Cumhuriyet, meslek örgütlerinin sesi oluyor-11

Barolar, avukatların örgütlü gücü, avukatlar da vatandaşın sesidir. Av. Çağrı Ayhan Şenel: “Faruk Erem’lerden, Orhan Apaydın’lardan, Muammer Aksoy’lardan öğrendiğimiz, mesleğimizi geleceğe taşımak her bir avukatın vazgeçilmez misyonu olduğu gibi, bu görevimizi bir iktidara, bir zümreye bırakma gibi bir düşüncemiz de olamaz. Atatürk’ün ‘Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir’ sözünden hareketle avukatlar da Türkiye Cumhuriyeti’nde kimsesizlerin kimsesidir.”

Yayınlanma: 31.05.2020 - 06:00
Cumhuriyet, meslek örgütlerinin sesi oluyor-11
Abone Ol google-news

Av. ÇAĞRI AYHAN ŞENEL

Bu coğrafya, Dreyfus olayına benzer vakaları çokça yaşamıştır ve hakikat eninde sonunda ortaya çıkmıştır. Bizler, bu ülkede yargının, artık muktedirlerin hâkimiyetinde olmaması ve tarafsız kalabilmesi adına savunma hakkını kullanan insanlarız.

Bu nedenle, son günlerde tekrar tartışılmaya başlanan meslek odaları ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının yapısı ile bu kuruluşların seçim sistemleri, bizlere bu kuruluşların varoluş nedenleri ile toplumdaki karşılıklarını bir kez daha irdeleme fırsatı tanımıştır.

Bu yazıda, baroların Türk toplumu açısından ne anlama geldiği, baroların tarihsel süreçleri ve avukat-vatandaş topluma ve devlete yansımaları ile konuşulan değişiklikler yerine bu meslek için nelerin yapılması gerektiğini ifade edeceğiz.

- Avukatlık, bir kesimden, bir düşünceden yana olmak değil; haktan ve hukuktan yana olmaktır

Barolar; avukatların örgütlü gücü, avukatlar da vatandaşın sesidir. Tam da bu noktada baroların ne denli önemli olduğu ve baroların güçsüzleştirilmesiyle nasıl sonuçlarla karşılaşılacağına dikkat etmek gerekmektedir.

Bugün barolar, sadece mensubu olan avukat ve stajyer avukatların hak ve menfaatleri için değil, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler gereğince sahip olduğu haklardan vatandaşların uğradıkları mağduriyetlere kadar hemen her hak ihlali ve hukuki uyuşmazlıkta da rol almaktadır.

Çok değil; yakın geçmişte, barolar Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yasal statüsü ile haklarının savunuculuğunu Birleşmiş Milletler nezdinde yapmış, Bosna’da yapılan soykırıma ses çıkarmışlardır çünkü avukatlık bir kesimden, bir düşünceden yana olmak değil, haktan ve hukuktan yana olmaktır.

AVUKATLAR DA SOMA’DAYDI

Uluslararası hukuktan doğan hakların kullanılmasının yanında iç hukukta yaşanan hak ihlallerine de avukatlar itiraz etmektedir. Büyük önder Atatürk’ün “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir” sözünden hareketle avukatlar da Türkiye Cumhuriyeti’nde kimsesizlerin kimsesidir. Bir gün işten atılan işçinin kader ortağı, bir gün şiddete uğrayan kadının sırdaşı, bir gün istismara uğrayan çocuğun hakkının savunucusudur.

Çünkü avukatlar Soma’da işçiler göçük altında kaldığında da avukatlar o göçükteydi; Özgecan Aslan vahşice katledildiğinde de avukatlar kadınların yanı başındaydı. Avukatları sadece bir alacak ilişkisinde taraf vekili, cüppesiyle sadece duruşmada iş sahibinin temsilcisi görmek; hukukun üstünlüğünü ve savunmanın tarihsel önemini yok saymaktır.

Yüzyıllardır deneyimlenen tecrübelere rağmen savunma hakkının kutsallığı üzerine 21. yy’de dahi tartışmalar başlatmak; bu ülke insanlarının en tabii ve temel haklarını elinden almaktır. Barolar, sadece insanlar için değil; daha yaşanabilir bir dünya için, tüm canlılar ve canlıların hakları için de mücadele etmektedir. Katledilen ormanları, yok edilen su kaynaklarını, işkence gören köpeklerin haklarını bu ülkede avukatlar savunmaktadır. Baroların misyon ve görevlerini belirtmişken avukatların herhangi bir iktidardan ya da ideolojiden bağımsız hareket etmeyi şiar edindiklerini de ifade etmek gerekir.

Bizler için herhangi bir partinin, grubun veya ideolojinin önemi yoktur. Hak ihlalleri kimden gelirse gelsin, haksızlığı kim yapmış olursa olsun barolar onların karşısında dururlar. Toplumun ve bireylerin kazanılmış haklarını dün savundukları gibi; yarın da başka iktidar sahiplerine karşı savunmaya devam edeceklerdir.

- Barolarla ilgili ne yapılmak isteniyor?

Gündemi çokça meşgul eden ve “hayalet yasa” olarak tanımladığımız yasa değişikliği ile yapılmak istenenleri anlamaya çalışıyoruz. Avukatların ve baroların gündemlerinde yasa değişikliği yokken cumhurbaşkanı tarafından birkaç kez dillendirilen bu taslak metnin içeriğine ilişkin maalesef iktidar milletvekilleri dahil olmak üzere hiç kimse tam olarak bilgi sahibi değil.

Dedikodu ve kulis haberleri ile bilgi edinmeye çalışan kamuoyunun yanı sıra, Adalet Bakanı ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı dahi yeni bir kanun çalışmasının olmadığını ifade etmişken bu haberlerin ortaya atılmasındaki amacı da anlamakta güçlük çekiyoruz.

Bizler hukukun ve adaletin emekçileri olarak taleplerimizin dinlenmesi yerine bizler adına ancak bizlerden ayrı bir çalışma yapılmasını istemediğimiz gibi şimdilerde cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile bakanların dahi haberinin olmadığı bir yasama faaliyetinin gerçekleştiğini görüyoruz.

ADALET İLKESİNE AYKIRI

“Hayalet yasa”nın hayalet değişikliklerine gelecek olursak; bu konuda kamuoyunda baroların seçim sisteminde nisbi temsilin sağlanacağına, baroların delege sayısının değiştirileceğine, baroların dava açma hakkının sınırlandırılacağına ve/veya ortadan kaldırılacağına dair bilgiler kulaktan kulağa dolaşmaktadır.

Kanunda yer alan baro organlarının seçim sistemi birçok kurum için öngörülmeyen ve birçok seçim sistemi ile karşılaştırıldığında çok daha demokratik ve çoğulcudur. Tam aksi, nisbi temsil ile az oyu almış olsa da bir grubun aldığı oy oranında temsili ile azınlığın çoğunluğa tahakkümü gerçekleşecektir. En çok oyu alan meslektaşların seçilmesi yerine çok daha az oy alan bir meslektaşın seçilmesi demokrasiye de temsilde adalet ilkesine de aykırıdır.

Barolardaki delege sayıları da kayıtlı avukat sayısı ile belirlendiğinden bu oranların değiştirilmesi şahsi çıkar ve amaç dışında hiçbir baronun ya da avukatın faydasına olmayacaktır. Milletvekilliği seçim sisteminde -hem de yüzde 10 barajı yanı başımızda dururken-iller için uygulanan sistemin demokratik ancak baro organlarının seçim sisteminin antidemokratik olduğu iddiası; en basit tabiriyle samimiyetsizdir. Avukat sayılarının kontrolsüz büyümesiyle ilgili inisiyatif sahibi olmayan baroların, kanunun verdiği hak nedeniyle suçlanması ve barolar arasında ikilik yaratılması, bize; altında başka Saikler olduğunu düşündürmektedir.

Kanundan kaynaklı insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularında, hak ihlallerine karşı barolar tüm vatandaşlar ve kamuoyu adına dava açarken, bu hakkın baroların elinden alınması yurttaşların sesinin kısılmasından başka bir şey değildir.

- Avukatların gerçek sorunları ve çözüm önerileri

Tüm bu tartışmalar devam ederken avukatların gerçek sorunları nelerdir? Mesleğe yeni başlayan bir avukat baro seçimlerinin nisbi temsil ile mi yapılmasını istemektedir ya da mesleğinde 30 yılını dolduran meslektaş baroların delege sayılarını mı öncelikle dert edinmektedir? Türkiye’de stajyer avukatlarla beraber 150 bini bulan bu topluluğun sorunlarına hiçbir dönem öncelik verilmemiştir. Bu mesleğin itibarının günden güne azaldığı hepimizin mutabık olduğu bir sorun iken yıllardır ısrarla hukuk fakülteleri sayısı artırılmış ve avukatlık sınavı getirilmemiştir.

Avukatların vergisel sorunları yıllardır devam etmekte iken; avukatlar serbest meslek erbabı görülerek vergi yükümlülükleri altında ezilmeye mahkûm edilmektedir. Kamu yararına yürütülen adli yardım ve CMK görevlerinden elde edilen avukatlık ücretleri dahi vergiden muaf hale getirilmemektedir.

Mesleğin iş alanları daraltılırken; noterlerdeki vekâletname düzenleme ile tapu işlemlerinde avukat bulundurma zorunluluğu konularında da ısrarla yasal düzenlemeler yapılmamaktadır. Avukatın vekâletnamesinin bulunduğu dosyalarda, serbest meslek makbuzunun ibraz edilmesinin dava şartı haline getirilmesi ile dahi avukatların ekonomik sorunlarının bir nebze giderilmesi sağlanabilecektir.

Ayrıca stajyer avukatların, stajyer hâkim ve savcılarla aynı haklara sahip olması için yasal düzenlemeler yapılması da elzem başka bir konudur.

BARIŞ’LARIN HAKKI...

Peki, barolar ve meslek odaları üzerinden yürütülen tartışmanın gerçek amacı nedir? Avukatların örgütlü gücü olan baroların susturulmak istenmesi, muhalefete ya da karşı görüşe saygı duyulmamasından kaynaklıyor ve topluma olayların başka yönünü anlatanların da var olmaması isteniyor.

Artvin Cerattepe’de süregelen 25 yıllık mücadelenin bitirilmesi, Aydın’da jeotermal enerji santralına tepki gösterilmemesi, Ankara’da köpeklerin katledilmesinin gündeme getirilmemesi, Barış’lara ses çıkarılmaması, belediye seçimlerinde Yüksek Seçim Kurulu’nun hukuksuzluklarının karşısında olanların, kısacası vatandaşların seslerinin susturulması amaçlanmaktadır. Cerattepe’deki hak Artvinli çocuğun; Aydın’daki hak Aydınlı kadınların, Ankara’daki hak canlıların; Barış’ların hakkı her birimizin; belediye seçimlerindeki hak her oy verenin hakkıdır.

Savunmaya karşı yüzyıllardır süregelen bu savaşa hep birlikte karşı koyulduğu gibi; bu zihniyetle mücadelede insanlıkla yaşıt devam edecektir. Bu sebeple; Faruk Erem’lerden, Orhan Apaydın’lardan, Muammer Aksoy’lardan öğrendiğimiz mesleğimizi geleceğe taşımak; her bir avukatın vazgeçilmez misyonu olduğu gibi, bu görevimizi ne bir iktidara ne bir zümreye bırakma gibi bir düşüncemiz de olamaz.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler