Deprem Şiddetinde Açılımlar...
Açılım kavramlarıyla son şoklarını yaymaya başlayan yapay depremin, ülkedeki zinde, namuslu, vicdanlı ve yurtsever güçlerin arasına da bir ürküntü salmak ve onların kafasında belirsizlikler yaratmak amacını taşıdığı açıktır.
Anadolu topraklarının altı fay hatları ve sistemleriyle doludur. Buralardan zaman zaman büyük yıkımlara yol açan enerji boşalmaları kendini gösterir. Depremlerin büyüklüğü ve şiddeti gibi kavramlara ülkemiz kamuoyu da bir hayli aşina olmuştur. Altı büyüklüğünde ya da yedi şiddetinde deprem gibi sözcükler sadece uzmanların değil yurttaşların da dilinde dolaşır hale gelmiştir. Bunun yanı sıra, ülke topraklarında sosyo-politik temellerinin altını oyan farklı nitelikte fay hatlarının yer aldığını da hatırlayalım. Buralardan bazen toplum yaşamını altüst eden büyük enerji püskürmeleri kendini gösterir. Ama kimi zamanlarda da ortalığı toz dumana bulayarak yurttaşların ve toplum katmanlarının kafasını karıştırmak üzere, iktidarların ve hükümetlerin yarattığı yapay depremlerle de karşı karşıya kalınır. AKP iktidarı toplumun ve devletin işleri ters gittiğinde bu yapay depremlerden yaratarak dikkatleri farklı yönlere çekmeyi ve zihinleri karıştırmayı iyi becermiştir.
Bu yakınlarda arka arkaya gelen açılım “söylemlerinin” insancıl ve barış arayıcı yönleri bulunmakla birlikte, kafa karıştırıcı ve dikkat dağıtıcı yapay depremlerin ürünü olduğu düşüncesi de epey yaygındır. Beceriksizliğini, yeteneksizliğini ve toplumsal gelişmeyi yönlendirmede çok yanlış ve sakıncalı doğrultulara sapma sakarlığını sabah akşam sergileyen bir siyasi iktidar ülkeyle ve toplumla yıllarca oynamaktadır. Bu oluşum, ayrıca, ülke, ulus ve vatan sevgisinden yeterince nasibini alamamışlık içindedir. İnsanoğlunun en kuvvetli besini olan millet halkasını reddeden, onun yerine ümmet gibi çok zayıf ve ne idüğü belirsiz bir çerçeveye tutunmayı yeğleyen bir yönetim şaşkınlığının girdabındadır. Çok uzaklardan gelen siyasal talimatlar tam bir itaatkârlık çizgisinde kabullenilirken buraların yerel-ulusal gerçeklerine ve çıkarlarına gözünü kapama gafleti sergilenmektedir.
Öte yandan, ekonomik çöküntü, işsizlik, tarımsal ve teknolojik üretimle ihracatta gerileme, sağlık hizmetlerindeki curcuna, büyük şehirlerdeki tahammül edilemez kentsel yaşam bozuklukları, hep birlikte, 2009 Türkiye’sinin olumsuzluklar paketini oluşturmaya devam ediyor. AKP iktidarı dış güçlerin yardımına ve iman kuvvetine rağmen bu olumsuzluklar ve edilgenliklerle başa çıkamıyor. Bunun yanı sıra merkezi ve yerel idarelerdeki yolsuzluklar, hiçbir dönemde görülmemiş boyutta haraçlar-rüşvetler, “özelleştirme” adı altında kamu varlığını pervasızca peşkeşleme eylemleri ürkütücü bir tablo çiziyor. Yurttaşın dikkatini bu alanlardan başka taraflara kaydırmak için toplumsal fay hatları sık sık kullanılıyor. Gelenekselcilik, törecilik, dindar muhafazakârcılık, kendine benzemeyenleri ve benzetemediklerini iticilik ve öteleyicilik, bu yapay depremlerin gölgesinde topluma dayatılıyor.
Yükseköğretimde türban ve YÖK bağlantılı, diyelim ki altı büyüklüğünde bir deprem sayesinde kamuoyu, insanlar aylarca uyutuldu. Bu musibet oluşumlar çabuk unutulduğu için zaman zaman hatırlatmaya değiyor. Anayasa değişti-değişmedi tartışmalarıyla dört ya da beş büyüklüğünde depremler yaratılıp duruyor. Dikkatler gene sağa sola saptırılıyor. Bu arada, olayların akışı içinde yedi civarı büyüklüğe sahip bir yapay deprem “Ergenekon” olayıyla yaşandı.
En ilkelinden dinci bir basın grubunun da yardımıyla Ergenekon ortalığa dehşet saldı, durdu. Tarihimize iri bir kara leke olarak geçecek olan Türkan Saylan cinayeti bu atmosfer içinde işlendi. İlhan Selçuk, Erol Manisalı, Mustafa Yurtkuran başta olmak üzere yaşını başını almış çeşitli seçkin, aydın yurtsever insanların yaşamlarına “hastane mekânı” yerleştirildi. Bu Ergenekon denilen nesnenin öncü şokları arasında beş buçuk falan büyüklüğünde bir vuruşla Van Üniversitesi’nde değerli eğitimci ve bilim insanı bir Yücel Hoca’ya hayatı zehir etmiş olduklarını da hatırlayalım.
Bu yapay depremsel hareketler topluma belli bir ürküntü ve hatta hafifçe dehşet dalgaları göndererek zihinleri karıştırdı, durdu. “Deniz Feneri” gibi bir büyük belanın ortalığı fazla bulandırmadan geçiştirilmesine yardımcı oldu. Aslında, demokratik gelenekleri ve toplum kuralları yerleşmiş bir ülkede bu Deniz Feneri alçaklığı ortaya çıksa geride ne hükümet kalırdı ne de iktidar. Ama geçiştirildi, gitti, işte... Ergenekon, ayrıca Silahlı Kuvvetler düşmanlığının ortalıkta rahat dolaşım bulmasına da büyük katkıda bulundu. Uzaklardaki stratejik dost bir ülkenin istihbarat servisinden güç ve dayanak aldığı yaygın biçimde düşünülen bir gündelik basın organı bu davanın hukuken gizli tutulması gereken bilgilerini manşet yaparak orduyu ve askeri yıpratmak için elinden geleni yaptı, hâlâ yapıyor.
Ama arada neler oluyor? Ergenekon bile eskiyor, etkisi azalıyor. Toplumu oyalamak için yeni yapay depremler gerekiyor; ve bu kez yedi küsür büyüklüğünde yeni bir sarsıntı oluşturuluyor: Kürt açılımı-demokratik açılım (ya da ikisini harman ederek “demokratik Kürt açılımı”). Bu yeni oyalama girişimine, öncekilere göre daha yüksek bir şiddet ve büyüklük düzeyi atfedilmesinin sebepleri var.
Burada, klasik oyalama ve dikkat dağıtma taktiğinin biraz ötesine geçilmişe benziyor. Askeri küçük düşürücü, AB’li uykuda gezer dostları demokratikleşme ayağıyla hoşnut edici bir şeyler epeyce açık biçimde gözlenebiliyor. Ancak, biraz daha ciddisinden bir durum daha çıkıyor ortaya. Son yılların basiretsiz devlet olma anlayışının çok talihsiz bir görünüşü sergileniyor. Eyaleti gibiymişçesine emir almaya alıştığımız uzak dost; bölgemizle ilgili, her zamanki gibi öncelikle kendi çıkarını hesaplayarak bir düzenleme arayışına giriyor. Biz garibanları tehlikeli bir oyuna angaje ediyor. Türkiye’nin ulusal çıkarını kollayabilmekten aciz günümüz AKP’si ve onun yöneticileri de bu sonu belli olmayan maceraya balıklama dalıyor.
Olayın toplum gruplarını ve katmanlarını barışçı bir uzlaşmaya davet ediyor gibi gözüken insancıl bir yumuşatıcılığı var. “Anneler artık evlat acısı yaşamasın” türünden duygusal söylemler gündeme geliyor. İşin vehamet taşıyan yönlerinin gölgede kalması için elden gelen yapılıyor; olay sulandırılıyor. AKP’nin gücünü ve aklını epeyce aşan bu oluşumların uluslararası konjönktürden bağımsız olduğunu düşünmek safdilliktir. Ayrıca AKP’nin bu işlerdeki samimiyet gösterisi inandırıcı olmaktan çok uzak. Birkaç ay önce yerel seçimlerde hava alınca Güneydoğu’nun toplumsal coğrafyasına alabildiğine karşı çıkmış bulunan bir AKP’nin aniden aşka gelip o bölgede yaşayan yurttaşlarla kolkola girmeye çalışmasındaki samimiyete inanmak gerçekten çok zor.
Açılım kavramlarıyla son şoklarını yaymaya başlayan yapay depremin, ülkedeki zinde, namuslu, vicdanlı ve yurtsever güçlerin arasına da bir ürküntü salmak ve onların kafasında belirsizlikler yaratmak amacını taşıdığı açıktır. Saflarda sıkı durmaya, hilelere pabuç bırakmayacak biçimde uyanık olmaya ve dayanışmamızdan fire vermemeye her zamankinden daha fazla dikkat etmek zorundayız. Aslında doğrudan korkulacak bir durum yok. Yapay depremler ve açılımlarıyla birlikte harici ve dahili bedhahlara bu ülkeyi teslim etmeyeceğimiz aşikâr.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı