'Dindar bir gençlik yetiştirmek istiyoruz'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda konuştu.

'Dindar bir gençlik yetiştirmek istiyoruz'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 01.02.2012 - 10:13

Başbakan Erdoğan'ın partisinin genel merkezinde düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'ndaki konuşmasından öne çıkanlar söyle:

 

Fransa'daki tasarı

Fransa'da, malum yasayı Fransa Anayasa Konseyi'ne taşıyan 77 senatör ve 65 milletvekiline ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Fransa'daki bu sağduyulu temsilciler sayesinde, tarihi bir hatanın önlenmesi noktasında çok önemli bir girişim gerçekleştirilmiştir.

Fransa'da, fikir ve ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına yönelik, ırkçı ve ayrılıkçı bu yasa, iki ülke ilişkilerinde olduğu kadar Fransa'nın kendi değerlerinde de tamiri zor yaralar açacaktı. İnanıyor ve umuyorum ki Fransa Anayasa Konseyi de sağduyulu davranacak, Fransa değerlerine, Avrupa Birliği ilkelerine ters düşmeyecek, vicdanları kanatmayacak bir sonuca varacaktır. Biz, sabırla beklemeye, süreci izlemeye devam edeceğiz.

Fransa'daki bu girişim, herkes kabul ediyor ki 1915 olaylarına ya da bu olayları aydınlatmaya yönelik bir girişim değildir. Bu girişimin, bu yasanın, Fransa Cumhurbaşkanı ve arkadaşlarının bu tavrının altında, masumiyetten çok uzak, son derece tehlikeli bir saik var. Ben, süreç içinde de defaatle ifade ettim. Soykırımın inkarını suç kabul eden bu yasa, esasen bir 'Türkiye ile kavga ediyorum' yasasıdır.


Avrupa ülkelerine çağrı

Türkiye'nin dostluğu, dünyadaki herkes için önemli bir payedir. Ama bazı küçük insanlar için, küçük düşünen insanlar için, Türkiye'nin husumeti bile bir payedir. İşte Fransa'da kimilerince yapılan, bu payeyi elde etme çabasıdır. Bunun aksini hiç kimse iddia edemez. Hiç kimse, Fransa'daki bu yasanın, masum kaygılarla, iyi niyetle çıkarıldığını savunmaz, savunamaz. Herkes biliyor ki bu yasanın altında, bu yasayı çıkaran tavrın ve hissiyatın altında, reddi mümkün olmayan bir ırkçı yaklaşım, bir ırkçı zihniyet vardır. Dolayısıyla bu mesele, bir Fransa meselesi, bir Türkiye meselesi değildir; bu mesele, doğrudan doğruya bir Avrupa meselesi, Avrupa Birliği meselesidir.

Biz, Avrupa'nın kimi ülkelerinde son yarım yüzyılda yaşanan bazı acı hadiseleri sineye çektik. Ancak bugün şunu herkes bilsin ki Türkiye eski Türkiye değildir. Türkiye, Avrupa'da sinsice yükselen ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobia karşısında susacak, tepkisiz kalacak, boynunu bükecek bir ülke değildir. Avrupalı dostlarımızı buradan samimiyetle uyarıyorum; Fransa'da ortaya çıkan tablo, Avrupa'daki sinsi tehlikenin ciddi bir tezahürüdür. Bu tehlikeyi görmek, bu tehlikeye karşı acilen tedbirler alıp uygulamak, Avrupa Birliği'nin en öncelikli gündemi olmalıdır. Yabancı düşmanlığı üzerinden seçim kazanmaya çalışanlar, sadece kendi ülkelerine, kendi halklarına değil, Avrupa ilkelerine, Avrupa'nın temellerine, Avrupa'nın ideallerine zarar verirler. Bu samimi tavsiyelerimizin Avrupa'da dikkate alınmasını özellikle arzuladığımızı da burada ifade etmek istiyorum.

 

Dersim

MHP, Dersim konusunun açılmasından CHP kadar rahatsız oluyor. İçkale'de toprağın altından kemiklerin çıkmasından bile rahatsız oluyor. Biz, torunlar, dedelerinin yaptıklarından mesul değildir diyerek, bu bürokratların, bu siyasetçilerin isimlerini anmadık. Ama o torunlar çıktılar, Dersim'deki zihniyetin aynen devam ettiğini göstermek amacıyla, dedelerine ve dedelerinin yaptıklarına sahip çıktılar.

Tabii şu hususun da altını kalın çizgilerle çizmek durumundayım... Bize, siyasi tarihimiz boyunca olduğu gibi, son 9 yılda da, bu Dersim tartışmalarının ardından da hiç hak etmediğimiz yakıştırmalar yaptılar. 'Cumhuriyetle hesaplaşmak' dediler. 'Atatürk düşmanlığı' dediler. 'Cumhuriyetin ilkelerine husumet' dediler... Hiç kimse kusura bakmasın, kimin cumhuriyete sahip çıktığı, kimin de cumhuriyeti tahrip ettiği, şu son 9 yılda tereddüte mahal bırakmayacak netlikte ortaya çıkmıştır. Artık kirli çamaşırlar ortaya çıkıyor. Kimin Atatürk'ün ideallerine sahip çıktığı, kimin de o ideallerin sadece istismarını yaptığı AK Parti iktidarlarıyla çok net biçimde ortaya çıkmıştır. Ne CHP ne de MHP, bizim millet sevgimizi, vatan sevgimizi, memleket sevdamızı ölçecek kalibrede değildir. Bunlar, 'izindeyiz Atam' deyip, sabah akşam izin yaptılar, yan gelip yattılar. Biz ise, Türkiye'yi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmak için gece demeden, gündüz demeden, dağ dere tepe demeden, fırtına bora demeden gayretle, özveriyle, fedakarlıkla koşturduk, koşturuyoruz.

Şimdi bir kere şunu açık açık ortaya koymakta fayda var... İttihat ve Terakki zihniyeti, Gazi Mustafa Kemal'in de şiddetle karşı çıktığı ve bizzat mücadele ettiği bir zihniyettir. Bu zihniyet, Osmanlı Devletinin çok hızlı ve acı bir şekilde dağılmasını sağlamış, ardından da cumhuriyete sirayet etmek, cumhuriyeti çürütmek için yoğun mücadele vermiştir. Gazi Mustafa Kemal'in müsamaha göstermediği İttihat ve Terakki zihniyeti, ne yazık ki vefatının ardından yeniden hayat bulmuş, yeniden iktidar fırsatı bulmuş ve Türkiye'ye ağır faturalar ödetmeye devam etmiştir. İşte Dersim, bu ağır faturalardan biridir. 27 Mayıs darbesi bu ağır faturanın neticesidir. 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, bu zihniyetin eseridir. Kürt meselesinden tutunuz, faili meçhullere; edilgen dış politikadan tutunuz, kötü ekonomiye; derin yapılardan, çetelerden, mafyatik örgütlenmelerden tutunuz, bürokratik oligarşiye kadar bu ülkenin birçok meselesinin altında, işte bu köhne, bu çarpık zihniyet yatmaktadır
 

Ateism tartışması


Çıkıp benim dünkü konuşmamdan kalkıp Türkiye'yi dindarlar, dinsizler diye ayırdığımı söylüyor. Önce şu kulakların duymaya alışsın... Benim ifademde dindarlar, dinsizler diye bir ifade yok. Dindar bir gençlik yetiştirme var. Bunu yine söylüyorum, bunun arkasındayım. Sayın Kılıçdaroğlu, sen bizden, muhafazakar demokrat parti kimliği sahibi AK Parti'den ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsun? O belki senin işin olabilir, senin amacın olabilir. Ama bizim böyle bir amacımız yok. Biz muhafazakar ve demokrat, milletinin, vatanının değerlerine, ilkelerine, tarihten gelen ilkelerine sahip çıkan bir nesil yetiştireceğiz. Bunun için çalışıyoruz.''

 
Yargı

Yargı sizin militanlarınızdan, sizin militan zihniyetlerinizden arınıyor sayın Kılıçdaroğlu. 1994'de Mehmet Moğoltay'ın 'Yargıya kendi yandaşlarımı değil de MHP'lileri mi alacağım' dediğini hatırlamıyorsunuz, şu anda CHP Grup Başkanvekili olan hanımefendi 'YARSAV'ın militanı olacak adam lazım bize' diyor. Kılıçdaroğlu mercek altındasın. Aldığın nefes bile milletim tarafından takip ediliyor. 12 Eylül 2010'da militan yargı dönemi sona erdi.

 
Tutuklu gazeteciler


İçerde olan gazeteciler gazetecilik mesleğinden dolayı içerde değil. Öyle zanlılar var ki, bizzat terör eyleminin içinde bulunmuşlar. Türkiye'nin ana muhalefet partisinin genel başkanı da gittiği her ülkede, görüştüğü her yabancıya ülkesini kötülüyor. Ülkesinde gazetecilerin tutuklu olduğunu iddia ediyor. Orada da buna pek inanmıyorlar. Böyle bir ana muhalefeti Türkiye hiç görmemişti. Kılıçdaroğlu sayesinde bunu da gördü.

 

Paul Auster'ın Türkiye açıklaması

Hah biz sana çok muhtaçtık. Niye gelmedin? Aman gel, ne olur gel. Gelsen ne olur gelmesen ne olur. Türkiye irtifa mı kaybeder? CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da Türkiye'ye Fransız bu yazarın ifadelerine sahip çıkıyor. 'Onun gördüğünü bazıları görmüyor' diyor. Tam anlamıyla tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. Ama mesele bu kadar basit değil.

Güya, kendince Türk Hükümetini protesto eden bu yazar, en son 2010 yılında, İsrail'e gitmiş, İsrail'de Uluslararası Yazarlar Konferansı'na katılmış. Güya İsrail demokrat bir ülke, laik bir ülke. İfade özgürlüğünün, insan hak ve hürriyetlerinin sınırsız olduğu bir ülke. Yahu sen ne cahil bir adamsın. İsrail'e sen nasıl laik bir ülke dersin? İsrail tam bir din devletidir. Daha bunu öğrenememiş bu adam. Nasıl demokrat bir ülke dersin. Gazze'de bombaları yağdıranlar bunlar değil mi, fosfor bombalarını atan kimyasal silah kullanan bunlar değil mi? Nasıl sen bunları görmezden gelirsin. Bizdeki Kılıçdardoğlu bunları görmezse onlar da görmez. Ortak yanları var. Türkiye'yi protesto eden beyefendi, Türkiye'de bazılarının görmediğini gören bu beyefendi, nasıl oluyorsa İsrail'deki zulmü, baskıyı, hak ihlallerini görmüyor, göremiyor. Bizim ana muhalefet Genel Başkanı da bu beyefendinin Türkiye aleyhtarı açıklamalarına, tıpkı o röportajı yapan gazete gibi çanak tutuyor.

Bu yıl Mayıs ayında, İsrail'deki Uluslararası Yazarlar Konferansı'na da artık Paul Auster ile Sayın Kılıçdaroğlu birlikte giderler, birlikte orada poz verirler. Bakın bu yapılan, Türkiye'ye ciddi bir saygısızlıktır. Bu saygısız ithamların, bizzat ana muhalefet partisi tarafından paylaşılmış olması tabii ki enteresandır. Bizzat ana muhalefet partisi Genel Başkanı tarafından, bizzat Türkiye'nin bazı gazeteleri tarafından yapılıyor olması ayrıca vahimdir. Türkiye aleyhine yürütülen karalama kampanyalarına alet olmak, araç olmak, bu kampanyalara çanak tutmak, bir Genel Başkana yakışmaz, yakışmıyor.
 


 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler