Devrim Yasaları ve Günümüz Gerçeği
Yargıya karşı saldırılar, sürüp giden davalar, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nin sayısal yapısını değiştirmeye yönelik çalışmaların amacı nedir? Daha geniş bir demokratikleşme mi isteniyor? Yoksa hedef 3 Mart devrim yasalarının temel felsefesimidir.
Bugün 3 Mart devrim yasalarının 86. yıldönümüdür. 3 Mart 1924’te TBMM’de üç yasa kabul edildi ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atıldı.
86 yıl önce bugün: Halifelik kaldırıldı; Şeriye ve Evkaf Vekâleti kaldırıldı ve Tevhidi Tedrisat (Eğitimde Birlik) Yasası kabul edildi...
24 Ekim 1923’te evet, Cumhuriyet ilan edilmişti. Ancak bu Cumhuriyetin temel karakteri henüz açıkça bilinmiyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin laik ilkelere dayalı temel felsefesi, 29 Ekim’den 4 ay sonra, 3 Mart 1924’te açıkça belirlenmiştir.
Her biri devrim
Bu üç yasanın her biri başlı başına birer devrimdir.
Halifeliğin kaldırılışı tek başına çok büyük devrimdir.
Şeriye ve Evkaf Vekâleti, alınan kararların şeriat kurallarına uygun olup olmadığını denetliyordu, kaldırılışı büyük devrimdir.
Tevhidi Tedrisat (Öğretim Birliği) Yasası ile, eğitim din kurallarının pençesinden kurtarılıyor ve eleştirel aklı öne çıkaran, bilimi temel alan çağdaş bir eğitim modeline yöneliniyordu.
Bu üç devrim yasası ile Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesi kurulmuş oluyordu.
Bugünkü durum
Bugün ülkemizde çok ciddi bir güç kavgası sürüp gidiyor. Yarım asırdır yaşanan bir kavga. Aslında bu kavganın temelinde, üç devrim yasasını ortadan kaldırmak ya da etkilerini en aza indirmek vardır.
Şimdi, konuyu güncel ve somut olaylarla ele alalım:
Geçen hafta Washington’da ABD Kongresi’nin çatısı aldında “Yeni Türkiye; Bölge ve ABD için Anlamı” başlıklı bir toplantı düzenlendi. Toplantıyı Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen “Turkuaz Konseyi” düzenliyordu. Toplantıyı da bir zamanlar Türkiye’de CIA İstasyon Şefliği ve daha sonra da CIA Ulusal İstihbarat Konseyi Başkan Yardımcılığı yapmış olan Graham Fuller yönetiyordu.
Toplantıda Fuller, hilafet makamının kaldırılmış olmasının İslam dünyasında etkilerinin göz ardı edilemeyeceğini; Atatürk’ün, İslamın ulusal kimliğin parçası olmasına önem vermediğini; Müslüman kimliğinin bastırıldığını ileriye sürüyordu. (Cumhuriyet 27.02.2010)
Hıristiyan G. Fuller, Müslümanlık adına konuşuyor; hilafeti neden kaldırdınız diye adeta ağlıyor, yalvarıyor, üzülüyordu.
Halifelik kaldırılırken de İngilizler ağlamışlar, aman yapmayın etmeyin diye dövünmüşlerdi. İngilizlerin halifelik kurumu kalkarken düşündükleri neydi? Halife tek kişidir, onu her an etkilemek mümkündür, o nedenle İngiliz yüksek çıkarları, halifeliğin zayıf bir kurum olarak yaşamasından yanadır.
Şimdi bu rolü Graham Fuller üstlenmiş bulunuyor; bu düşüncesini kitaplarında da ortaya koyuyor.
Halifeliğin yeniden diriltilmesi düşüncesi ülkemiz içinde de yok mu? Bu fikrin gizli-açık birçok destekleyicisinin olduğu, artık herkes tarafından biliniyor...
I. Dünya Savaşı sürerken halife Osmanlı padişahı bütün Müslümanları İngiliz saldırılarına karşı birlik olmaya çağırdı. Cihad istedi ama Araplar buna uymadılar. İngiliz gizli servisinin Ortadoğu’daki çalışmalarına ve döktüğü altınlara daha çok önem verdiler.
İşte bu olayların içinde yaşamış olan Atatürk, 1 Mart 1924 günü halifelik için şöyle diyordu:
“İslam dinini, asırlardan beri alışılageldiği şekilde, bir politika aracı konumundan uzaklaştırmak ve yüceltmek gereğini görüyoruz.”
Atatürk, 1924 yılı başlarında Başbakan İsmet İnönü’ye İzmir’den gönderdiği bir telgrafta “halifeliğin din ve siyaset açısından hiçbir anlam ve hikmetinin bulunmadığını; hilafet makamının tarihi bir hatıra olmaktan öte fazla bir önemi olmadığını” belirtmiştir.
Eğitim konusu
Eğitim konusuna gelince: Osmanlı’da yaygın eğitimi mahalle mektepleri ve medrese veriyordu. Meşrutiyet döneminde kısıtlı sayıda çağdaş okullar (idadi, rüştiye, tıbbiye, harbiye, mülkiye gibi) açılmıştı. Ama eğitim kurumları arasında bir ikilik vardı.
Eğitim Birliği Yasası ile, dinsel kuralları ve şeriatı temel alan eğitim ortadan kaldırılıyor, eleştirel aklı ve bilimi temel alan bir eğitim hedefleniyordu.
50 yıldır, özellikle 1980 sonrası son 30 yıldır, Atatürk’ün Eğitim Birliği Yasası delinmiştir. Atatürk’ün titizlikle üzerine titrediği Eğitim ve Öğretim Birliği korunamamıştır. Bir ulusun, eğitim çağındaki gençleri ancak bir eğitim görebilir. Eğer bir ülkede iki türlü eğitim varsa iki türlü insan yetişiyor demektir. Bu ise, uzun dönemde, ulusun duygu ve düşün birliğini temelinden sarsar.
Atatürk şöyle diyordu:
“Eğitimdir ki ulusu ya özgür, bağımsız, yüce bir toplum halinde yaşatır, ya da onu tutsaklığa ve yoksulluğa sürükler.”
Evet, bugün Türkiye’de büyük bir kavga var.. Bu inkâr edilemez. Aslında kavga 3 Mart 1924 devrim yasalarına karşı veriliyor.
Bu devrim yasalarının tersyüz edilmesini sadece G. Fuller istemiyor...
Gizli-açık her il, her ilçe ve hatta hemen her köyde Eğitim Birliği Yasası delinmiyor mu?
İmam hatip liseleri bunun için ihtiyacın üzerindeki sayılara ulaşıyor; türban kavgası, YÖK’ün katsayı gayretleri bunun için verilmiyor mu?
Süren ikilik
Adeta, ülkemizde her alanda “ikiliğin” sürmesi isteniyor. Adeta Tanzimat dönemi gibi olsun isteniyor... O dönemi bakın, Falih Rıfkı Atay nasıl anlatıyor:
“Mektebin yanında medrese, yeni kanunların yanında şeriat, sivil mahkemelerin yanında şeriye mahkemeleri, hâkimin yanında kadı, valinin yanında müftü, sadrazamın yanında şeyhülislam... Üniversitede tefekkür (düşünce) dahi şeriatın kontrolü altında idi...” (Çankaya, 1980, s. 445)
Şimdi Türkiye’ye bakalım:
- Eğitim’de ikilik sürmüyor mu?
- Dine dayalı eğitim metodolojisinin yaygınlaşması ve imam hatip liselerinin bir meslek lisesi değil normal eğitim veren liseler olduğunun genel kabul gören bir ilke haline gelmesi istenmiyor mu?
Kim ne derse desin; bugün Türkiye’de yaşanan güçler arasındaki kavganın temelinde 3 Mart devrim yasaları vardır.
Yargıya karşı saldırılar, sürüp giden davalar, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nin sayısal yapısını değiştirmeye yönelik çalışmaların amacı nedir? Daha geniş bir demokratikleşme mi isteniyor? Yoksa hedef 3 Mart devrim yasalarının temel felsefesimidir? Oysa, Atatürk 3 Mart 1924’te ne diyordu: “Türk ulusu, çocuklarına vereceği eğitimi, okul ve medrese namında birbirinden büsbütün başka iki çeşit kuruma teslim etmeye katlanabilir mi? Eğitim ve öğretim birleştirilmedikçe aynı fikirde, aynı zihniyette bireylerden oluşan bir ulus yapmaya olanak aramak boş bir uğraş olmaz mı?”
Atatürk’ün bu sözleri asıl günümüzde geçerliliğini koruyor...
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!