CHP ve Kürt Sorunu
Çözüm, öncelikle sorunun doğru tanımlanmasına ve bu tanım üzerinde görüş birliği olmasına bağlıdır. Bu yapılmadığı sürece çözüm yaklaşımları ve önerileri de farklı olacak ve çözümsüzlük sürecektir.
“Muktedir olan-iktidar”ın bir sorunuçözmeyi düşündüğünde, ancak sayısının yetmemesi veya ulusal uzlaşı gerektirmesi nedeniyle muhalefete gitmesi, siyasetin temel ilkesidir. Muktedir olmayan muhalefetin bunu yapması ise en azından alışılmışın dışında bir davranıştır ve çoğu kez de sonuç vermez. Bu gerçeği bir an için unutup “Kürt sorununu çözmek muhalefetteki CHP’nin işi midir” haklı sorusunu bir yana bırakarak, “Sorunu nasıl çözecek” veya “Sorunun çözümüne nasıl bir katkıda bulunacak” sorularına yanıt aramaya kalktığımızda daha da yaşamsal ek sorularla karşılaşmak kaçınılmazdır.
Çözüm, öncelikle sorunun doğru tanımlanmasına ve bu tanım üzerinde görüş birliği olmasına bağlıdır. Bu yapılmadığı sürece çözüm yaklaşımları ve önerileri de farklı olacak ve çözümsüzlük sürecektir.
Bu açıdan bakıldığında, sorunun parçası ve yaratıcısı olmayanların değil böyle bir sorunu ısrarla ve yıllardır gündeme ve dile getirenlerin, diğer bir deyişle, BDP ve PKK’nin sorunu nasıl tanımladıklarına bakmak gerekir. Onlar bu tanımı, son on yıldır, hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak açıklıkla, her platformda ve fırsatta dile getirmektedirler. Bu açık duruşta AB ve ABD’nin özendirici, cesaretlendirici tutumları kadar hatta belki daha da ağırlıklı olarak, AKP’nin izlediği politikaların etkisi vardır.
Sorun, önceleri yerel özerklik olarak ifade edilmiş olsa da başından beri, “ulus oluşturma” ve “ulusal bağımsızlık-ayrılıkçılık”, diğer bir deyişle, aşamalı da olsa “Kürt ulusu” ve “Bağımsız Kürdistan” beklentisidir.
Sorunu yaratanların ve istedikleri yönde sonuçlandırmaya çalışanların bu yaklaşımları AKP’nin bilmediği bir husus değildir. PKK ile yakın geçmişte sürdürüldüğü bilinen temaslarda, PKK’nin beklentisinin bu olduğunun, bu temasları yürüten üst düzey istihbarat yetkilileri tarafından da doğrulandığı sır değildir.
Sorun bir tarafça böyle tanımlandığına göre, çözümün ancak bu beklentilerin karşılanması halinde geçerli olması da normal mantığın gereğidir.
O halde CHP’nin, “Kürt Sorunu”nun çözümü için yola çıkarken şu iki temel sorunun yanıtını da biliyor olması beklenir:
1. CHP, ilk aşamada -yeni anayasa- Türkiye Cumhuriyeti’nin iki ayrı ulustan oluşan bir devlet olduğunu kabul edecek midir?
2. Son aşamada, ülkenin bölünerek, bağımsız bir Kürdistan kurulmasını veya ülkenin bir bölümünün ayrılarak, Kuzey Irak’ta kurulacak belki Suriye’nin bir bölümünü de içine alacak bağımsız bir Kürt devletine katılmasını kabul edecek midir?
Eğer CHP, sorunu içinden çıkılmaz hale getirdiği için bunalan AKP’ye, bulunmaz bir fırsat ve soluk alma olanağı tanıyan girişimini başlatırken bu soruların yanıtları saptamışsa bunları öncelikle kamuoyu ile paylaşmalıdır.
Yok eğer, kurulmasını önerdiği “Akil Adamlar Grubu” bu sorulara yanıt aramak içinse CHP’nin, bu girişimden ne çıkacağını bilmek için dünyanın, özellikle belli bölgelerinin yakın hem de çok yakın tarihine bir göz atmasında yarar vardır. Bu arada, Namybia’da başlayan, Bosna Hersek ve Kosova ile devam eden, Batı’nın, “yaşamayacak devletler yaratma uzmanı” Ahtisaari’nin “başarılarını!” hiç aklından çıkarmamalıdır.
Kısacası, yaratıcılarının tanımladığı niteliği ile “Kürt Sorunu”, yıllardır bu tanımdan yana olmuş bir milletvekili ile iyi niyetli bir emekli diplomatın öncülüğünde, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yapısını değiştirmeyi göze almak gerekebileceğini bildiği için, genel başkanının “kellesi”ne bile mal olabileceği daha başından gören muhalefetteki bir CHP’nin çözebileceği veya çözümüne katkıda bulunabileceği bir sorun değildir.
Ne yazık ki CHP “cini şişeden çıkarmıştır”. Bundan sonra geri adım atması veya Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yapısından ödün vermemeye kalkışması halinde, sadece BDP’nin ve AB ile ABD’nin değil, işbirliği önerdiği ve kapısına gittiği AKP’nin de ağır eleştirilerine hedef olmaktan kurtulamayacaktır. Leyla Zana’nın “Sorunu Erdoğan çözebilir” açıklamaları ve AKP saflarından bu açıklamalara verilen destek, CHP’nin girişiminin daha şimdiden önünün kesildiğini ve gereksiz bulunduğunu göstermektedir. Korkarım sonunda, 1999 yılında neredeyse bitirilmiş bir terör olayını, birkaç yılda, teröre ek olarak büyük bir siyasi sorun haline getiren AKP’nin yanlışı, unutulmak bir yana yüceltilecek, “günah keçisi” ise CHP olacaktır. Sayın Erdoğan’ın bu konudaki yeteneği göz ardı edilemez.
Süha Umar E. Büyükelçi
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi