Ergenekon'da tahliye (19.02.2010)

İkinci Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından polis memuru Kenan Temur'un tahliyesine karar verildi.

Ergenekon'da tahliye (19.02.2010)
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 19.02.2010 - 08:27

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan salonda görülen davanın bugünkü duruşmasına, gazeteci Tuncay Özkan, Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay ile eski Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin'in de aralarında bulunduğu tutuklu 39 sanık katıldı. Tutuklu yargılanan Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu ve emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ise duruşmaya gelmedi. Duruşma, tutuklu sanık Durmuş Ali Özoğlu'nun avukatı Yusuf Erikel'in savunmasını yapmasıyla devam ediyor.

 

Balbay ve Özkan'dan basın kuruluşları temsilcilerine teşekkür

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki davayı izleyen basın mensuplarına yazılı açıklama yapan, İkinci Ergenekon davasının tutuklu sanıkları Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay ve gazeteci Tuncay Özkan, Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Atilla Sertel'in 15 Şubat Pazartesi günü yapılan 40'ıncı oturumu izlediklerini anımsattı. Açıklamada, ''Çok önemli bir mesleki dayanışma örneği sergilemişlerdir. Kendilerine ve beraberindeki heyete teşekkür ediyoruz'' ifadelerini kullanan Balbay ve Özkan, Silivri'de süren davadaki gerçeklerle medyadaki haberlerin çoğunlukla örtüşmediğini üzülerek izlediklerini kaydetti.

Dava ile ilgili görüş ve düşünce üreten meslektaşlarını duruşmaları yerinde izlemeye davet eden Balbay ve Özkan, açıklamalarında, ''Tutukluluğu yıllanmış olan bizler, yargılanmayı istiyoruz. Bunun hukuki zemininin şu üç koşulda olduğunu düşünüyoruz, hızlı yargılanma, adil yargılanma ve tutuksuz yargılanma. Meslektaşlarımız duruşmaları izlediğinde çağdaş hukukun temelini oluşturan bu koşulların ne ölçüde yerine getirildiğini çok iyi görecektir'' ifadelerine yer verdi.

 

'TSK ruhu karar vermedikçe, istemedikçe darbe olmaz'

Duruşmada savunmasına devam eden tutuklu sanık Durmuş Ali Özoğlu'nun avukatı Yusuf Erikel, müvekkilinin askeri öğrenciler aracılığıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) sızmaya çalıştığı iddiasına ilişkin ''Eğer bir terörist TSK'ya sızarsa, TSK kendisi bulur, sızdığı yere sokar'' dedi. Aynı zaman da hafız olduğunu belirten Erikel, mahkemeye hitaben de ''Siz TSK'ya gösterdiğiniz hassasiyeti, 'yargıya, savcılık makamına sızan var mı?' diye kendi kurumunuz açısından gösterin. Siz TSK'yı değil de adalet teşkilatı olan kurumunuzu sızlamalardan koruyun'' diye konuştu. Müvekkilinin terörist olmadığını, hiçbir yere sızmasının da mümkün olmadığını ifade eden Erikel, Özoğlu'nun ihtiyacı olduğunda askeri makamlara girip çıktığını, bir sızma durumunda silahlı kuvvetlerin gerekeni yapacağını anlattı.

Erikel, darbe iddialarına ilişkin paşalar hariç herkesin tutuklandığını belirterek, TSK'nın bu iddiaların dışında olduğunu ve demokrasiye saygı duyduklarını belirttiğini söyledi. Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı tehlikeye girmedikçe bu ülkede darbe olmayacağını ifade eden Erikel, şöyle devam etti: ''Türk ordusu Özoğlu istedi diye, darbe yapar mı? Türk ordusu kimse istedi diye değil, Amerika bile istese darbe yapmaz. TSK ruhu karar vermedikçe, istemedikçe darbe olmaz. Bir darbe olsa buna kimse engel olamaz. Ne Avrupa, ne Amerika, ne generaller bile engel olmaz. Siyaset ya da başka bir kurum demokrasiden uzaklaşırsa, zulüm ederse ve bu arada Allah da bir darbeye izin verirse, bu yoldan çıkmış olan siyasilerle ancak ordu baş ederse buna kimse engel olamaz. Ancak Allah istemezse yaprak kımıldamaz, Allah karar vermişse bu da bizi darbeden kurtaramaz.'' Avukat Erikel'in savunmasına ara veren Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, sanıkların taleplerinin alınmasına geçti.
 

Sanıkların talepleri

Bunun üzerine söz alan tutuklu sanık Levent Göktaş, içinde hakim ve savcılara ait özel bilgilerin yer aldığı 51 No'lu DVD'ye ilişkin mahkemenin ''DVD'nin imajının mahallinde alınıp alınmadığı, mahallinde alınmadıysa nerede ve ne zaman alındığı, bu islem esnasında orijinal DVD ve imajının hash değerinin hesaplanıp hesaplanmadığı''na ilişkin talebine İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nden cevap verildiğini söyledi. Göktaş, söz konusu yazıda, Ankara Emniyet Müdürlüğü görevlilerince yapılan aramada elde edilen 51 No'lu DVD'nin mahallinde imajı alınmadan diğer malzemelerle birlikte 8 Ocak 2009 tarihinde İstanbul Emniyeti'ne, buradan da emniyetin Bilişim Suçları ve Sistemleri Şube Müdürlüğüne gönderildiğinin kaydedildiğini vurguladı. Bu birimin incelemesinde ise DVD'nin modelinin bir defa yazılabilen DVD-R olduğunun belirtildiğini ifade eden Göktaş, DVD-R'lerde tekrar tekrar yazım yapılamadığından 51 No'lu DVD'nin imajının alınamadığının dile getirildiğini anlattı.

Göktaş, imajı alınmayan bu DVD'nin şu anda kırık olduğunu belirterek, DVD-R türündeki DVD'lerin yazılabilir ve okunabilir olduğunu, hatta Nero programı kullanılarak istenilen programların eklenip çıkarılabildiğini savundu. Ancak bazı sanıklardan ele geçirilen DVD'lerin kopyalarının alındığını ifade eden Göktaş, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ilgili maddesinin istenilirse uygulanıp, istenilirse uygulanmaz hale geldiğini ileri sürdü.

''51 No'lu DVD ile ilgili karar sizindir başkanım'' diyen Göktaş, ''Bu DVD benimmiş gibi üzerime yıkılıyor. İmajı yok, parmak izi de bulamazsınız. Bu kötü niyetli insanların hakim ve savcılarla ilgili yaptığı karalama kampanyasına son verilmesini istiyorum. İddianamede benimle ilgili 10 sayfanın 6'sı bu DVD'ye ilişkindir. Serbest bırakılmamı istiyorum'' dedi.

Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, 19 Ocakın Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in, 24 Ocakın Uğur Mumcu ve Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'ın, 31 Ocakın Muammer Aksoy ve 7 Şubatın Çetin Emeç'in katledilmelerinin yıl dönümü olduğunu söyledi.

Balbay, bu yıl dönümünde öldürülenlerin yakınlarının ''cinayetlerin failleri bulunsun'' dediklerini ifade ederek, ''Failler bulunamıyor, gizli tanıklar unutuluyor. Cinayetlerin, varlığı bile henüz kanıtlanmayan 'Ergenekon terör örgütüne' bağlanıyor. Katledilenlerin çoğu Cumhuriyet gazetesi yazarıydı. Bu örgüt hem Cumhuriyet'i bombalamış, hem de iki yöneticisi bu davadan yargılanıyor'' dedi.

Balbay, merhum Bülent Ecevit'in rahatsız olduğu döneme ait dosyaların mahkeme tarafından istendiğini anımsatarak, ''Bunun davaya nasıl bir katkısı olacak? Bir gazeteci olarak o dönemi 'ağabey' dediğim Cüneyt Arcayürek ile gün be gün izledim'' diye konuştu. ''Terör örgütü üyesi olmak'' suçundan tutuklu yargılandığını ifade eden Balbay, örgüt yöneticisi olduğu öne sürülen altı kişinin ise tutuksuz yargılandığını dile getirdi.

Tutuklu sanık Mustafa Dönmez de Gölbaşı, Zir Vadisi ve Poyrazköy'de çıkan toplam üç sis kutusunun kameraya alınıp fotoğraflarının çekilmesini ve karşılaştırılmalarını istedi.


Zir Vadisi'ndeki kazılar

Dönmez, 12 ve 13 Ocak tarihlerinde Zir Vadisi'nde kazı olmayıp ''polislerin kendi elleriyle koymaları ve almaları olduğunu'' ileri sürerek, bu tarihlerde olay yerinde Amerikalılar ve MİT personelinin de bulunduğunu savundu. Dönmez, mahkeme tarafından orada olan 20 aracın hangi kuruma ait olduklarının araştırılmasını talep etti.

Yine kendi tespitine göre olay yerinde 108 kişinin olduğunu, ancak tutanakta 17 kişinin imzasının bulunduğunu belirten Dönmez, kazı çalışmalarından bir gün önce de köylülerin polis görünümlü insanların bu bölgeye gelerek malzeme koyduklarını gördüğünü ileri sürdü.
Dönmez, bu bölgeye ait MOBESE kayıtlarının da istenmesini talep ederek, ''Hakkımdaki iddiaların hiçbiri doğru değil. Ben beraatımı istemiyorum. Bu malzemelerin nasıl konulduğunu, nasıl iftira atıldığını ispatlamak istiyorum. Askeri görevin kimi zaman masada, kimi zaman da zindan olduğunu sanıyorum'' dedi.


28 Avukatın ortak dilekçesi

Bugünkü oturuma katılan 28 sanık avukatının imzasının bulunduğu bir dilekçeyi okuyacağını belirten tutuklu sanık Levent Ersöz'ün avukatı Ali Rıza Dizdar, ıslak imzalarının bulunduğu dilekçeyi önce mahkeme heyetine sundu, ardından da okudu.

Savunma üzerindeki baskı ve engellerin kaldırılması, yargılamanın hukuka uygun ve adil şekilde yürütülmesi için talepte bulunacağını ifade eden Dizdar,''yargılamanın başından beri eşi ve benzeri bulunmamış bir şekilde savunma haklarının engellendiğini, davada görev yapmaya çalışan avukatlar üzerinde yıldırma ve sindirme amaçlı baskılar uygulanmaya çalışıldığını'' savundu.

Dizdar, duruşma salonunun İstanbul'a 100 kilometre uzaklıkta olduğunu, haftada 4 gün yapılan duruşmaların sabah 9'dan gece yarılarına kadar sürdüğünü, bunların avukatların görevlerini icra edebilmelerini ortadan kaldırdığını öne sürdü.


Duruşmaya girişteki aramalar

Savunma avukatları ve izleyicilere duruşmalara katılmalarında her defasında cezaevi koşullarının dayatılmaya çalışıldığını belirten Dizdar, avukatların cezaevi yerleşkesine girişte önce araçlarının arandığını, duruşma salonuna girerken de hukuka aykırı olarak üzerlerindeki ceketleri ve kemerleri çıkartılarak x-ray cihazından geçtiklerini, cihazın sinyal vermesi karşısında paçalarının kontrol edildiğini, elle aranarak onurlarının zedelenmeye çalışıldığını iddia etti.

''Yargılamanın olağanüstü niteliği bir kez daha anımsatılarak savunmanın iradesi daha giriş kapısında kırılmaya, teslim alınmaya çalışılmaktadır'' diyen Dizdar, dosyaya gelen evrakların, taraması yapılmadan ve yargıç izni olmadan savunma avukatlarına verilmediğini, böylece avukatların belge asıllarına ve delillere ulaşma haklarının hiçe sayıldığını anlattı.

Dizdar, savunma dokunulmazlığı kapsamında sanık ve avukatları tarafından yapılan beyanlar hakkında derhal suç duyurusunda bulunularak savunma hakkının ortadan kaldırılıp baskı altına alınmaya çalışıldığını kaydederek, şöyle devam etti:
''Daha onlarca örneğini verebileceğimiz hukuksuzlukların giderilebilmesi için gerek sanıklar ve gerekse biz avukatların istemleri zaman zaman karara bağlandığı halde bugüne kadar olumlu hiçbir gelişme ve sonuç elde edilememiştir. Varlık nedeni gerçeklerin ortaya çıkarılmasına hizmet etmek olan biz savunma avukatlarının, görevini ifa edemez bir konuma düşürülmek istenmesine sessiz kalamayacağımız tartışmasızdır. Yargılamanın tarafsız ve bağımsız bir şekilde yürütülmesi ile görevli sayın heyetinizi, hukuk ve yasaya aykırılıkların izleyicisi olmak değil, adil yargılama sonucu sağlanacak adaletin aktif temsilcileri olmak yüceltecektir. Adına yargı yetkisini kullandığınız Türk halkının sizden beklentisi budur.''

Dizdar'ın dilekçeyi okumasının ardından avukatlar başka bir talepte bulunmayarak duruşma salonunu terk ettiler.

Duruşmada, sanık ve avukatların taleplerine ilişkin alınan kararlar, üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu tarafından açıklandı. Buna göre mahkeme heyeti, yazılı ve sözlü olarak yapılan talepler hakkında celse arasında karar verilmesine hükmetti.

Mahkeme heyeti, yaklaşık bir yıldır tutuklu olarak yargılanan, İbrahim Şahin'in suikast timinde olmakla suçlanan ve bir dönem Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ün eşi ve çocuklarının korumalığını yapan Kenan Temur'un tahliyesine karar vererek, hakkında yurt dışına çıkış yasağı koydu.

Diğer sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verilirken, Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün'ün, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan'ın da aralarında bulunduğu 12 kişinin tahliye edilmesi yönünde oy kullandığı görüldü. Duruşma, 8 Mart 2010 Pazartesi günü saat 09.00'a ertelendi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler