"Bu bir intikam operasyonudur"

Ergenekon davasının 30. duruşmasında savunma yapan tutuklu sanık gazeteci-yazar Vedat Yenerer, soruşturma savcılarının "terör estirdiklerini" belirterek, "Bu bir intikam operasyonudur. Gözaltına alınmayacağına emin olan kimse yoktur. Savcı Zekeriya Öz, hızını alamamış, öz teyze oğlunu bile kendisine kızdığı için gözaltına aldırmıştır. Yakında sıra babasına gelirse şaşırmamak gerekir" diye konuştu.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 22.12.2008 - 08:17

"Terör örgütü üyeliği" ve "Ateşli Silahlar Kanunu'na muhalefet" ile suçlanan Vedat Yenerer, savunmasına özyaşam öyküsünü anlatarak başladı. 43 yaşında olduğunu ve Anadolu Üniversitesi İngilizce Basın Yayın Fakültesi birinci sınıftan itibaren gazetecilik yaptığını söyledi. Cumhuriyet Gazetesi'nde beş yıl çalıştıktan sonra Show TV, 32. Gün Programı, Star, Kanal D ve Haber Türk televizyonlarında savaş muhabirliği ve haber araştırma müdürlüğü yaptığını anlattı. Irak'tan Çeçenistan'a kadar dünyanın en çatışmalı bölgelerinde habercilik yaptığını söyleyen Yenerer, birikimlerini, yazdığı 6 kitapta anlattığını, 2002 yılında İstanbul'da Atatürk Kültür Merkezi'nde savaş bölgelerinde çektiği fotoğrafları sergilediğine dikkat çekti. "VY" adlı prodüksiyon şirketi kurarak belgesel, tanıtım ve reklam filmleri çektiğini anlatan Yenerer www.interajans.com ve www.medyarazzi.com adlı haber portallarını kurmasının yanı sıra Yeniçağ Gazetesi'nde köşe yazarlığı yaptığını belirtti.

 

Erdoğan'ın açtığı davalar

Yazdığı bir eleştiri yazısıyla ilgili olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın hakkında açtığı iki davanın birinin reddedildiğini, diğerinin ise Yargıtay aşamasından olduğunu anlattı.Yenerer "Başıma ne geldiyse bu süreçten sonra geldi. Bu bir 'intikam' operasyonudur. Tuncay Özkan'ın tutuklanması, Mustafa Balbay'ın gözaltına alınması nasıl bir intikam operasyonu yürütüldüğünü gösteriyor" diye konuştu.

 

Çakal Carlos bile böyle aranmadı

Yenerer, Yeniçağ Gazetesi'nde 17 Şubat 2007'de yayımlanan Emniyet'in ele geçirdiği mühimmatın bir kısmını tutanaklara geçirmediğine ilişkin yazısının ardından evinin 22 Şubat 2007'de sabaha karşı 05.30'da basıldığını belirtti. "Eşimin, 3 yaşındaki kızımın yanında beni bir odaya sokup 'arşivin nerede, gizli belgelerin nerede' diye sıkıştırdılar. 'Bana gelen belgeyi gizli tutmam yayınlarım' deyince çok bozuldular" dedi. 25-30 polis dışında evin çevresinin de kuşatıldığını anlatan Yenerer, "Utancımdan yerin dibine geçtim, Çakal Carlos böyle yakalanmadı" diye konuştu.


Havan mermisinden vazo

Aracındaki televizyon programlarında kullandığı belgelere CD'lere polisler tarafından el konulduğunu anlatan Yenerer, "Kanlı Kukla PKK kıtabında da yer alan PKK kamplarında ve Celal Talabani ile çekilmiş fotoğafların orijinallerini de aldılar" dedi. Yenerer, daha sonra işyerinde yapılan aramada dünyanın değişik savaş bölgelerinden getirdiği ve içine çiçek koyduğu dekor amaçlı top, havan ve bomba kovanlarına, polislerin "altın bulmuş" gibi sevinerek el koyduklarını belirtti.


"Emniyette fiziken tükendim"

Polislerin, "esas duruş"ta bulunmasını, "komutanım" demesini istediklerini, birbirlerine de komutanım diye hitap ettiklerini anlatan Yenerer "Acaba aralarında askerler mi var diye şaşırmıştım. Avukatıma da bu durumu sormuştum" diye konuştu. Üç günde birer saat sohbet adı altında sorgulandığını söyleyen Yenerer, "Üç gün psikolojik işkence altında, 72 saat boyunca az uyutularak sık sık konulduğum hücreye çeşitli bahanelerle girip sorular sordular Fiziken tükenmiş vaziyette sorguya girdim" diye konuştu.

 

AKP'nin rehinleri

Yenerer, "psikolojik işkence şeklinde" süren polis sorgusunda emekli orgeneral Necati Özgen ile yaptığı bir programda gösterdiği ve annesinin evinde bulunan tüfeğin sorulduğunu, o tüfeği Irak'tan aldığını, çok eski ve paslı olduğunun görüldüğünü belirtti. Yenerer, kriminoloji raporunda tüfeğin 1873'te Avusturya Macaristan İmparatorluğu döneminde yapılan Wendl marka olduğunun yazdığını kaydetti. Sorgusunu yapan Savcı Taşkın'ın "tüfek vahim çıktı" dediğini belirten Yenerer ,"Savcılığa Emniyet'ten gönderilen ve terör örgütü üyesi olduğunu gösteren yeterli veri olmadığına ilişkin" belgeyi 7 ay sonra iddianame eklerinde gördüğünü söyledi. "Bu belge AKP muhaliflerinin nasıl rehin alındığının kanıtıdır" diyen Yenerer "Bu belge savcılar ve cemaat bağlantılı siyasetçilerin mahkemeye baskı yaparak beni tutuklattığının da belgesidir" diye konuştu.

 

10 dolara 2 bomba

Yenerer, ateşli silah bulundurmakla suçlanmasına neden olan tüfeği Erbil'de 75 dolara bir antikacıdan aldığını ifade ederek, "Erbil'de bir kaleşnikof tüfek 50 dolar, bir el bombası 10 dolar, hatta pazarlık edilirse iki bomba satılıyordu" dedi. Tüfeği denemek için kriminoloji laboratuarında mermisinin bile bulunmadığına dikkat çeken Yenerer, savcıların Ergenekon cephaneliğini şişirebilmek için 135 yıllık tüfeği "mavzer" olarak iddianameye yazdıklarını söyledi.

 

Kelime oyunu ile yanıltmak

Savcıların iddianamede kelime oyunlarıyla hem kamuoyunu hem de mahkemeyi yanılmak sanıkları da yıpratmak istediğini anlatan Yenerer, evinde ve işyerinde bulunmamasına karşın bir tabanca ve fişeklerin kayda geçirildiğine dikkat çekti. Ergenekon operasyonlarını eleştirdiği için dünyanın başına yıkıldığını ifade eden Yenerer, Veli Küçük ile telefon ile ve birkaç görüşmesi nedeniyle 10 aydır hapiste olduğunu söyledi.

 

Çeçen komutanlarla da görüştüm

Evine gelen cemaat bağlantılı polislerin evinden PKK yöneticileri ile olan fotoğraflarını aldıklarını ancak Çeçen'lerin efsanevi liderleri Şamil Basayev, Aslan Mashadov ile Grozni'de çekilen fotoğraflarını almadıklarını ifade ederek, "Dünyanın en kanlı örgütlerinden Hamas'ın lideri Şeyh Ahmet Yasin ile Gazze'de çekilmiş bu fotoğrafı, Başbakan Erdoğan'ın dizinin dibine oturduğu ortaçağ zihniyetindeki Gülbettin Hikmekyar gibi Afgan-Taliban liderleri ile olan fotoğraflarımı nedense almamıştır" dedi.

Bu fotoğraflarını mahkemeye sunan Yenerer, PKK'nın liderleri ile Zeli, Kandil, Zap, Hakurk, Batufa ve Haftanin gibi kamplarda pek çok kez ropörtaj yaptığını anlattı. Son kitabında bunları anlattığını söyleyen Yenerek, şöyle devam etti: "Ben savcının Danıştay ve abla katiline dört beş kez dediği gibi çocuk katili Osman Öcalan'a 'Osmanım' hiç demedim. PKK kamplarına gidip kanlı terör örgütünün iç yüzünü yazdım. Savcılar fotoğrafları gereçe gösterip beni tutuklattılar ancak TSK operasyonları sonrasında PKK karargahı Kandil dağına giden, Taraf gazetesi yazarı Yasemin Çongar, TSK'yı protesto eden bir yazı kaleme aldı. 'Kalbim Kandil'de kaldı' diye yazdı. Ben 10 aydır tutukluyum. Örgütün resmen propagandasını yapan Çongar dışarda fink atıyor. Savcılar bunu görmüyor. Savcılar bu kirli tezgahın hesabını er geç vereceklerdir. Savcılar kendilerini cihat ilan etmiş hukuk savaşçıları mı olarak görüyorlar anlamış değilim. Ben spor ya da magazin muhabiri değilim. Genelde siyasetçi ve askerlerle sık görüşmeme neden olan sıcak bölge gazetecisiyim. Savcılar Hülya Avşar ile tanışmamdan daha memnun olacaklardı sanırım."


Küçük ile gazetecilik ilişkisi kurdum

Veli Küçük ile tanışıklığının tamamen gazeteci-emekli asker ilişkisi olduğunu söyleyen Yenerer, Küçük dışında da çok sayıda general ve subay tanıdığı olduğunu belirtti. Küçük'ü bayramlarda, kandillerde v eyılbaşlarında her tanıdığı generali aradığı gibi aradığını ifade eden Yenerer, "Ben Veli Küçük'ü sabıkasız, sicili temiz, terör uzmanı emekli bir general olarak tanıyorum. Sevgi ve saygı çerçevesinde bir ilişkimiz oldu. 3-5 kez bir araya geldik. Hepsi de gazetecilik ve hal hatır sormadır. Kitabımla ilgili bilgi danışma olarak görüşmüşümdür. Hiçbir ortak işimiz yok. Başka hiçbir ortamda bir araya gelmedik" diye konuştu. Küçük'ten talimat almadığı iddialarını da reddederek, kendisi ile son 5 yılda birkaç kez yüz yüze geldiğini anlattı. Yenerer, "Siyasi dedikodular nasıl olurda suç delili olur. Bir parti liderine muhalif olmak diye bir suç TCK'da yok. Bugün Veli Küçük Türkiye'nin en medyatik ve düşünceleri merak edilen isimlerindendir. TV'ye çıkmaz. Demeç vermez. Çok az gazeteci ile görüşür. En büyük sıkıntısı söylediğinin çarpıtılmasıdır. Bildiğim kadarıyla bin kadar dava açmıştır ki bu bir rekordur" dedi.

 

"Ağlıyorum"

Hukuk ihlalleri ile evinden, eşinden ve dört yaşına girecek olan kızından koparıldığını ifade ederek, "Derin elem ve keder içindeyim. Cezaevinde geceleri battaniyemi üstüme çekip ağlıyorum, ağlıyorum. Ben hayatımda böyle bir tezgahla karşılaşmadım. Emin olun ağlıyorum. Ne geldi benim başıma diye" dedi.

 

Kasetle şantaj iddiası yalan

Evinde yapılan aramada ele geçirilen iki gazeteciye ait müstehcen görüntülerin bulunduğu kasetle ilgili köşe yazısı yazdığını anlatan Yenerer, kesinlikle şantaj amacının bulunmadığını, bu isimleri savcıların deşifre ettiğini belirtti. Yenerer, şöyle konuştu: "Türk medyasının içinde bulunduğu durumu anlatmaya gerek yok. Medyaya bir bakın, spiker, sunucu, yazar pek çok ünlünün video görüntüleri ortaya çıkıyor. Mevki ve makam sahibi yaşlı bir televizyoncunun bu makamı kullanarak mesleğe yeni başlamış bir genç kızı kötü muamelelerine alet ettiğini gördüm. Bu bir ahlaki çöküntüdür. Bu kaset gizli çekim değildi fantezi amaçlı kendi çekimleriydi. Ben bununla ilgili olarak isimlere yer vermeden bir yazı yazarak bu ahlaki çöküntüyü dile getirdim. Bu yazının ardından emekli Tuğgeneral olan bir dostum beni aradı. Kişileri ve kaseti sordu. Ben kaseti ona vermedim. Savcı Öz, hızını alamayıp benim örgütün amacı doğrultusunda şantaj yapmayı amaçladığımı öne sürüyor."

 

Ödül töreni yasal

Sahibi olduğu internet ajans.com isimli site tarafından Veli Küçük, Sevgi Erenerol ve Emin Gürses'e yılın kuvvacısı ödülü verildiğini bu törenin halka açık olduğunu anlatan Yenerer,  "2004-2005-2006'da aralarında KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın, Prof. Dr. Nur Serter ve Onur Öymen gibi çok sayıda saygın insana plaket verdik" dedi.

 

Savcılar kaçacak

Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların 5 yıla kalmaz kaçacağını yönünde Ö.P. isimli kişi ile yaptığı telefon görüşmelerinin de suç olarak sayıldığını belirten Vedat Yenerer, "Bavcıların kaçacağı yönündeki öngörümde yanılmışım. Van Savcısı açılan davalardan sonra ABD'ye hocasının yanına kaçtı. Orada bahçıvanlık yapıyor. Bu savcılar kaçamayacaklar. Yaklaşık olarak 10 aydır mesnetsiz gerçek dışı iddialarla beni hapis yatırdılar. Kaçamayacaklar çünkü oların peşini ben kendi namıma bırakmayacağım. Her türlü davayı açacağım. Hukuk mücadelem sırtlarındaki ceketi alana kadar sürecek" dedi.

 

Kürt sorunu yok

Kendisinde çıkan 27 Eylül 2007 tarihli dokümanda Azerbaycan'a gerçekleşen '2 Kürt Göçü'nün' ele alındığı belirtilen dokümanla ilgili olarak da Vedat Yenerer, "Türkiye'de kürt sorunu diye bir şey olduğuna inanmıyorum. Operasyonlarda ölen PKK'lıların çoğu Ermeni kökenlidir. Bunu yazmak mı suçtur" dedi.

 

Vedat Yener'in çapraz sorgusu 

Öğleden sonra Mahkeme Başkanı Şengün tarafından emniyet, savcılık ve nöbetçi mahkeme ifadeleri okunan Yenerer, emniyet ifadesinde yer alan “batan televizyonlarda çalıştım” ifadesini “bütün” olarak düzeltti. Daha sonra çapraz sorgusuna geçilen Yenerer'e, Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, savunma ve ifadesinde belirttikleri dışında 86 sanık arasında irtıbatı olan kimse olup olmadığını sordu. Kimse ile “irtibatlı” olmadığının altını çizen Yenerer, gazeteci olarak Kemal Alemdaroğlu, Turan Çömez ile görüştüğünü, Tuncay Özkan'ın arkadaşı olduğunu söyledi. 
 

Aydınlık Yol'dan Tamil Kaplanları'na

Pekgüzel'in, telefon defterinde Drej Ali olarak bilinen Ali Yasak'ın numarasının bulunduğunu söylemesi üzerine 1990 yılında Cumhuriyet Gazetesi için  Türkiye'nin en tanınmış babalarıyla röportaj yaptığını anlatan Vedat Yenerer “Ben gazeteciyim. İsteyin size Peru'daki Aydınlık Yol'un, Sri Lanka'daki Tamil Kaplanları'nın numaraları vereyim” diye konuştu.

Cumhuriyet soruları

Savcı Pekgüzel'in “Cumhuriyet Gazetesi'nde hangi yıllarda çalıştığını, neden ayrıldığını ve İlhan Selçuk'u tanıyıp tanımadığını" sordu. Yenerer 1987 yılında öğrenciliği döneminde yıllar önce kaybettiğimiz İstihbarat Şefi Erhan Akyıldız tarafından gazeteye alındığını, yaz tatillerinde çalıştığını, 1989 yılından itibaren tam olarak görev yaptığını anlattı. Gazetede bazı gruplar oluştuğunu ve ayrılmalar olduğunu anlatan Yenerer kendisinin de Aralık 1992'de istifa ettiğini söyledi. Cumhuriyet Gazetesi'nden alnının akıyla ayrıldığını ve sendika olduğu için tazminatını da tam olarak aldığını belirten Yenerer, üst düzey yönetici olan İlhan Selçuk ile hiçbir diyaloğunun olmadığını anlattı. Savcı Pekgüzel, Yenerer'in ifadelerinde “Veli Küçük'ün sahibi olduğu Kuvayi Milliye dergisini verdiği”ni söylediğini anımsatarak bilgi istedi. Yenerer, derginin sahibinin Veli Küçük olup olmadığını bilmediğini, ama kendisine bu dergiyi verdiğini anlattı.  Güneydoğu'da savaşan subayların anılarını toplayan bir kitap hazırlığında olduğunu anlatan Yenerer, Veli Küçük ile Yenibosna'da güvenlik şirketinde görüştüğünü söyledi. Pekgüzel'in “Yılın Kuvvacısı” fikninin nasıl doğduğunu sorması üzerine Yenerer “2004 yılıydı. Leyla Zana'ya ödül verilmişti. Biz de 'Turkiye Cumhuriyeti sevgisi olanlara, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olanlara bu uğurda çalışanlara verelim' diye düşündük. En son 'vermez olaydık'" dedik. 
 

Irak Hizbullah'ı

Pekgüzel'in PKK kamplarına gidişine ilişkin sorularına karşılık 1992-1997 arasında Kuzey Irak'taki kamplarda haber yaptığını, 1991-1992'de ise Cumhuriyet için röportaj yaptığını anlatan Yenerer “Gazeteci kimliğimle birçok operasyona katıldım. Irak Hizbullahı'na gittik. Emniyet'te 'Irak'ta Hizbullah mı olurmuş' diye sordular. Dünyadan haberleri yok.”


Somut belge sizsiniz


Savcı Pekgüzel'in Ergenekon soruşturmasını eleştiren bir yazısını anımsatarak “somut deliliniz var mı” diye sorması üzerine Yenerer “Somut belge sizsiniz” diye tepki gösterdi ve şöyle devam etti: Siz, terör örgütü deyip belge bilgi yoktur demediniz mi? Sonunda Danıştay'a bağlandınız. Ben yazı yazıyorum. Suçlamaları eleştiriyorum, anayasal hakkım ayaklar altına alınmıştır.

Mehmet Ali Pekgüzel'in yine bir yazısından alıntı yaparak “halk hareketinden” neyi kast ettiği sorusuna Yenerer, Başbakan Erdoğan'ın bir konuşmasını örnek göstererek “Başbakan neyi kast ediyorsa onu kast ediyorum. Ben yazımda 'aydınlar önayak olmalı' diyorum. Silahlı halk ayaklanması değil, aydınların önderliğinde halk hareketinden söz ediyorum. Halkı silahlı isyana tahrik etmiyorum” diye yanıt verdi. 


Yüreğimi yakıyor

Savcı Nihat Taşkın ise Yenerer Karadeniz TV'den ayrıldığında neden Veli Küçük'ün bu konu ile ilgilendiğini sordu. Yenerer, Karadeniz TV'de Yaşar Nuri Öztürk ile program yaptıklarını ancak iki ay para almayınca programı çıkmadığını, Veli Küçük'ün de kendisini arayıp bu durumu sorduğunu anlattı. Yenerer “Hani en büyük örgüt idi, Hani Veli Küçük çok zengindi? Bu soruyu zul addediyorum. Hukuk skandalı, yüreğimi yakıyor” diye konuşunca Savcı Taşkın, ifadelerine ilişkin açıklık getirmek istediklerini söyledi. Yenerer ise “Ama ben 10 aydır kendimi rehin hissediyorum” diye konuştu. Taşkın'ın “Yılın Kuvvacısı” ne demek sorusuna avukatı Vural Ergül itiraz etmesine karşın Yenerer açıklayacağını ifade ederek bir kez daha ödül verme kıstaslarını anlattı. Ödül töreninin açık olduğunu Sirkeci Garı'nda düzenlendiğini, Bakırköy Belediyesi'nin de bando gönderdiğini anlatan Yenerer, savcının Hilton Oteli'nde tören düzenlenip düzenlenmediği sorusuna “Hayır, Hilton Oteli'ne bando almıyorlar” dedi. Savcı Nihat Taşkın, Yenerer'den  ifadesi sırasında “Kuvvacılığı sulandırdılar, rahatsiz edici tipler” sözlerini açıklamasını istedi. Yenerer 2005 yılındaki toplantıya katılan “absurd” bir grubun slogan attığını, oysa nezih konuklarla toplantı yaptıklarını söyleyerek “Yanımda olan Uğur Dündar'a 'Bundan sonra bu hareket sulandırılmaya başladı' dedim” diye konuştu. Savcı Taşkın'ın Mehmet Zekeriya Öz'ün kendisini Sevgi Erenerol'un kilisesine çağırdığına ilişkin sorusu üzerine, bu konunun düzeltildiğini, çağrıldığı yerin kilise olmadığını söyleyen Yenerer “Sevgi Erenerol'u nerede gördüğümü hatırlamıyorum. Ödülü de ben vermedim” dedi. Bir sürücünün Boğaz Köprüsü'nden geçirken ücret ödediği gişe memuruyla irtibatlandırılamayacağını anlatan Yenerer, “Bu soruları savcıları yakıştıramıyorum. Ucuz irtibatlar kurmak, medyaya şemalar tefrika ettirmek.. Bunları gayri ciddi buluyorum” dedi. 
 

Fadime Şahin olayı

Nihat Taşkın'ın tutuklu sanıklardan Ümit Oğuztan ile tanışıklığı ve Fadime Şahin olayıyla ilgili sorusu üzerine “Bunun Ergenekon ile ne ilgisi var” diye soran Yenerer, avukatı Ergül'ün de soruya itirazına karşın açıklamada bulundu. Star Televizyonu'nda yönetici olduğunu, Fadime Şahin ve Ali Kalkancı olayını ilk kez kendisini ortaya çıkardığını anlatan Yenerer “Ümit Oğuztan televizyona gelmişti. Bir daha görmedim. Yıllar sonra, gözaltına alınmadan bir ay önce arayıp Şişli'de bir gazetenin başında olduğunu söyledi” diye konuştu.
 

301'den dava açılabilir

Savcı Nihat Taşkın, Yenerer'in 17 Şubat 2008 tarihli yazısında Emniyet'in ele geçirdiği patlayıcı madde ve bombaları imha etmeyip sakladığına ilişkin ifadelerine karşılık, hakkında dava açılmadığını söylediğini ancak bu ifadelerle ilgili dava açılabileceğini söyledi. Yenerer, “Savcının ne demek istediğini anlamadığını” belirterek “dava mı açılmış” diye sordu. Taşkın ise “Zaman aşımı sonuna kadar emniyet güçlerini aşağılamaktan 301'i oluşturabileceğini” belirtti. Taşkın, Emniyet'e yaptığı suçlamalara ilişkin elinde somut verisi olup olmadığını sorunca Yenerer “Duyum aldığını, bu konuda Emniyet'e ihbarda bulunduğunu” söyledi. Bu yazısının üzerinden çok geçmeden çeşitli yerlerde “pimi çekilmemiş bombalar” bulunduğuna dikkat çeken Yenerer “Bu davadaki bombalar bile şaibelidir. El bombası  DHKP-C, PKK gibi terör örgütlerinin rağbet ettiği bir patlayıcı değil. C-4 gibi patlayıcılar kullanıyorlar” diye konuştu. 
 

Paşaları tanıyor musun

Savcı Taşkın, sanık Yenerer'e Şener Eruygur, Hurşit Tolon, Levent Ersöz ve Attilla Uğur gibi emekli general ve üst rütbeli subayları tanıyıp tanımadığını sordu. Yenerer, Hursit Tolon'iu ile Yalova depreminden sonra lojisten sorumlu olduğu dönemde yayına çıkarttığını anlattı. Yenerer, kendisinin hazırladığı 4 bölümlük “Terörle Mücadele Belgeseli” için Şener Eruygur ile Jandarma Genel Komutanı iken makamında görüştüğünü, diğer yüksek rütbeli subaylar ile de bağlantı kurduğunu anlattı. Yenerer, çekimlerde kullanmak üzere helikopter onayı verildiğini söyledi.

Yenerer ilgili soru üzerine Veli Küçük'ün Bilecik Türkmen Köyü'ndeki evinde bulunan “Sayın Komutanım” diye başlayan belgeyi kendisini yazmadığını söyledi.


Ataşehir'deki ofis soruldu

Üye hakim Hasan Hüseyin Özese, Yenerer'e  “Ümit Özdağ’ın Ataşehir'deki ofisinde toplantı yaptığınız belirtiliyor. Bu ofis kime ait kiralık mı?” diye sordu. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü olarak Ümit Özdağ ile burada zaman zaman toplantılar yaptıklarını belirten Yenerer, şöyle konuştu:  “Ataşehir girişinde, solda, yüksek binaların birinin 20 katında 120 metre kare bir yerdir. Kirası 5 milyardan fazla değil. Ümit Özdağ, İstanbul’a geldiği zaman burada kalırdı. Burası iki yıldır var. Ergenekon operasyonu kapsamında Ataşehir lafları edilince ben Özdağ’ı aradım. Olayın ne olduğunu sordum. Bahsedilen olayın bizimle alakası yok. Zaten biz bu yeri kuralı 6–7 ay oldu dedi.” Yenerer, burada yapılan toplantılara Ergenekon davası sanıklarından katılan kimsenin olmadığını ifade etti. 
 

Müdahiller konuşturulmadı

Usül hakkında söz almak isteyen müdahil Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın avukatı Özkan Yücel, mahkeme başkanı Köksal Şengün tarafından konuşturulmadı. “Size söz hakkı vermiyorum” diyen başkana, “Cümlemizi duymadınız bile” karşılığını veren Yücel, tartışma üzerine talebinin ne olduğunu açıklayamadı. 


Yenerer'in avukatı savcıları eleştirdi


Yenerer’in avukatı Vural Ergül, savunmasına iddianameyi hazırlayan savcılardan Zekeriya Öz hakkında ağır eleştirilerle başladı. Avukatların edinemediği belgelerin savcılar tarafından bazı medya organlarına servis edildiğini savuna Ergül, iddianame eklerinde deli saçması notların olduğunu ifade etti. Ergül, “Irak’ta Bush’un kafasına atılan iki ayakkabının imhası söz konusu olduğunda suç delilleri olduklarından imha edilemeyecekleri söylendi. İşgal altındaki Irak’ta bile suç delillerinin imhası tartışılırken Türkiye’de savcılar ve hakimler el ele verip, bu davanın el bombalarını imha ettiler” dedi.


Tekin tahliye istedi


Tutuklu sanık emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin mahkeme heyetine duyduğu saygının zaman içinde hayranlığa dönüştüğünü belirterek, “Dava açıldıktan sonra şahsınız ve heyetiniz hakkında bilgi edinmeye çalışıyorduk. Ama bu bilgi edinme sözde örgüt veya fişleme adına değil. Topladığımız veriler yüreğimize su serpti” diye konuştu. Tahliye talep eden Tekin,  “Avukatlarım mahkemeden umudu kesti. Gelmiyorlar. Bende kendi başımın çaresine bakıyorum” dedi. 


Kitaptan alıntı iddiası

Tutuklu sanık yazar Ergün Poyraz, iddianamede yer alan Ergenekon Lobi belgesinin, Erdal Şimşek'in 2004'te çıkardığı “Türkiye'de İstihbaratçılık ve MİT” adlı kitabından alıntılandığını öne sürdü. Poyraz, Şimşek'in kitabındaki bazı bölümlerin iddianameyle birebir aynı olduğunu ifade ederek, Şimşek'in MİT'te çalışıp çalışmadığının sorulmasını istedi. 


Çay ve pohoça talebi

Tutuklu sanık Hayrettin Ertekin, sabahları kahvaltı yapmadan duruşma salonuna getirildiklerini belirterek, “Guantanamo kampında bile kahve veriliyor. Bir bardak çay ve pohoça verilirse, bizi sadece bir tabak öğle yemeğine mahkum etmeyin” dedi. 


Tuncay Güney operasyonu yürüttü

Tutuklu sanık İşçi Partisi Merkez Karar Yürütme Kurulu Adnan Akfırat, Tuncay Güney'in 2007 Ocak ve Şubat aylarında İstanbul'da olduğunu, soruşturma savcılarıyla birlikte çalıştığını ileri sürdü. Akfırat, bu konuda savcılar hakkında suç duyurusunda bulunduğunu belirtti. Kemal Kerinçsiz'in avukatı Tolga Akalın da Güney'in 2001 yılın ait mülakatın üçüncü sayfasında, söz ettiği Süleyman isimli bir kişi için “33 yaşında benden 3 yaş küçük” dediğine dikkat çekerek, “Güney 1972 doğumlu. Bu tarihte 36 yaşında olabilmesi için mülakat tarihinin 2008  olması gerekir. Bu da 2001 yılında yapılan mülakatın 2008 Mart ayında İstanbul emniyetinin herhangi bir yerinde yeniden yapıldığını gösterir. Çünkü 2001 yılındaki mülakattan böyle bir örgüt çıkmazdı. Gerçek kasetler kaybedildi. Savcıların da içinde olduğu ortamda, 2008 yılında, hahamı sorgulamışlar. Yakında önümüze montaj bir kaset gelecek” diye konuştu.


Müdahiller soru haklarını geri istediler

Prof. Fincancı'nın avukatı Özkan Yücel, mahkemenin soru sorma haklarının sınırlandırılması yönündeki kararına itiraz etti. Yargılamanın başından beri olumsuz tavırlar altında kaldıklarını, sözlü sataşmalara, hakaretlere uğradıklarını anlatarak, şöyle konuştu: "Bu davranışlara karşılık hiçbir işlem yapmadınız. Sorularımızı daha okumadan engellediniz. 'Susurluk sormayın, ajanda sormayın, bu başlıkta soru istemiyorum' dediniz. Biz ise soru sormak için elimizden geleni yaptık. Ağaç olmadan dal olur mu? Burada örgütü yargılıyorsanız, bize yalnızca bu suçla ilgili soru sorun diyemezsiniz. Örgüt olmasaydı, talimat olmasaydı müvekkilimin kişisel verileri kaydedilecek miydi?” Örgütün her üyesinin o örgütü oluşturduğunu, yöneticilerin üyelerin eylemlerinden sorumlu tutulduğunu anımsatan Yücel, CMK'nın 201. maddesi uyarınca, tüm sanıklara soru sorma hakkına sahip olduklarını belirtti. Mahkemenin iki kez, tüm sanıklara soru sorabilecekleri yönünde karar verdiğini anımsatarak, “Şimdi ne oldu? Örgüt mü ortadan kalktı? Sanıklara gösterdiğiniz tahammülü bize göstermediniz. Örgüt, suç, zarar verenler aynı. Ne oldu da kararınız değişti?” diye sordu. Gerçeklerin açığa çıkmasını istediklerini, savcıların ve mahkeme heyetinin sormadığı soruları sorduklarını kaydeden Yücel, “Bizim sorularımız mı suçsuzu suçlu hale getirecek? Esen bu rüzgar nedir? Hukuka uygun olmayan bir karara imza attınız. Kararınızdan dönmenizi talep ediyoruz. Aksi takdirde mahkemenin tarafsızlığı konusunda şüphelerimiz artacak” dedi.


Müdahillere soru sorma engeli

Müdahil avukatlarının talebini reddeden mahkeme, soru sorma sınırlamasında, yeni Ceza Muhakemeleri Yasası döneminde verilen Yargıtay 9. Dairesi'ne ait kararlardaki bozma gerekçelerinin dikkate aldığını bildirdi. Tuncay Güney'in 2008 yılı Ocak- Şubat aylarında Türkiye'ye giriş yapıp yapmadığının, bu şahıs hakkında İstanbul'da herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığının İstanbul Emniyeti'nden sorulmasına karar verdi. Tuncay Güney ve tutuklu sanık Ümit Oğuztan'ın İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandıkları dava dosyasının istenmesine de hükmetti.
 

Mahkeme'den suç duyurusu
 
Mahkeme, tutuklu sanık Muammer Karabulut'un avukatı Süleyman Çetin, Vedat Yenerer'in avukatı Vural Ergül, tutuklu sanık Mehmet Adnan Akfırat hakkında, savcılara hakaret ve iftira ettikleri gerekçesiyle Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Avukat Süleyman Çetin'in 19 Aralık'ta yapılan oturumda savcılar Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın'a 'İran savcısı' yakıştırmasında bulunduğunu belirten heyet, Vural Ergül'ün de dünkü (bugünkü) oturumda, savcılara "Talabani ile akrabalıkları mı var? Savcılar bir yıl içerisinde kaçacaklar" gibi sözlerle tehditte bulunduğunu kaydetti. Ergül'ün "savcıların zekasından, cüppelerini alıp gitmelerinden, Tuncay Güney isimli aranan şahısla düzenli olarak görüşüp, soruşturmayı onlardan aldıkları bilgilerle şekillendirdiklerinden" bahsederek, iftira ve hakaret ettiği vurgulandı. Davayı yarına erteleyen mahkeme, tutuklu sanık Vedat Yenerer'de ele geçen ve 1873 tarihli tüfekle ilgili Ateşli Silahlar Yasası'na girip girmediği konusunda Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alınmasına da hükmetti.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler