Çağdaş Bilim ve İslam
Hukuk ve yasa düşüncesi, akılcı değilse, kurumsal yapılar, çağdaş bilimi ve bilimsel düşünceyi desteklemez. Örneğin, din öğretimi, anayasal bir zorunluksa, öncelikle düşünceyi özgürleştiremezsiniz.
Samanyolu Televizyonu’nda ilginç bir dizi var. Bir televizyon kanalı, toplumun ezilen kesimlerinde araştırmalar yapıyor. Genellikle aile içi sorunlardan kaynaklanan olaylar ele alınıyor. Örneğin, eşiyle birleşerek anasını sokağa atan bir evladın haksızlığı ya da sevgilisiyle birleşerek çocuklarını sokağa atan bir babanın sorumsuzluğu vb... Yargıç, çağdaş bilimin tüm olanaklarını kullanarak karar veriyor. Örneğin, gizli kameralarla elde edilmiş belgeleri izleyerek ve izleterek varıyor karara.
Sanıklara da sık sık, artık çağın ileri teknikbiliminin yararlarını anımsatıyor. Kararını açıklamadan önce de bilimsel düşünceye ters düşen meseller anlatarak ahlak öğütleri veriyor. Bu tutum, toplumumuzun çağdaşlaşma yolunda çok sorunları olduğunu gösteriyor.
Çağdaş bilimin köklerinin incelenmesi, “açık toplum”, anlatım özgürlüğü ve emeğin sorunlarının barışçıl çözümleri yolundaki bileşenleri hakkında önemli düşünler verebilir. Çağdaş bilime varabilmek için, egemen sınıfın hukuk ve yasa düşüncesi, öncelikle akılcı olmalıdır.
Toplumun dinsel ve felsefesel birikimi, aklın önünü tıkamamalı. Ben, özdekçi öğretiye sahip biri olarak, evreni akılla kavrayamayacağımı bilirim, ama toplumların dinsel ve özellikle doğayı kavrama yolunda geliştirdikleri felsefesel birikim, akılcılığı beslememişse, hâlâ bu yolda direniyorsa, “çağdaş bilim”e varamayacağını da bilirim. Hukuk ve yasa düşüncesi, akılcı değilse, kurumsal yapılar, çağdaş bilimi ve bilimsel düşünceyi desteklemez. Örneğin, din öğretimi, anayasal bir zorunluksa, öncelikle düşünceyi özgürleştiremezsiniz.
Batı’da, Doğu’da ve Uzakdoğu’da, hukuk farklı roller oynamıştır. Batı’nın toplumsal, siyasal ve düşünsel deneyimlerinin biçimlenmesinde, hukuktaki devrimler öncülük etmiştir. İslam dünyasında hukuk, bir uygarlık kurumu olan “bilim”in öncülüğünü engellemiştir. Dinsel düşünce, bilimsel düşünceyi egemenliği altına aldığından düşünce özgürleşemedi.
Yasaları hukuk belirlemeli
Halkımızın oylarıyla kabul edilen “anayasa”mız, hukuk devrimine izin vermiyor. Yazık ki hâlâ, yasayı hukuk sayıyoruz, oysa hukuk belirlemeli yasaları. Hukuk dizgeleri, insan ilişkilerinin biçimlendirilmesinde tartışma geleneklerine, Ksenophanes’ten (M.Ö. 6.-5. yy) bu yana egemendir. Batı, eski Yunan toplumunun tartışma geleneğine saygılıdır. Oysa İslam dünyası, tartışmayı ve eleştiriyi yasaklamıştır. Bilim, doğanın temel yapılarını -doğanın doğasını- ve değişim süreçlerini araştırıp belirlemeyi başarınca, tanrıbilim ve dinsel düşünce dizgelerindeki karmaşa, düzensizlik, çelişkiler ortaya çıktı. Çağdaş bilimin gelişmesiyle, dinsel düşüncede yerleşik doğa, evren ve insan kavramları, kökten bir sarsıntı geçirdi. Çağdaş bilim, doğanın akla uygunluğu tasarımıyla birlikte, insanın akılsal yeteneklerinin sınırsızlığını da ortaya koymuştur. Bu saptama, bilimin ve anlaksal (zihinsel) yaşamın gelişmesini göstermesi açısından önemlidir.
‘Bağımsız düşünce \tdizgeleri’
Çağdaş bilim, Batı’da doğdu. Bunda kuşku yok. İslam dünyasında, birçok aydın, Batı’nın “Yunan geleneği”ne saygı duymasına bozuluyor. Ne ki çağdaş bilimin gelişmesinde önemli etkenlerden biri olan “bağımsız düşünce dizgeleri”ni yaratan felsefe dizgeleri, “eski Yunan geleneği”nin kendisidir. Bugüne değin, düşünce dizgelerini özgürleştiren bir İslam felsefesi oluşamadı. Oluşamadı diyoruz, çünkü İslamın inanç dizgesi, bilimsel düşüncenin gelişmesine yol vermiyor.
Kurumlar, düşünsel ilerlemenin, bilimsel düşüncenin oluşmasının işlikleridir (laboratuvar). İslam dünyasının bilim öğretimi kurumu “medrese”dir. İslam medreselerinde, “çağdaş bilim”in doğmasına yönelik çalışmalar olmamıştır.
Bilimsel düşüncenin gelişmesinde en önemli kurumlardan biri, “hukuk”tur. İslam hukuku, düşüncenin özgürleşmesine bugüne değin izin vermedi. “Mutezile”, Tanrı’yı ve Kuran’ı tartıştığı için yasaklandı. Hâlâ da yasak. İslam öğretisi, salt, düşüncenin özgürleşmesini değil, insanın anlıksal (anlama gücü, müdrike) ve duyumsal etkinlik biçimlenmesini de sınırlamıştır.
Müziği, salt insan sesiyle sınırlayan İslam, resmi, bezemeye tutsak etmiş. Genç kızın sevdası, bir çorap bezeğinde, kese ağzında, kilimde ya da yastık başında renk renk, oya oya yansımıştır. Yontu ise sözlüklerde bile “küfr”ün göstergesi olan “put”la açılanmıştır. Kısası, İslam öğretisi, insanın anlıksal ve duyumsal gelişmesini sınırlamıştır. Batı müziği, Batı düşüncesinin ve duyarlığının akılsallaştırılmış etkilerinin yansımasıdır. Kısası, çağdaş bilim, akılcılığın “ete kemiğe bürünüp” matematik gösterimle yaşama geçirilmesidir.
Mustafa Kemal Türkiyesi de yarı yolda kaldı. Düşünmemiz gereken bu. Bir de şu var: Bilimsel düşüncenin evrenselleştirilmesi, bilimsel dille olanaklıdır. Bilim, kavramlarla düşünmeyi seçti. Sözcükleri şairlere bırakıp sıradan insanlarla arasındaki engeli yıktı bilim insanı. Buna karşın İslam, Tanrı’nın yasalarını, gizlerini korumayı önemsedi.
Yahudiler de Batı sanayisinin kanı olan petrole bekçilik etmeleri için, koltuklu bir devlete kavuşturuldu. Koltuklu, çünkü sömürgecilerin ileri karakolu.
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Sette kavga çıkmıştı: Siyah Kalp dizisinde flaş ayrılık
- 6 asker şehit olmuştu