bol vokal istiyorum ve tamamen Flört vokalleri olsun. Kimseye benzemeyen o tınıyı sergileyelim. Öyle de yaptık. Albüme şarkı seçme esnasında baştan sona üç vokalin söylendiği bir şarkı yazmak istiyordum. İnanın tam 6 ay sürdü “Bize Özel”. Sözleri ve özellikle armoni düzeni için gece gündüz aylarca uğraştım. Hatta o kadar yoruldum ki bir daha uzun bir.süre şarkı yazmak istemiyorum. 'Bize Özel" her anlamda yazılış aşamasında beni bunalımlara soktu. Hatta bir ara vazgeçtim. Yarıda bıraktım. Başka şarkı önerecektim. Ata "Hayır onun üstüne git. Belki de bir başyapıt çıkacak" dedi. Beni zorladı. Ben de nihayet bitirdim ve üç vokal kaydettik. Fuat Güner de fikirsel anlamda yardım etti ve her şey bittiğinde şöyle dedi: "Bu şarkı Türkiye’ de bir ilktir ve bunu da ancak siz yapardınız.” Çok mutlu oldum ama bir daha uzun bir süre şarkı yazmayacağım. Bir Flört şarkısı yazmak gerçekten cinnet hali.
Analog kayıt teknolojisini tercih etmenizin özel bir sebebi var mı?
Ç.K.: Yaşamak ve yaşatmak istediğimiz duyum lezzetinin ana zeminini analog kayıt oluşturuyor. Analog teybin bize sunduğu disiplin ve sound bizim vazgeçebileceğimiz bir şey değil. Kafamızın içinde çalan tınıları akustik olarak sağlayabiliyoruz evet ama bunu kayda aynı lezzette geçirmenin, şimdiye kadarki tecrübemizle söylüyorum ki yolu analog teyp kayıttan geçiyor. Bütün bunları görsel yolla anlatmayı çok severim. Daha anlaşılır olduğunu düşünüyorum. Bu aynı, sanatçının resim yapmak için dijital tablet yerine tuval ve fırçayı tercih etmesi gibidir.
Plak mı, dijital platform mu? Hem şahsi tercihlerinizi merak ediyorum hem de genel anlamda müzik sektörünün içinde bulunduğu duruma dair fikirlerinizi?
A.A.: Bence dijital platformda müzik dinlemek, o müzikten haberdar olmaktır. Plak deneyimi ise o müziği gerçekten dinlemek, hissetmektir. Tabi tüm müzik türleri ve dönemleri için aynı iddiada bulunamam. Klasik müzik dinleyecekseniz bunun en doyurucu deneyimi konser salonuna gidip canlı icrasını izlemektir. Popüler müzikte ise artık pek çok üretim, doğrudan dijital evrende kaydediliyor ve referans olarak da yine dijital platformlar baz alınıyor. Üretim ve sunum aynı tezgahtan geçtiği için amaca hizmet ediyor, yanlıştır diyemem. Ancak, bir Cem Karaca plağını dijital ortamda dinlemek, kanımca eksik bir deneyim olacaktır. Flört özelinde durum şu: Bu albümü analog banda kaydettik, hem dijital platformlarda hem de pek yakında plak formatında dinleyebileceksiniz. Yolda, işyerinde canınız istediği her an dijitalden dinleyin, ancak albümdeki analog sıcaklığını daha bir yoğun hissetmek için plak formatını da es geçmeyin, derim.
‘SADECE AŞK ŞARKILARI YAZMAK BİZE GÖRE DEĞİL’
Politik bir grup olarak görüyor musunuz kendinizi? Hatta daha da ileri gidersek, politikayla nasıl bir ilişkiniz var, memleket meseleleriyle alakanız ne durumda?
O.K.: Gerek memleket gerekse Gezegenin meseleleriyle sürekli meşgulüz. Politik olmayan biri sanatçı olamaz. Politikayı izlemeyen , gözlemlemeyen, kaçan biri, yaşadığı hayatı çok da doğru algılayamaz bence. Evet Flört politik bir gruptur ve bunu neredeyse her şarkısında, sözünde, çalımında, özeninde belli eder.
A.A.: Dünya meseleleriyle ilgili olan, görüşlerini çeşitli şekillerde ifade eden, ancak sanatına hiç yansıtmayan sanatçılar da vardır muhakkak. Bir düşünün: Duyarlısınız, tepkilisiniz, bu hassasiyetinizi de sözgelimi sosyal medyadan paylaşıyorsunuz. Ancak sadece aşk şarkıları yazıyorsunuz. Bu pek bize göre değil. Kafamızdan kalbimizden ne geçiyorsa, bir şekilde şarkılara sızmıştır.
Ç.K.: Yaşadıklarımızı, fikirlerimizi, sonuçlarımızı, duygularımızı şarkılarımızla paylaşıyoruz. Doğal olarak, maruz kaldığımız her şey bir şekilde söz olarak, tını olarak bizden yansıyor ve bu şarkıları dinlediğinizde net olarak anlaşılıyor bence.
‘NEDENSE DEVLET MÜZİSYENLERİ SEVMİYOR’
Pandemi sürecinde müzik sektörü ciddi bir darbe aldı, müzik emekçileri çok zor durumlara düştü, intihar edenler oldu. Son kısmi açılmada bile müzik sektörüne nefes aldıracak bir plan düşünülmemiş. Bazı meslektaşlarınız bunun bir ideolojik tavır olduğunu söylüyor, katılıyor musunuz?
A.A.: Müziğe başladığımız dönemde yaşça bizden büyük ağabeylerimizden hep şu uyarıyı duyduk: “Müzik zengin işidir.” Buna katılmasam da, çoğunlukla yurtdışından getirilen pahalı enstrümanları satın almak, uzun emeklerle icracı olma vasfını kazanmak, sonra da her ekonomik krizde eğlence sektörünün kırılgan yapısı içinde ayakta durabilmek hiç kolay değildir. Gerçekten sektörün ne kadar kırılgan olduğunu görüyoruz. Kayıtdışı çalışma oranı çok yüksek, sağlık ve emeklilik gibi hayati konularda güvencesizlik bir yana, yevmiye usulü ile çalışıldığı için günü kurtarmak bile başlı başına problem. Besteci ve yorumcular gibi sahne emekçileri de meslek birliklerine sahip olmalı, Devlet de kimin kim olduğunu bilmeli. Hibe ve destek verilirken müzisyenlerden canlı performans videoları istemek gibi garabetler yaşanmamalı. Pandemi döneminde canlı müziğe yasak getirildi. Yasağı getiriyorsan, çalışma hayatını bitiriyorsan yeterli desteği de kesintisiz vereceksin, bunun lamı cimi yok. Kimse sadaka istemiyor, onuruyla çalışıp yaşama derdinde. İntihar eden kardeşlerimiz için çok üzgünüz. Ancak hem kendimiz hem de bizi sevenler için yaşamak ve bu zor günler geçtiğinde tekrar, daha güçlü biçimde kenetlenmek zorundayız. Devletin sanata ve sanatçıya karşı mesafesi belli. Alnında ışığı ilk hissedenler olarak, nedense pek sevilmiyoruz. Öyle fazla bir şey bekliyor değiliz, gölge edilmesin başka ihsan istemeyiz. Müziğin önündeki engeller kaldırılsın, diğer sektörler nasıl uyum gösteriyorsa müzik sektörü de önlemler alınarak hayata dönsün istiyoruz.
Sektördeki dayanışmayı yükseltmek adına neler yapılabilir sizce?
Ç.K.: Bütün bu yaşanan sürecin ve ilerde yaşanabilecek daha zorlu süreçlerin daha kolay geçebilmesi adına sektör çalışanlarının, kurumsal hayatta tanımlı olması, fark edilebilir olunması için resmi birlikler kurulması gerekiyor.
B.A.: Pandemi son 1,5 yılda tüm dünyada, tüm insanlığın ortak derdi oldu. Bir çok meslek kolundan ayrı olarak eğlence sektörü, her kötü koşulda olduğu gibi birincil olumsuz etkilenen kol ve bu kolun binlerce emekçisinin sahipsiz ve görmezden gelinen insanlarının çektiği çilelere, hayatına son verenlere, enstrümanlarını satanlara, ailesi dağılanlara şahit olduk maalesef... Böylesi zor koşullarda Türkiye’deki müzik meslek birlikleri, yaşanan bu sıkıntılara çare olma konusunda bekleneni verememiştir. Ondan da öte, gecede astronomik rakamlar alan solistlerimizin çoğu kendilerine eşlik eden değerli orkestralara destek olmamıştır, olabilenleri hariç tutalım elbet... Kimseye bir sitem ya da serzeniş olmadan, çözüm adına diyebilirim ki, 10 sene önce alınan ücretlerin çok altında rakamlara çalışan insanların, kötü günlere hazırlık yapamamasından kaynaklıdır esas problem, çözüm de bunun içindedir.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke