"En büyük sorun krizden çıkış süreci"

Sabancı Holding'in yıllık paylaşım toplantısında konuşan Güler Sabancı, bugün dünyanın ve Türkiye'nin en güncel sorununun, yaşanan krizden çıkış süreci olduğunu söyledi.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.02.2010 - 10:03

Sabancı, "Yeni normal" olarak adlandırılan bu yeni düzenin yapısının da doğal olarak tartışma konuları arasında olduğunu vurguladı. Bugün yeni normal kavramının ana hatlarının daha belirgin bir hale geldiğine dikkat çeken Sabancı, "Dünya ekonomilerinde kamunun ağırlığı artmaktadır. Önümüzdeki dönemde önemli oranda daha az "borçlanmalar ve daha yüksek tasarruf gereksinimi, daha düşük büyüme hızları görülecektir" dedi.
 

OVP'de işsizlik rakamları gerçekçi görünmüyor

Bu bağlamda, dünyanın ve Türkiye'nin en önemli sorunu olan işsizliğin, bir ekonomik sorun olmanın ötesinde sosyal bir problem haline dönüşmek üzere olduğuna dikkat çeken Sabancı, "Öyle görülüyor ki daha uzun bir süre de gündemde olacaktır. Çünkü 2010 yılında başlayan büyümenin işsizliği azaltabilmesi, en erken birkaç sene sonra görülebilecektir. İşsizlikle başarılı ve etkili mücadele verilmesi sosyal gerilim riskini azaltacaktır. Ancak gerçekçi ve ulaşılabilir hedefler konması da beklentilerin yöntemi açısından gereklidir. Bu anlamda Türkiye'de orta vadeli planda öngörülen işsizlik rakamları gerçekçi gözükmektedir" dedi.

Krizin stratejisi ve artçı şok olarak adlandırılabilen ve uzun döneme yayılan etkilerin kamuoyunda sıkça tartışıldığına işaret eden Sabancı, ancak orta ve uzun vadede yaşanan krizin yansımalarının görülebileceği üç önemli başlığın tartışılması gerektiğine inandığını söyledi. Sabancı, bu başlıkları, "Birincisi dünyanın ekonomik ağırlığının giderek batıdan doğuya kayması, ikincisi bu bağlamda AB'nin politik birliğinin güçlenmesi ve Euro'nun rolü, üçüncüsü ise enerji sektöründe fiyat, hatta fiyattan daha önemli hale gelen tedarik sürekliliğidir" şeklinde sıraladı.
 

"Türkiye'nin Uzakdoğu, Afrika ve Güney Amerika ile ilişkileri müspet"

Dünya ekonomisinin ağırlığının batıdan doğuya kayması konusunda, IMF'nin satın alma gücü paritesine göre, yıllar içinde yaptığı analize bakıldığında, 1980 yılında Çin'in dünya GSMH içindeki payının yüzde 2, Hindistan'ın yüzde 2.2 olduğunun görüldüğünü söyleyen Sabancı, aynı yıl ABD'nin payının yüzde 22.5, AB'nin payının yüzde 29.6 olduğuna dikkat çekti. 2009 yılına gelindiğinde Çin'in payının yüzde 12.5'e, Hindistan'ın payının yüzde 5'e çktığını, buna mukabil ABD'nin payının yüzde 20'ye, AB'nin ise yüzde 21'e gerilediğini kaydederek, "Bu sadece üretim ve tüketim açısından değil, dünya finansal rezervleri açısında da böyledir" dedi. Bu değişime paralel olarak uluslararası kuruluşlarda, ülkelerde ekonomik ve diplomasi stratejileri gereği, geleneksel ilgi alanlarından çıkarak, bu yeni bölgelerle daha çok ilgileneceklerine işaret eden Sabancı, "Buna paralel olarak Türkiye'nin yakın ilişkiler içinde olduğu AB ve ABD'nin dışında Uzakdoğu, Afrika ve Güney Amerika ülkeleriyle de ilişkileri tazelemesi müspet gelişmelerdir" dedi.
 

Sabancı, Avrupa Birliği konusuna bakıldığında ise dengelerin bu şekilde değiştiği bir dünyada, AB'nin en az zarar görerek varlığını devam ettirmesinin tek yolunun, daha entegre mali disiplin ile daha sıkı bir politik birliğe gitmesinden geçmekte olduğunu söyledi. Sabancı, şunları söyledi:

"Bu konuda başta Jacques Delors olmak üzere, 10 yıl önce "öncelikle" parasal birliği savunanların iyi bildiği bir husustur. Bu düşünceye sahip olanlar, önce para birliğinin gerçekleşeceğini, para birliğinin politik birliği güçlendireceğini savunuyorlardır. Bugün yaşananlarla bu fikrin kuvvetleneceğini görüyoruz. Buna karşı görüş olarak bugün Yunanistan, İspanya, Portekiz gibi ülkelerin sıkıntıları ortaya konuyor. Oysa bu sıkıntılar Euro'nun varlığından değil, hükümetlerin uyguladıkları ekonomik politikalardan ve kredi derecelendirme kurumlarını etki dışı davranışlarıdır. Devalüasyonla krizden çıkmak, özel durumlar hariç, rağbet edilecek bir yöntem değildir. Çünkü bu şekilde krizden çıkmanın sürdürülebilirliği yoktur."

Türkiye'nin enerjide güvenliği ve tedarik sürekliliği var

Enerji başlığına bakıldığında ise enerji piyasasında genellikle fiyat üzerinde endişeler olmasına rağmen, tedarik sürekliliğinin giderek önem kazan konu olması gerektiğine dikkat çeken Güler Sabancı, "Rusya ve Ukrayna'da yaşananlar, Çin'in giderek Kafkaslar ve Orta Asya'da önemli bir oyuncu olması, ABD'nin denizden, Avrupa'nın ise karadan gelen enerjiye bağımlılığı, enerji yollarının, çeşitliliği ve güvenliği konusundaki hassasiyeti artırmaktadır. Tüm bu gelişmeler sonucunda Türkiye'nin konumu enerji güvenliği ve tedariki sürekliliği açısından hayatidir. Bu bakımdan Türkiye'nin son dönemlerde uyguladığı dış politikasın, jeopolitik konumuyla çok tutarlı gözükmektedir. Türkiye'nin sadece bir transit ülkesi değil de, bir "trading hub" olmaktaki ısrarı ve anlaşmalara bu unsuru koymaya çalışması yerindedir" değerlendirmesinde bulundu.
 

"Zor önlemleri göz ardı etmememiz gerekir"

2007 yılısonunda başlayan, piyasaları 2008'de etkileyen ve 2009'da Asya hariç dünyanın büyük bölümünü resesyona sürükleyen krizinden, 2010'da çıkışa geçerek, büyümenin başladığı bir yıl olacağını gözükmekte olduğunu belirten Sabancı, "2010 yılında da dünyada, borcun GSMH'ya oranındaki artış seyri ve bu trendi durdurmak için alınması gereken zor önlemleri göz ardı etmememiz gerekir. Bu önlemlerin alınması politik olarak çok kolay olmamakla beraber, orta ve uzun vadeli istikrar için gereklidir. Ülkemizin kamu borcunun GSMH'ya oranında, 2009 yılında gerçekleşen negatif büyüme yüzünden bir miktar artış görülse de bu durum korkulacak boyut değildir. Orta vadeli plan ve 2010 yılı bütçe hedefleri gerçekleştirilebilecek hedefler olarak gözükmektedir. Ancak yine de kamu borcu çok yüksek olan ülkelerde yaşananlar (Yunanistan) iyi günlerde tasarruf etmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir" dedi.
 

"İktidar ve muhalefet gerginlikleri azaltacak tavır içinde olmalı"

Sabancı Topluluğu için 2009 yılında sürdürülebilirlik kavramı doğrultusunda yapılan çalışmaların etkin olduğunu açıklayan Sabancı, topluluğun geçen yıl, müşterilere, pazara daha yakın olmaya odaklandığını, işletme sermayesi, stok ve nakit yönetimine öncelik verdiği, büyümeden daha çok, topluluk değerlerinin korunduğu, faaliyet karlılığında hedeflerin gerçekleştirildiği bir yıl olduğunu söyledi. 2010 yılının ise olumlu başladığı değerlendirmesinde bulunan Sabancı, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

"Bugün global dünyadaki belirsizlikler azalarak devam etmekte. Orta vadeli plan ve bütçede hedeflerin 2010 yılında gerçekleştirilebilir olduğu gözükmekte. Bunun yanında hem iktidarın hem de muhalefetin demokratik yarışmayı yapıcı ve hoşgörülü bir çerçeve içinde yürütmesi, gerginlikleri azaltacak tavır içinde olmaları, ülke ekonomimizin yaratmak zorunda olduğu istihdam ve büyüme için çok değerli bir destek oluşturacaktır. Bir başka değişle 2010 yılında ülke olarak, hep beraber tüm kesimlerin katkısı ile ne istersek ve ne yaparsak onu gerçekleştireceğiz. Ülkemizin yatırım yapılan, daha hızlı büyüyen ve tercih edilen bir ülke olabilmesi için hukuk reformu, AB süreci, işsizlikle ilgili kalıcı reformları, vergi mevzuatındaki gerekli değişiklikleri gerçekleştirmesi gerekmektedir. 2010'da sürdürülebilirlik ana rotamız olacak. Bu noktadan hareketle yeni projelerimizi hayata geçirirken en önemli gücümüzün insan kaynağımız olduğunun bilincindeyiz. Bugüne kadar olduğu gibi yine paydaşlarımıza değer yaratabilmek için etkin ve verimli çalışmaya devam edeceğiz. Başarmanın, tüm paydaşlarımız ve ülkemiz için sorumluluğumuz olduğunu biliyoruz."


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler