Gezi Parkı'ndan Kentleri ve Doğası ile Tüm Türkiye'yi Kucaklamak

Gezi Parkı'ndan Kentleri ve Doğası ile Tüm Türkiye'yi Kucaklamak
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 15.08.2013 - 06:21

Gezi Parkı eylemi, halkın doğaya, kente sahip çıkma hakkı için haklı bir haykırış ve çağrı ile başlamıştır.

Kapsamı Gezi Parkı sınırlarını aşan bu çağrının amacı esas olarak, kenti ve çevreyi etkileyecek karar süreçlerinde şeffaflığın ve halkın katılımının sağlanmasıdır. Bunun için, her şeyden önce, yeni bir anlayış ve müzakereci bir yönetim yaklaşımına gereksinim bulunmaktadır. Uygulama konusunda dünya deneyimlerinden yararlanılabilir. Örneğin, Fransa’da son dönemde kararlara halkın katılımı için kullanılan yöntemler ve katılımcı demokrasinin eriştiği aşama üzerinde durmaya değer niteliktedir.

 

Fransız anayasal çevre yasası

2005 yılında çıkarılan Fransız Anayasal Çevre Yasası, bir başlangıç bölümü ve 10 maddeden oluşmaktadır. Yasanın amacına ilişkin fikir vermek için aşağıdaki iki madde yeterli olabilir: “Madde 1- Herkes dengeli ve sağlığa uygun bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Madde 7- Her birey, yasa ile belirlenmiş koşullarda ve sınırlar içinde kamu yönetimlerince sahip olunan bilgilere erişmek ve çevre üzerinde etkisi olan kamu kararlarına katılmak hakkına sahiptir.”

Kentteki düzenleme ve yatırımlar ile ilgili kararlara halkın katılımı Fransa’da, kentçilik yasasında 2003 yılında yapılan bir değişiklik, kentle ilgili önemli kararlara halkın katılımını zorunlu hale getirmiştir.

“Büyük Paris Projesi” kapsamında toplam uzunluğu 155 km. olan üç otomatik metro hattı karar süreci de ilginçtir. 2009’da ön proje hazırlanmış, 2010 yılında bu projeye özgü bir yasa çıkarılmış ve bu yasa uyarınca 4 ay süren bir halk tartışmasıyla başlayan katılımcı ve şeffaf bir karar süreci tanımlanmıştır.

Yeni Münih Havaalanı karar süreci de düşündürücüdür. Bu proje 1960’ta gündeme gelmiş, yapımına ancak 1980 yılında başlanabilmiş, 1992 yılında da işletmeye açılabilmiştir. Dikkat çekici uzun süreler, yatırım kararı öncesi ve yapım sırasında halkın çevreye ilişkin talepleri konusunda çözüm arayışından kaynaklanmaktadır. Bu örnek, çevreyi etkileyen yatırımlar konusunda, halkın duyarlılıklarının ne denli önemsendiğini ortaya koymaktadır.

 

Gezi Parkı olayından ders çıkarmak

“Gezi Parkı Eylemleri”nden katılımcı demokrasi anlamında dersler çıkardıklarını söyleyen yöneticilerimiz oldu. İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı, “Halka rağmen bir şey yapmak mümkün değildir” dedi. Ayrıca, halkın görüşlerini almak konusunda eksiklikleri olduğu özeleştirisinde bulundu. Daha sonra ise “Gezi Parkı’na AVM ya da rezidans yapılmayacağı” sözlerinin ardından, yargı kararını göz ardı ederek “Ama Sayın Başbakanımız Topçu Kışlası’nı çok arzulamaktadır” açıklamasını yaptı. Ders alınmış mı dersiniz?

“Park işini Recep Tayyip Erdoğan’a siz mi öğreteceksiniz” sözü bir bakana ait. “Siz ne derseniz deyin, biz kararımızı verdik” ve “Ayaklar ne zamandan beri baş oldu!” ifadeleri ise Başbakan’ın. Bu sözler, kararlarda halk görüşünü almaya ve katılımcı demokrasiye hazır bir anlayışın söylemleri olabilir mi?

 

Anlayış değişimi gereği ve yapılması gerekenler

Başlangıçtaki açıklamaların ışığında konuyu Gezi Parkı ile sınırlı bir kapsamda değerlendirmek yetersiz ve yanlıştır. Sorun, HES’lerden sahil yollarına, maden ocaklarına, Atatürk Orman Çiftliği’ne, üçüncü Boğaz köprüsüne, İzmit Körfezi Geçişi’ne, Boğaz karayolu tüneline, Kanal İstanbul’a, iki yakada iki kente, AKM’ye, Tarihi Yarımada’yı ve camileri gölgeleyen ve silueti bozan gökdelenlere, Haliç Metro Köprüsü’ne, zaten yetersiz olan yeşil alanları yok etme pahasına yükselen AVM ve otel türü yapılara, Haydarpaşa Garı’na ve son olarak da Haliç Tersanesi’ne kadar birçok projeyi kapsamaktadır.

Gezi Parkı kararına halkın katılımı için gündeme getirilen halkoylaması, aslında temsili demokrasi aracıdır ve katılımcı demokrasi açısından uygun değildir. Çünkü, gereksinim duyulan, “evet mi, hayır mı?” ya da benzeri bir soruya yanıt bulunması değil, halkın benimseyip içine sindirebileceği doğru çözümlerin üretilmesine olanak sağlayacak katılımcı demokrasi yöntemidir.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın eylemle ilgili olarak, “Demokrasi sadece seçim değildir” sözü son derece önemli ve manidardır. Gerçekten, çevreyi ve kenti yani yaşam ortamını geri dönülemeyecek şekilde etkileyecek düzenlemeler ve yatırımlar söz konusu olunca, seçim sandığı uyarısı ya da “Biz bunların iznini halkımızdan zaten seçimde aldık” gerekçesi katılımcı demokrasiye uyar mı?

Gezi Parkı adına yaşananlardan sonra yapılması gereken, öncelikle çok sayıda çok önemli projeyi anlaşılmaz bir telaşla plansız, etütsüz, projesiz uygulama girişiminden vazgeçmek gerekir. Yaşamlarını etkileyecek projeler hakkında ilgili halkın görüşlerini sormaktan daha doğal ne olabilir? Öyleyse, halkı bilgilendirmek, dinlemek, görüşlerini alarak gereğini yerine getirme çabasını göstermek, temel ilke olmalıdır.

Anayasamızın 56. maddesi vatandaşa çevre ile ilgili ödev vermekte, fakat ilgili kararlara katılımdan söz etmemektedir. Yeni anayasada kararlara halkın katılımı konusu mutlaka yer almalıdır.

Çevreyi ve kentleri etkileyecek projeleri ilgili halka, üniversitelere, meslek örgütlerine ve sivil toplum kuruluşlarına ayrıntılarıyla anlatmak, onların görüş, eleştiri ve önerilerini dinleyerek içtenlikle anlamaya çalışmak katılımcılığın özüdür. Bu özden beslenen çağdaş katılımcı demokrasi, şeffaf bir karar süreci ile halkın isteklerini karşılayabilir ve onların katkılarına göre en uygun çözümü bulabilir.

Gezi Parkı olayı, çok yönlü, çok boyutlu ve çok sorunlu bir konu niteliğini kazanmıştır. Kuşkusuz konuların her birinin ayrı ayrı ve ayrıntılı olarak çözümlenmesi gereklidir. Ancak olay çevre duyarlılığı ile başlamıştır. Öncelikle bu duyarlılığa saygı duyularak kararlara halkın katılımının sağlanması anlamlı ve yararlı olacaktır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler