Gözyaşları...

Gözyaşları...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 08.11.2009 - 06:50

Kendisinin KKTC’nin kuruluşuna karşı çıkmış olduğunu hatırlatan ve şimdi KKTC’nin Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan bir müzakereciden, KKTC’nin yaşatılmasını amaçlayan bir çözüm şekline ilişkin savlar ortaya koyması, koysa bile bunda inandırıcı olması beklenebilir mi?

“Egemen eşitliğe” dayalı bir çözümden söz etmesi mümkün olabilir mi? 2008’de Sayın Cumhurbaşkanımızın ve MGK’nin açıkladıkları “iki halk, iki demokrasi ve iki devletten” oluşan “Ada’daki gerçekler temelinde” bir çözüm için inanç ve kararlılık gösterebilir mi?

2 Kasım 2009 tarihli bazı gazetelerde “Talat: KKTC ilan edildiği gün ağladım” şeklinde yer alan haber başlığını gören sade bir vatandaş, haberin metninde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat’ın KKTC’nin kuruluşunda duyduğu mutluluğa dair bir anısının nakledildiğini sanır ve haberi “Demek ki Sayın Talat KKTC kurulurken sevinçten gözyaşı dökmüş” diyerek okumaya başlar.

Çünkü, bir devletin sağladığı demokratik düzen ve mekanizmalar sayesinde o devletin en yüce makamı olan cumhurbaşkanlığı makamına seçilen bir şahsın, başka türlü duygularla devletin kurulduğu gün gözyaşı dökmüş olabileceği, dünyada hiç kimsenin aklına gelmez.

Kendisini tutamamış

Sayın Talat KKTC Anayasası’nın verdiği imkânlardan yararlanarak parlamentoya girmiş, bakan ve başbakan olarak KKTC Devleti’ne hizmet etmiştir. 17 Nisan 2005 tarihinde yapılan seçimlerde cumhurbaşkanı seçilmiştir.

Bir hafta sonra da KKTC Anayasası’nın 100. maddesine göre “Devletin varlığını ve bağımsızlığını, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü, halkın kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma;……Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma; namusum ve şerefim üzerine and içerim” şeklindeki sözlerle yemin etmiştir.

Haber okununca hayretten dehşete kadar varan duygularla acı bir gerçekle karşı karşıya kalınır.

Çünkü, halen cumhurbaşkanı olan bir siyasetçi, temsil ettiği devletinin 26 yıl önce kurulduğu gün o kadar derin bir üzüntü ve belki de hiddet duymuştur ki, kendisini tutamamış ve ağlamıştır.

Yakıştırmak istemez

Bu haberi okuyanların aklına, kaçınılmaz olarak, “Şayet bugün başı olduğu devletin ve toplumun birliğini ve bütünlüğünü temsil eden bir cumhurbaşkanı, daha önce devletinin kuruluşunda üzüntü gözyaşları dökmüşse, o cumhurbaşkanı devleti ile ilgili hangi olay karşısında sevinçten ağlar” sorusunu sormak gelir. “Üzüntü” duygusunun zıddının “sevinç”; devlet ile ilgili olarak da “kuruluş” olayının tam tersinin “yıkılış” olduğunu düşünür. Düşünür de yine de bunu yakıştırmak istemez.

Kendisinin KKTC’nin kuruluşuna karşı çıkmış olduğunu hatırlatan ve şimdi KKTC’nin Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan bir müzakereciden, KKTC’nin yaşatılmasını amaçlayan bir çözüm şekline ilişkin savlar ortaya koyması, koysa bile bunda inandırıcı olması beklenebilir mi?

“Egemen eşitliğe” dayalı bir çözümden söz etmesi mümkün olabilir mi?

2008’de Sayın Cumhurbaşkanımızın ve MGK’nin açıkladıkları “iki halk, iki demokrasi ve iki devletten” oluşan “Ada’daki gerçekler temelinde” bir çözüm için inanç ve kararlılık gösterebilir mi?

Ayrıca, iki kesimli federal çözümün sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temelinde ve çatısı altında değil “yeni bir ortaklık devleti” şeklinde ortaya çıkmasına dair Türkiye’nin de savunduğu teze uygun bir sonuç almasının mümkün göründüğü söylenebilir mi?

Hristofyas’ın, kendisini “yoldaş” olarak niteleyen dostu Sayın Talat’ın bu defa sevinç gözyaşı dökmesine vesile olacak bir çözüm şekli için, şevkle ve azimle gayret edeceğini ve dış cevrelerden de yardım ve destek göreceğini beklemek yanlış olmaz.

Tarihe geçecek

Sayın Talat’ın kendi devletinin kuruluşunda bir siyasetçi olarak üzüntüsünden ağlamış ve bunu beyan etmiş ilk ve tek cumhurbaşkanı olarak tarihe geçeceği kuşkusuzdur.

KKTC de kendisinin kuruluşuna karşı çıkmış bir siyasetçiye Cumhurbaşkanı olma imkânını sağlayarak dünyanın en demokratik, en liberal bir devleti olduğunu kanıtlamış bulunmaktadır.

1974 Kıbrıs Barış Harekâtımızın sonuçlarından biri, Ada’daki “iki kesimli” coğrafyadır. Diğeri de Kıbrıs Türk halkının egemen siyasi iradesinin sembolü olan KKTC’dir. Bu iki sonucun ortaya çıkmasına Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlar beraberce sebep olmuşlardır.

Bu sonuçları ortadan kaldırma amacıyla 1974’ten hemen sonra “uzun vadeli mücadele stratejisini” uygulamaya koymuşlardır.

Bu yüzden de 1983 yılına kadar BMGK’nin “iyi niyet” misyonu çerçevesinde anlamlı bir çözüm arayışı gerçekleşememiştir.

KKTC’nin kurulması ayrılıkçı bir hareket değil, Kıbrıs Türk halkının Rumların çözümsüzlük politikalarına duyduğu haklı bir tepkinin neticesidir. Kıbrıs Türk halkı, “bağımsızlık demeci”nde, “egemen eşitlik” temelindeki “gerçek federasyon” çerçevesinde Rumlarla “yeni bir ortaklık devleti” kurulmasına kapıyı açık bıraktığını beyan etmiştir.

Özlü ve anlamlı müzakereler

Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümüne yönelik özlü ve anlamlı müzakerelerin başlaması, KKTC’nin ilanından sonra imkân dahiline girmiştir.

1984, 1985, 1986’daki somut plan taslaklarını kabul eden Sayın Denktaş, reddeden Kyprianou olmuştur. Rumların 2004’te de çözüme “hayır” demesi bu tutumun en son örneğidir.

Yunanistan Başbakanı ve Dışişleri Bakanı George Papandreau, 20 Ekim 2009 tarihinde, Kıbrıs Rum Temsilciler Meclisi’nde yaptığı konuşmada aynen “Yunanistan’ın kararlılıkla sürdürdüğü değişmez dış politikasının hedefi, Türkiye’nin Kıbrıs’ı istilâ etmesinin sonuçlarının yasallaşmasını önlemek ve tamamen ortadan kaldırılmasını sağlamaktır” demiştir.

Sonuç

Talat ile Hristofyas arasında çözüm şekli için üzerinde 2008’de mutabık kalınan çerçeve, esasen, “iki kesimliliğin” ve “KKTC’nin” anlaşmayla birlikte hemen veya aşınma suretiyle tedricen ortadan kalkmasına yol açacak mahiyettedir.

Kosova, Abhazya ve Güney Osetya birer bağımsız devlet olarak varlıklarını sürdürürlerken, 15 Kasım 2009 günü 26 yaşını tamamlayacak olan KKTC’nin arkasından Türk Ulusu’nun gözyaşı dökeceği bir durum yaratılmamasını dileriz.

Sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” temelinde ve Türkiye de AB’ye tam üye olmadan “Kıbrıslı Türklerin” Rumlara yamanarak AB’ye katılması sonucunu doğuracak bir çözümün ciddi sakıncalarına dair görüşümüzü muhafaza etmekteyiz.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon