Fransa'ya Tepki Ama Nasıl?
Tasarı senatoya geliyor, oylanıyor derken, geldi ve geldiği gibi de çıktı. Mektuplar, gösteriler, ayıp ve inkâr olur, yakışmaz uyarıları sonuçsuz kaldı. Fransız dostlarımız kişisel ve kamusal iletilerde senato kararına katılmadıklarını ve kaygılarını dile getiriyor; yasama süreci henüz bitmedi, acele etmeyin, anayasa kararını bekleyin, diyor; itidal tavsiye ediyor.
Soykırımı Tasarısı meclisten geçtiğinden beri, yapılan değerlendirmeler, diplomatik, politik, askeri ve ekonomik önlemlerin umulduğu kadar etkili olmadığı, olmayacağı görüşünde - en azından seçim sonrasında yeni bir hükümet kuruluncaya kadar. Seçim sonrasında, ortak sağduyu tarafları daha ılımlı olmaya davet edecek ve davet sonuçsuz kalmayacaktır. Çünkü büyük devletlerin değişmeyen dostlukları yok, değişmeyen çıkarları vardır. Eee, biz de artık büyük devlet sayıldığımıza göre ulusal çıkarlarımızı gözetelim. Öfkeyle kalkıp zararla oturmayalım. Dostlarımızın elini zayıflatmayalım. Önce, yapamayacaklarımızı söylemeyelim; sonra, davamızı savunurken haksız duruma düşmeyelim. Deneyimli diplomatlar tepkilerimizin “hukuki olması” gereğinde birleşiyor. AB üyesi olmadığımıza göre Avrupa Birliği’ni ve Fransa’yı hukuk yoluyla nasıl etkileyebiliriz? Geçmişte olduğu gibi yasaya karşı çıkarak sorunu uluslararası gündemde tutabiliriz; ama herhalde başka yollar da denenmeli. Bir dostum, Fransız Anayasa Mahkemesi ile kamuoyunun dikkatini çekecek “hukuki yollar”dan söz ediyor. Açık sözlü bir başkası, “Cam köşkte oturanlar komşusuna taş atmamalı” anayasaya uyuşmazlık, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ni ihlal vb. Fransa’nın sorunudur. Kimsenin ayıbını, inkârını yüzüne vurmadan hukuk yolunu savunurken, akıllıca ve efendice, biz n’apalım, nasıl?
Hukuki bir çözüm yolu
Aradığımız hukuk yolunun iç pazardan geçtiğini düşünüyorum. Fransız yasasının soykırım yoktur düşüncesini cezalandırması, fikir ve ifade özgürlüğüne aykırı olabilir ama... Birkaç yıl önce, “Ermenileri öldürdük ve Kürtleri kestik” diyen kimi yazarlarımıza yöneltilen “ihanet” suçlamalarını hatırlayalım. Silivri’de “yargısız infaz”la cezalandırılan yazarlar, aydınlar ve komutanların dramı, yazar ve çizerlerin bile terörle suçlanmasını öngören yeni tasarılar fikir özgürlüğüne uygun mu? Fikir her zaman her yerde hürdü; ama “ifade özgürlüğü”ne sahip olmayan fikir gerçekten hür sayılabilir mi? Bayet’in “Karşı Düşüncenin Tarihi” (Varlık 1973), çözümü “ifade özgürlüğü”nde bulur. Şimdi bir taşla iki kuş vurmak benzeri bir yol açılıyor önümüzde: hukuk mutfağımızın birikmiş çer çöpünü temizleyerek çağdaşlık simgesi, özgürlükler ülkesi Fransa’ya zarif bir hukuk dersi sunulabilir.
Ülkemizde soykırımdan söz edenleri cezalandıran yasa ve maddeleri, yeni anayasa ile iptal edelim! Yurttaşlar ülkenin resmi tarihine ters düşen görüşlerini serbestçe ifade etsinler.
Ayrıcalıklı medyatik basın bunu her gün yapmıyor mu? Bu tepki uluslararası camiaya ve Fransa’ya şok etkisi yapabilir: “Fransa’da soykırım yoktur” demek, hatta küçümsemek suç; ama Türkiye’de vardır demek, toplu ölümleri abartmak suç değil! Gerçekler, vardır demekle var, yoktur demekle de yok olmadığına göre; yüksek yargı divanları “n’olmuş, nasıl olmuş”u sorguladığında, 1915 felaketinin, “bir soyu yok etmek olmadığı”; rahmetli Gündüz Aktan’ın kişisel kanı ve tanısıyla, “tehcirin bir soykırım olmadığı” gerçeği ayan beyan ortaya çıkabilecektir. Ermeni diyasporası da zaten bu nedenle “hukuk yolu”ndan sakınıp ulusal parlamentolara gidiyor. Yıllardır aranan hukuki çözüm böyle cesur bir antitez ile bulunabilir. Gelin, bu tarihi fırsatı kaçırmayalım.
En Çok Okunan Haberler
- Bahçeli'nin açıklamaları sahaya nasıl yansıdı?
- Cinsel içerikli videolar çeken karı-koca tutuklandı
- PKK Suriye’nin Silahlı Kuvvetleri Oluyor
- İstanbul'da berber ücretlerine dev zam!
- CHP ne yapmalı?
- Özgür Özel, Erdoğan'a seslendi
- Kılıçdaroğlu’ndan videolu mesaj
- Ölü ve yaralılar var!
- Erdoğan'dan Özel'in 'savaş ilanı' sözlerine yanıt
- Cem Yılmaz'ın yeni evi dudak uçuklattı!