En kara gece: 15 Temmuz - Tek yol laiklik

FETÖ operasyonları sürüyor, peki ya kalanlar? ‘Bin FETÖ geliyor’ uyarısı devam ediyor.

Yayınlanma: 18.07.2021 - 02:00
En kara gece: 15 Temmuz - Tek yol laiklik
Abone Ol google-news

İlahiyatçı ve felsefeci Prof. Dr. Şahin Filiz, cemaat ve tarikatların, İslama alternatif ve İslam ile taban tabana bir din yarattıklarını belirtiyor. Bunların dayanaklarının birinin Cumhuriyet devrimlerinin kesintiye uğraması olduğuna işaret eden Filiz, yoksullaşmanın da tarikat ve cemaatlere alan açtığını vurguluyor. 

PROF. DR. ŞAHİN FİLİZ: İSLAMA ALTERNATİF DİN İCAT ETTİLER

Akdeniz Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şahin Filiz, tarikat ve cemaatlarin yapılarını, dayanaklarını ve biat kültürünün bu oluşumlardaki önemini anlattı. 

Tarikat ve cemaatlerin dayanak aldıkları temeller neler?

İslam dinini Yahudilik ve Hıristiyanlıkla ve bu iki dinin tarihsel süreçleriyle karşılaştırmadan tarikat ve cemaatlerin dayanak aldıkları temelleri anlamak zor. Yahudilik ve Hıristiyanlık, örgütlü din adamları ve mabetleriyle kurumsal dinlerdir. Din adamı sınıfı güçlü ve belirli niteliklere sahip karar merciidir. Her iki dindeki bu kurumlar, çatışma veya uzlaşmada derli toplu muhatap olarak bilimsel ve seküler sürecin ilerlemesinde pazarlık yapılabilecek taraf rolünü oynayarak, bir yandan dinin yaşama ilişkin etkisinin sınırlarının belirlenmesini, diğer yandan da kurumsallığın, siyasetin ve hukukun dışında tutulmasını kolaylaştırmıştır.

Peki, İslamiyet açısından bakarsak?

İslam dininde din adamı sınıfı ve mabet gibi kurumlar yok. Bu açıdan dinsel bir kurumsallıktan söz edilemez. Şeyhülislamlık, kadılık, din âlimliği, halifelik, şeyhlik, Diyanet İşleri Başkanlığı, müftülük, imamlık ve benzeri sıfatlar, dinsel sıfat değil, idari ve siyasi birer makamın adıdır. Bunlardan hiçbiri “kutsal”, “dinsel” ya da “manevi” bir kişiye ya da makama karşılık gelmez. İslam dininde “mabet” kavramı da yoktur. Müslüman için ibadetin mekânı yoktur. Hangi ırk, din ya da dilden olursa olsun herhangi bir dindar, derdini, sorununu iletebileceği dinsel bir yetkili, otorite veya otoriteler arar. İslamda Hazreti Muhammed dışında böyle bir dinsel yetkili ya da kutsal kişi yok. Cemaat ve tarikatların temel dayanakları bu nedenle İslamın reddettiği iki kurum olan din adamı sınıfı ve mabettir. İslam anlayışına taban tabana aykırı olsa da şeyhlik, efendilik, velilik, ermişlik gibi sıfatları taşıyan insanlar, fiili bir “din adamı sınıfı” oluşmasına yol açtı.

Ama bu din adamlarının bazıları birbirine düşman...

Günümüzde sayıları yüzlerle ifade edilen cemaat ve tarikatların her birinin “kendinden menkul din adamı sınıfı” bulunuyor. Hem dinsel içerik hem de örgütsel yapı bakımından diğer dinlerdeki sınıftan farklı olan bu “din adamları” enflasyonu, Türkiye Cumhuriyeti’ni sosyopolitik, sosyoekonomik ve sosyal psikoloji açıdan tehdit ediyor. Başta Almanya olmak üzere Avrupa’da her birine ait bir cami var ancak herhangi birinde namaz kılmak için Müslüman olmak yetmiyor. Bunlar Müslümanlıktan saptıkları için sade ve bağımsız hiçbir dindar yurttaşı bile aralarına, mabetlerine, topluluklarına ve dinlerine almazlar. Bir Nurcu bir Süleymancının, bir Menzilci bir İsmailağa’nın mabetlerine ve aralarına elini kolunu sallayarak giremez, ibadet edemez.

Tarikat ve cemaatlerin diğer dayanakları neler?

Cumhuriyet devrimlerinin kesintiye uğraması da cemaat ve tarikatların dayanaklarından. “Ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır.” Mustafa Kemal Atatürk, bu sözüyle geleceği görmüştür. Bilimi, aklı, özgür düşünceyi ve bireyleşmeyi temel felsefesi kabul eden Cumhuriyet devrimleri, ülkemiz tarihinde hedef tahtası haline getirildi. Cumhuriyet hedef alındıkça da cemaat ve tarikatlar büyüdü. Sürekli denenen bu saldırılar, tarikat ve cemaatlerin semirmesi için sosyal, ekonomik ve siyasal alanlar açtı.

Temelin üçüncüsü, İslam dinine yedek din eklemlenmesidir. Din adamı sınıfı ve mabet ihdası, doğal olarak İslam dinine alternatif bir din icadını da beraberinde getirdi. Bu din, İslama taban tabana aykırıdır; emeğe, adalete, çalışmaya, ahlaka ve namusa değer vermez. Cemaat ve tarikatlardan her biri kendine göre bir din uydurdu; Cumhuriyet erdemleriyle çatışmayan İslam dinini, siyasal tartışmaların içine çekerek İslamı erdemle çatışan erdemsiz bir din haline getirmeyi “asıl dindarlık” gibi gösterdiler. İslamı laiklikle çatıştırmak mümkün değil.

Yardımseverlik anlayışının istismar edilmesinin payı nedir?

Dördüncü temel de halkımızın yardımseverliği. Cemaat ve tarikatlar, din üstüne din uydururken, istismar ederken halkımızın yardımseverliğini de aynı yolla istismar ediyor. Beşinci temel de Tevhid-i Tedrisat’a, Tekke ve Zaviyeler Kanunu’na aykırı yerler. Cemaat ve tarikatlar, 3-4 yaşındaki çocuklarımızı mevcut yasalarla alay edercesine cehalet eğitimine tabi tutuyor; onları yurdundan, devletinden, kültüründen, anne-babasından, hayattan koparıyor. Bir yandan da İslamdan kopmuş yedek dinlerle çocuklarımızı karanlığa sürüklüyor, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne düşman yetiştiriyorlar.

Siyasi ilişkiler bu temelin neresinde? 

Siyasi destek de altıncı temel oluyor. Cemaat ve tarikatlara verilen siyasi destek eskiden beri devam etmekte, gittikçe katlanarak artmaktadır. Saydığımız temel dayanakları güçlendiren ve devlet içinde devlete dönüştüren siyasi destek, himaye ve teşviktir.

Tarikat ve cemaatler, toplumsal karşılığını nasıl oluşturuyor?

Yoksullaşma, bu yapılar için en verimli etken. Sosyal bir hukuk devleti olmanın temel gereklerini ifada giderek büyüyen zafiyet, yoksul insan sayımızı artırıyor. Yediden yetmişe genişleyen yoksullaşma, ekonomik ve sosyal sığınma ihtiyacını giderecek adres arayışına girilmesine yol açıyor. Cemaat ve tarikatlar da saydığımız temel dayanaklardan aldıkları güç ile bu ihtiyacı devletten “daha iyi ve daha kalıcı” sürdürebileceklerine, çaresiz insanları inandırmakta zorluk çekmiyor. Çoğunluğu bu şekilde eline geçiren cemaat ve tarikatlar, tek bir şeyh ya da dinsel liderin iki dudağı arasından çıkacak emirle, şu ya da bu siyasi partiye önce etkide bulunuyor, sonra komutayı belirleyecek güce eriştiği mesajını verebiliyor.

'BİAT KÜLTÜRÜ MODERN KULLUKTUR'

Biat kültürü cemaatler için ne ifade ediyor?

Cemaat ve tarikatlar için en büyük düşman akıl ve bilim. Akıl ve bilim ise insanca yaşamanın temel koşulu. İnsanca yaşam, laiklikle mümkün. “Hem laik hem Müslüman olunmaz” sözü yanlış. Doğrusu bunun tersidir: “Laik olmayan, gereği gibi Müslüman olamaz”. FETÖ, laik Müslüman olmadığı için vahşeti yaşatmadı mı? IŞİD, Hizbullah, Hizb-ut Tahrir laik Müslüman olsalardı, insan öldürmeyi sevap sayarlar mıydı? Türkiye laik bir devlet olmasaydı, yüzlerce tarikat ve cemaat, sözüm ona halifelik için önce birbirini, sonra da masum insanları doğramaz mıydı? Biat kültürü, İslama sonradan sokulan modern kulluktur. Hazreti Muhammed, “Benim yanlışım olursa düzeltin, ben de bir insanım, yanılabilirim” demiştir. Aklı olmayanın dini de yoktur. Dikkat edilirse bunlar önce akla ve bilime karşı çıkarlar. İkinci aşamada, ürettikleri yönergeleri iman esasları gibi sunarlar. Üçüncü aşamada, devletten ve milletten aşırdıkları maddi güçle müritlerini ikna ederler. Son kertede işlem tamamlanmıştır. Mürit artık “ölü yıkayıcının elinde ölü” gibidir. Taciz, tecavüz, ekonomik, psikolojik sömürü ardından sökün eder. Bu yapıların tüm temel dayanakları ortadan kaldırılmalı. FETÖ’den sonra “paralellik”, cemaat ve tarikatların tüm yönlerden inşa etmeye koyuldukları yadsınamaz bir gerçeğe dönüşmüş durumda. Cemaat ve tarikatlar, yalnız dinin değil, her şeyin paralelini üretmek üzere.

PROF. DR. MARAŞ: ESKİ KONUŞMA VE YAZILARI PLANLARINI APAÇIK GÖSTERİYOR

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. İbrahim Maraş da FETÖ’nün yapılanmasını ve atılması gereken adımları anlattı.

FETÖ’nün, kendisine siyasette alan açtığını,  diğer sivil toplum kuruluşlarını, esnaf yapılanmalarını çeşitli oyunlar ve aldatmalarla kontrolüne aldığını kaydeden Prof. Dr. İbrahim Maraş, FETÖ elebaşı Gülen’in eski yazı ve konuşmalarının, 15 Temmuz darbe girişiminin nasıl planlandığını açıkça gösterdiğine dikkat çekiyor.

FETÖ nasıl bir yapılanma içindeydi? Biat ve lider kültürünün altında ne var?

FETÖ hareketi, esasta dini-tasavvufi bir cemaat hareketidir ve kökeni yozlaşmış bir dini-tasavvufi anlayışa dayanıyor. Bütün diğer ideolojik tarikat, cemaat ve dini gruplar gibi dinin temel kavramlarını tekellerine alarak, tek hakikatçi ve ötekileştirici bir düşünce yapıları var. Her an peygamberle irtibat halinde olduğu varsayılan ve hatta sezgisel bir bilgiye ulaştığı düşünülen, bu yüzden de neredeyse hata yapmadığı farz edilen kutsal bir dini lidere inanç temel esas. Böylesi yapılanmalarda akla ve sorgulamaya yer yok.

Peki, büyüme aşamaları?

FETÖ, aynı zamanda bir çıkar ve menfaat yapılanması. Kendisine devamlı olarak siyasette alan açılmasını sağlamış; diğer sivil toplum kuruluşlarını, esnaf yapılanmalarını çeşitli oyunlar ve aldatmalarla kontrollerine alarak kendilerine bağlı olmayanlara hayat hakkı tanımamak ve faaliyet gösterdiği ülkeyi hile ve desiselerle, olmazsa terör yoluyla ele geçirmeye çalışmıştır. FETÖ hareketinin anlaşılması için Türkiye’deki son 300 yıllık modernleşme çabalarının, din-siyaset ilişkisinin, modernleşme karşısında oluşan çarpık dini zihniyetlerin tespiti gerekli. Bu örgüt, çok uzun vadeli planlarla faaliyet gösteriyor. Kendisini “mehdi” olarak gösteren bu terör hareketinin liderinin çok eski tarihli yazıları ve konuşmaları, Türkiye’de 15 Temmuz’da yapılmaya çalışılan kanlı darbe girişimini adeta tek tek nasıl planladığını apaçık gösteriyor.

Bu, yeni bir sorun değil, yüzlerce yılın birikimi olan bir sorun. Temelinde taassup, yenilik karşıtlığı, dini anlayışın akıl ve bilimden uzaklaşması gibi hususlar gösterilebilir. FETÖ ve benzeri dini hareketler, tek liderci hareketler oldukları ve siyasi gayeleri olduğu için tarih boyu büyük emperyalist güçlerin, İslam ülkelerini kontrole almak için kolayca kullandıkları ve kışkırttıkları örgütler oldular. Hatta bunun için kullanılmalarına da gerek yok, özlerinde siyaseti ele geçirme hedefleri hep olmuştur.

Atılması gereken adımlar neler?

Ahlak ve ilmin, felsefi birikimin, bilimsel gelişmenin, bireysel kimliğin olmadığı bir yerde ne dinimizi ne de dünyamızı ne de ahiretimizi imar edebiliriz. Kendimizi de vatanımızı da milletimizi de savunamayız. Artık dinin de milli değerlerin de istismarında son noktaya geldik. Yeniden bir tecdide (yenilemek) muhtacız. Yeni Maturidi’ler, İmam-ı Azam’lar, İmam Malik’ler, Farabi’ler, İbn-i Sina’lar, Biruni’ler, İbnül-Heysem’ler yetiştirmemiz gerekiyor. Zihnimizi, kavramlarımızı yeniden şekillendirmemiz ve en büyük ahlaksızlıklardan biri olan taassubu, ilim düşmanlığını, felsefe ve akıl karşıtlığını bırakmamız icap ediyor. İlahiyat fakültelerinin isimlerinin “İslami İlimler” olarak değiştirilmesinin sonucu felsefe dersleri neredeyse ortadan kalkacak ve Selefi bir ilahiyat eğitimine doğru gidilecek. DAEŞ, Taliban gibi örgütlerin zihin kodları ülkemizde ciddi olarak propaganda ediliyor, modern anlamda ilmi olarak din eğitimi veren ilahiyat fakülteleri kasıtlı olarak öteleniyor ve paralel devlet yapılanması gibi paralel bir dini yapılanma oluşturulmaya çalışılıyor.

-BİTTİ-


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler