Burnun gizli kodları: Duyguları, deneyimleri ve genetik özellikleri koklayabilir miyiz?
Bilim insanlarının tahminlerine göre; iki yüz bin yıl önce insan beyninin hacmi üç katına çıktı. Bu ani büyümenin sebepleri bilinmiyor. O zamandan bu yana, beynimizde dikkat çekici bir gelişme tespit edilemedi.
Beynin belli bir noktadan sonra büyümeye devam etmesi zeka üzerinde olumlu bir etki yaratmıyor. Fakat binlerce yıl önce insanın evrimsel sürecinde, günümüzde henüz aydınlatılamayan “bir şeyler” olduğu kesin.
Şimdi neredeyse aynı beyin kapasitesine sahip modern insanlar olarak, ilkel atalarımızdan üç kat daha uzun yaşıyoruz. Hem uzun yaşam sürelerimiz, hem de entelektüel kapasitemizin artması nedeniyle artık daha fazla bellek alanına ihtiyaç duyduğumuz da ortada.
Hafıza, beş duyunun ortak çalışmasıyla oluşan bir birim. Fakat deneyimlerimizi kaydettiğimiz bu alana en hızlı erişimi koku alma duyumuzla gerçekleştiriyoruz. Günümüz dünyasında görsellik her ne kadar öne çıkıyor ve hayatımızdaki birçok deneyim bizlere bu yolla sunuluyor olsa da, aslında koku alma duyumuz hafızayı uyandırmak konusunda rakip tanımıyor.
Kokuların çağrıştırdığı anılar, diğer duyuların tetiklediği bellek alanlarından çok daha çabuk ve net bir biçimde canlanıyor. Şaşırtıcı derecede gelişmiş olan bu duyumuz, zihnimizde çok şiddetli bir etki yaratıyor. Ancak kokular, her ne kadar beynimizdeki kestirme yolların devrelerini açacak anahtara sahip olsalar da, diğer yanda tarif etmekte en çok zorlandığımız duyusal deneyimlerimizi oluşturuyorlar.
Burnumuz ve beynimiz arasında gerçekleşen hassas ve hayret verici iletişim gücü, gerçek anlamıyla tam bir paradoks.
Koku alma duyumuz, bir basket sahasını dolduracak oranda kokusuz gazın içine yerleştirilen tek bir farklı molekülü ayırt edebilme gücüne sahip.
Ama sıra aldığımız kokuları sınıflandırmaya, tarif etmeye ya da isimlendirmeye gelince beklenmedik bir şekilde tökezliyoruz. Bunun en kolay ispatı, hepimizin evlerimizde kolayca yapabileceği buzdolabı deneyi. Gözlerimiz kapalıyken buzdolabının içinden çıkarılıp bize koklatılan yiyecekleri isimlendirmek konusunda sadece yüzde elli oranında başarılı olabiliyoruz.
Çoğu memelide koku duyusunun bir başka rolü daha var; feromonlar aracılığıyla fizyolojik ve davranışsal tepkileri ortaya çıkarmak. İlk olarak 1956 yılında keşfedilen ve bir çeşit hormonal salgı olan feromonlar, burnun iç kısmında bulunan “vomeronazal organ” ile algılanıyor. Feromonlar, en yoğun olarak koltuk altından salgılanıyor ve karşı cinse duyduğumuz ilgiyi yönetiyor.
1995 yılında İsviçreli biyoloji profesörü Claus Wedekind, Büyük Doku Uygunluk Kompleksi adını verdiği bir deney yaptı. Deneyde erkeklerden oluşan bir gruba iki gün boyunca çıkarmayacakları pamuklu tişörtler giydirildi. Bu süre boyunca üzerlerine sinebilecek her türlü kokudan uzak durdular. Ardından beden kokuları sinmiş olan tişörtler kadınlara verildi ve koklayarak hangisinin kendileri için daha uygun olduğuna karar vermeleri istendi. Deneyde her bir kadına altı tişört verilmişti; bunlardan üçü kendileriyle benzer özellikler taşıyan, diğer üçü ise tamamen farklı genetik özelliklere sahip erkekler tarafından giyildi. Kadınlar hangi tişörtün kime ait olduğunu bilmeden, her birini memnuniyet, çekicilik ve yoğunluk bakımından değerlendirdiler. Deneyin sonucunda, kendilerinden farklı genlere sahip olan erkeklerin kokularını çekici buldukları görüldü. Bu durum, tıp açısından daha sağlıklı bir üremeye işaret ediyor. Yani kadınlar, erkekleri kokuları ile değerlendirerek çekici olup olmadığına karar verebiliyor.
FARKLI DUYULARIMIZ BİRBİRLERİYLE BAĞLANTILI ÇALIŞTIĞINDA SONUÇLAR DAHA GÜVENİLİR OLUYOR
Beynin beş duyuyu algılama merkezleri birbirinden farklı birimlerde yer alıyor. Fakat Amerika’da McGill Üniversitesi ve Monell Kimyasal Duyular Merkezi’nce ortaklaşa yürütülen bir çalışmada, duyuları aynı anda kullanmanın çok daha etkileyici sonuçlar verdiği kanıtlandı.
Örneğin bir çiçeği gözlerimiz açıkken kokladığımızda, beynin görsel korteksini de uyarıyoruz. Yani duyularımızı bir arada kullandığımız zaman, yaşadığımız deneyimin kalitesini arttırıyoruz. Özellikle görme duyusunun, farklı duyular arası bağlantıda başrolü oynadığı düşünülüyor. Bilim insanlarına göre; görme ve koklama duyuları bir arada çalıştığında burun içindeki olfaktörler, beyindeki nöronlara kokuyu ayırt etme ve tanımlama konusunda daha ayrıntılı bilgi iletebiliyor.
Kaynak: Popular Science Türkiye, Tuna Emren
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke