Haberal'ın sorgusu tamamlandı
İkinci Ergenekon davasının 51. duruşması sona erdi. Prof. Dr. Mehmet Haberal'a, tedavi gördüğü İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Entitüsü'ndeki odasından video konferans sistemiyle bağlanıldı. Davasının bir sonraki duruşması 8 Nisan Perşembe gününe ertelendi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, tedavi gördüğü İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Entitüsündeki odasından video konferans yönetemiyle çapraz sorgusu yapılan Prof. Dr. Mehmet Haberal, üye hakim Hasan Hüseyin Özese'nin sorularını yanıtladı. Özese'nin tutuksuz sanık Şener Eruygur ile ne zaman tanıştığına ilişkin sorusuna Haberal, Eruygur'u Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarlığı döneminde ismen tanıdığını belirterek, daha sonra Jandarma Komutanlığı yaptığı dönemde de sadece resmi toplantılarda görüştüğünü kaydetti.
Eruygur'un komutanlığı döneminde, ağaç dikme törenine bütün rektörleri olduğu gibi kendisini de davet ettiğini ifade eden Haberal, Eruygur ile bu ağaç dikme töreninde karşılaştığını, hiçbir şekilde Eruygur'un makamında görüşme yapmadığını vurguladı. Eruygur ile Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanlığı döneminde de iki kere görüştüğünü, ADD'nin düzenlediği toplantıya katıldığını dile getiren Haberal, dernek faaliyetleri dışında Eruygur ile görüşmediğini anlattı.
Tutuksuz sanık Hurşit Tolon ile ne zamandan beri görüştüğüne ilişkin soruya da Haberal, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesinin C Blokunun yapımında yaşanan problem nedeniyle Genelkurmay Başkanlığına gittiğinde karşılaştığını söyledi. Tolon'un bir özelliği olduğunu ifade eden Haberal, şöyle devam etti:
''Böbrek tranplantasyonuna başladığımızda Tolon Amerika'da ataşe olarak bulunuyormuş. O zaman Türkiye'de organ nakli yasası yoktu. 1978'de Avrupa'dan ilk kez ölen bir insanın böbreğini getirterek nakil yaptım. Sonra Amerika'dan getirttim. Yasayı çıkartmak için bu nakilleri yapmam gerekiyordu. 1979'da Organ Nakli Yasası çıktı. Tolon Amerika'dayken bu konuyla yakından ilgilenmiş. Genelkurmayda karşılaşınca, askerlere organ bağışı sistemi hakkında bilgi vermek üzere bir çalışma yaptığını söyledi.''
Özese'nin tutuksuz sanık Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün ile tanışmasına ilişkin sorusuna da Haberal, zaman zaman ATO toplantılarına katıldığını, Diyalog Grubu toplantılarında da karşılaştıklarını anlattı.
Patalya Oteli'nde hamsi kokteyli
Haberal, hakim Özese'nin Hilafetin Kaldırılışının 80. yılı ile ilgili toplantıya katılıp katılmadığını sorması üzerine, katılmadığını bu toplantının yapıldığını da burada öğrendiğini söyledi. Davanın tutuksuz sanıklarından Erdal Şener'i tanıyıp tanımadığı sorulan Haberal, Şener'i Genelkurmay Başkanlığı Hukuk Müşaviri olduğu dönemden tanıdığını anlatarak, ''Erdal bey çeşitli yemeklerde karşılaştığım biridir. Ben Rizeliyim çocukluğumdan beri hamsiyi çok severim ve hamsiyi iyi bilirim. Ankara Gölbaşı'ndaki Patalya Oteli'nde her sene hamsi kokteyli düzenlerdim. Bu toplantıya bütün dostlarım katılırdı. Şener'le de o vesileyle karşılaştım'' dedi.
Prof. Dr. Mehmet Haberal, hakim Özese'nin İlhan Selçuk'u tanıyıp tanımadığını sorması üzerine, medyadan tanıdığını, hocası Hüsnü Göksel'in arkadaşı olduğu için de görüşmüş olabileceğini anlattı. Haberal, Selçuk ile kişisel bir şey paylaşmadığını kaydetti.
Özese'nin, ''Cumhuriyet TV kanalı projesinde isminiz geçiyor. Bununla ilgili çalışmalara katıldınız mı size herhangi bir teklif geldi mi?'' demesi üzerine, Haberal, bu konuda ne bilgisi ne de ilgisi olduğunu, kendisine de herhangi bir teklifin gelmediğini bildirdi. Hakim Özese'nin, gazeteci Mustafa Balbay'ı tanıyıp tanımadığı sorusuna da kendisini Cumhuriyet gazetesinin Ankara Temsilcisi olarak tanıdığını ve Kanal B'de bazı programlara katıldığını ifade etti. Balbay ile çok yakın derecede ilişkisinin bulunmadığını söyleyen Haberal, Mustafa Özbek'i tanıyıp tanımadığı sorusu üzerine de ''Özbek'i Metal İş Sendikasının Başkanı olması nedeniyle tanıyordum ancak 10 yıla yakın bir süredir kendisiyle hiç karşılaşmadım'' dedi.
Diyalog grubu
Hakim Özese, Mehmet Haberal'a, Tuncay Özkan, Kemal Alemdaroğlu, Tuncer Kılınç, Hasan Kundakçı ve Kamran İnan gibi isimleri tanıyıp tanımadığını da sordu. Mehmet Haberal, Kamran İnan'ı, politikaya atıldıktan sonra ismen bildiğini ancak kendisiyle daha sonra ''Diyalog Grubu''nu kurmaya çalışırken tanıştığını, 2006 yılından beri de grubun yöneticisi olarak beraber olduğunu ifade etti.
Hebaral'ın, Diyalog Grubu toplantılarında konuştukları tek şeyin, ülkelerine daha iyi hizmet edebilmek için yaptıkları tartışmalardan oluştuğunu anlatması üzerine Özese, ''Diyalog Grubu olarak ülkeye nasıl bir katkıda bulunuyordunuz?'' dedi. Haberal da bu soruya, ''Bu toplantılardan sonra açıklama yapılırdı'' diye yanıt verdi.
Hakim Özese'nin, ''Milli Egemenlik Hareketi''nden sonra oluşturulan ''Eşgüdüm Komitesi''nin amacına yönelik sorusu üzerine Haberal şöyle dedi:
''Bu sorular çok enteresan. Bunlar bana sorulurken düşünüyorum, ülkem demokratik hukuk devleti mi yoksa başka bir şey mi... Bu, Anayasa'da hakkımız olan bir şeydir. Ben burada terör örgütü kurmak, hükümeti yıkmakla suçlanıyorum. Bu suçlamalar yerine bana kurşun atılsa daha az etki yapar. Bu bahsettiğiniz şey bir organizasyondur. Buradaki amaç, ülkemize hizmettir, bir siyasi oluşum kurabilmektir. Burada bir yönetim bir de komite kurulmuştur 18 Ocak 2008'de. Bir siyasi oluşum kurmak Anayasa'ya aykırı mı? O zaman bugünkü Hükümet de Patalya Oteli'ndeki toplantılarla aynı şuçu işledi. Bu sorular ülkeme yakışmıyor. Haberal, organ naklini Türkiye'de başlatıyor, dünyayı Türkiye'nin ayağına getiriyor, hastane açıyor, ünivesite kuruyor. Benim suçum bunlar mı?''
Tutuklu sanık Haberal'ın bu sözleri üzerine üye hakim Hasan Hüseyin Özese, ''Amacımız, anayasal haklarını sorgulamak değil, iddialara açıklık getirmektir'' ifadesini kullandı. Haberal da ''Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bu sorulardan rahatsız oluyorum. Dünyayı ülkemin ayaklarına getirmişim. Dünya Organ Nakli Derneğinin binlerce üyesinin önünde açılış konuşmasını yapacaktım ama tutuklu olduğum için bunu yapamadım'' dedi.
Haberal, duruşmaya verilen 10 dakikalık aradan sonra, hakim Özese'nin Aydın Gergin Mehmet Büyükçelebi ve Adnan Kılıçarslan'ı sorması üzerine bu kişileri tanımadığını söyledi.
''Adalet Allah'ın emiridir''
Prof. Dr. Mehmet Haberal, üye hakim Özese'nin bu isimleri kastederek, ''İddianamede çeşitli sayıda telefonla görüşme yaptığınız söyleniyor, bunları hatırlıyor musun?'' demesi üzerine, ''Kusura bakmayın ama iddianameyle ilgili daha fazla konuşmak istemiyorum. Bu iddianameyi sizlerin ve Türkiye kamuoyunun takdirine bırakıyorum. İddianame adeta 'Haberal hakkında suç nasıl yaratılabilir' üzerinden yazılmış. 25 yıldır görüşmediğim insanlarla örgüt kurmakla suçlanıyorum. Bunlar benim yapmadığım şeyler, bunlar kuvvetli suç şüphesi yaratmak için ortaya atılmış iddialar. Türkiye Cumhuriyeti'nin savcılarına bunları yakıştıramıyorum. Adalet yüce Allah'ın emridir. Burada yapılanlar Allah'ın emrine karşı yapılmış işlerdir'' diye konuştu.
Fatih Hilmioğlu'nu tanıyıp tanımadığı sorulan Haberal, bu kişinin Hacettepe Üniversitesinden öğrencisi olduğunu söyledi. Mehmet Haberal, Hilmioğlu'nun çok değerli ve gurur duyduğu bir bilim adamı olduğunu ifade etti.
''Sanki bir iftira rejimine doğru gidiş var"
Hakim Özese'nin, ''Sizde yapılan aramalar sırasında, bir 'kişiye özel' yazılı, açılmış bir zarfta Fatih Hilmioğlu hakkında yazılan isimsiz bir mektubun ele geçirilmiştir, bu konuda ne diyeceksiniz?'' sorusuna Haberal, bunun bir fitne olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
''Sanki bir iftira rejimine doğru gidiş var. Böyle devam ederse ne ülkemizin iç sorunları ne de dışarıdaki meseleler çözülür. Çözme gücümüz kalmayacak. Bu imzasız belgeyi, emniyet güçlerimiz bir de alıp delil olarak kabul edecek, üstelik bir kopyasını bende bırakmadan... Bir kişi, sevmediği başka biri hakkında hemen emniyete imzasız bir mektup yazıyor. Bu sorunun bana sorulmasını üzüntüyle karşılıyorum. Bu son dönemde sanat oldu. Yasal olmayan imzasız, gerçek dışı belgelerle zaman geçiyor.''
Bülent Ecevit'in tedavi süreci
Merhum Başbakan Bülent Ecevit'in tedavi sürecine ilişkin sorular soran Özese, ''Ecevit 4 Mayıs 2002'de Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesine başvurmuş, şikayeti neydi'' dedi.
Haberal, Bülent Ecevit'in Hindistan gezisi sırasında problemler yaşadığını belirterek, geziden dönünce karın ağrısı şikayetiyle Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesine geldiğini kaydetti. Gaz şikayeti olan Ecevit'in problemini giderdiklerini, bir gün hastanede yattıktan sonra taburcu edildiğini dile getiren Haberal, Özese'nin nasıl bir tedavi uygulandığı yönündeki sorusuna tepki göstererek, ''Hasta ile ilgili bilgi verebilmem için kendisinin izin vermesi gerekir. Hipokrat yemini ettim. Hasta ile hekim arasındaki ilişkiyi bir tek Allah bilir. Hekim, hastanın izni olmadan bilgi verme hakkına sahip değildir. Ecevit'in raporları dosyada mevcuttur'' diye konuştu.
Özese'nin, ''Siz muayene ettiniz mi?'' sorusuna da Haberal, muayene ettiğini, bir gece hastanede kaldıktan sonra da taburcu edildiğini tekrarladı.
Üye hakim Özese'nin Bülent Ecevit'e hastanede tedavi altına alındığı 17 Mayıs 2002'den taburcu olduğu 27 Mayıs 2002 tarihleri arasında ne gibi tetkikler yapıldığı sorusuna da Haberal, tepkili bir şekilde ''Buna hakkınız yok. Hiç kimse hekime hastasıyla ilgili böyle bir soru yöneltemez. Hiçbir güç bana bu soruyu yöneltemez. 'Bir hastaya ne yaptınız?' sorusuna yazık. Böyle bir soru sorduğunuzdan dolayı üzgünüm. Döndürülüp döndürülüp aynı sorular soruluyor. Böyle döndürme yerine kuvvetli suç şüphesi ne ise 'Şu nedenle 358 gündür tutukluluğu hak ettin' deyin. Bu konuda her türlü yasal hakkımı kullanacağımı beyan ederim'' şeklinde konuştu.
Özese'nin muayene sonucunda rapor düzenlenip düzenlenmediğine ilişkin sorusuna da Haberal, kendisinin herhangi bir rapor düzenlemediğini belirterek, Ecevit'in hasatenede kaldığı 11 günlük sürede kendi alanına girmediği için tedaviye katılmadığını kaydetti.
Üye hakim Özese'nin sorularına tepkili bir şekilde cevap vermesi üzerine Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, Haberal'a sakin olması konusunda uyarıda bulunarak, ''İki kelime ile açıklayabilirsiniz, uzun izahata gerek yok'' dedi.
Haberal'ın, ''Benim hastamla ilgili ne yaptığımı soruyorsunuz'' sözleri üzerine Köksal Şengün, ''Emniyetteki ifadenizi size okudum. Size açık kaynaklardan elde ettikleri bilgilerle emniyette bu soru sorulmuş'' diye konuştu.
Özese de iddianamede bu konuya ilişkin açıklamaların bulunduğunu ifade ederek, devlet sırrı olan konuların bile tanığa sorulabileceğini, Haberal'ın tanık değil, sanık olarak davada yer aldığını bu nedenle bu yöndeki sorularına devam edeceğini dile getirdi. Özese'nin, ardından Başbakanlık Konutu'nda Prof. Dr. Turgut Zileli ile birlikte Ecevit'e check-up yapıp yapmadıklarına ilişkin sorusuna da Haberal, iki kez makama gittiklerini belirterek, bunun bir check-up olmadığını, kendisinin yönetici sıfatıyla bu ziyaretlerde bulunduğunu, ilgili doktorun da sağlık kontrolünü yaptığını, görevlerinin Başbakan Ecevit'i bir an önce iyileştirmek olduğunu söyledi.
Tutuklu sanık Haberal, kendisinin genel cerrah olduğunu, Ecevit'in rahatsızlığının bu alana girmediğini kaydetti. Özese'nin, yapılan tedaviye ilişkin kendisine bilgi verilip verilmediğine ilişkin sorusuna da Haberal, ''Başbakan hakkında 'Biz gerekeni yapıyoruz', diye bilgi verirler. Ecevit tedavi edildikten sonra 15 günde bir kontrole gelmek üzere taburcu edildi'' dedi.
Kendisinin, Ecevit'in tedavisinde görev alan hekimlere, ''Gerekeni yapın, sağlığına kavuşturun'' dediğini belirten Haberal, Özese'nin ''27 Mayısta hastaneden ayrılan Ecevit şifa bulmuş muydu?'' sorusuna ise ''Hastanede yatma süreci bitmişti. 15 günde bir kontrol ve ilaçlarını almak şartıyla taburcu edildi'' diye konuştu.
Ecevit'in tedavisine devam etmek için doktorların evinde gidip gitmediğine ilişkin soruya da Haberal, ''Biz evinde de takip ettik. Bir müddet sonra hastaneye gitmeyecekleri, artık kontrole gelmeyeceklerini bildirdiler. Biz de 'tamam' dedik'' şeklinde cevap verdi.
Özese'nin ''Gelmemesinin sebebini araştırdınız mı?'' sorusuna Haberal, böyle bir hakları ve yetkileri olmadığını, bunun hastanın tercihi olduğunu dile getirdi. Ecevit'in tedavi sürecine ilişkin iddiaların eski Koruma Müdürü Recai Birgün'ün ifadelerine dayandığını ifade eden Haberal, Birgün'ün yasal olmayan bir tanık olduğunu kaydetti.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada video konferans sistemiyle hastanedeki odasından çapraz sorgusu yapılan Haberal'a, üye hakim Hasan Hüseyin Özese, ''Eski başbakan yardımcılarından Hüsamettin Özkan'ı ne zamandan beri tanıyorsunuz?'' sorusu yöneltildi.
Özkan'ı milletvekili olduğundan beri tanıdığını belirten Haberal, daha sonra Başbakan Yardımcısı olduğu zaman da yakın arkadaş oldukları kaydetti. Kanal B'nin kuruluş amacı sorulan Haberal, Başkent Üniversitesinin çok sayıda fakültesinin bulunduğunu, bunlardan birinin de İletişim Fakültesi olduğunu belirterek, buradaki amaçlarının da insanların bildiklerini topluma doğru bir şekilde aktarmak olduğunu kaydetti. Hakim Özese'nin sorularını tamamlamasının ardından diğer üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu da Haberal'a sorularını yöneltti.
Haşıloğlu'nun, İlker Güven, Erol Manisalı, Mahir Aktar ve Taner Aktar'ı tanıyıp tanımadığı yolundaki sorusuna bu kişileri tanımadığını ifade eden Prof. Dr. Haberal, Doğu Perinçek'i tanıyıp tanımadığını ayrıntılı bir şekilde cevaplamasının istenmesi üzerine de ''Perinçek'i önceden basından tanıyordum. Daha sonra bir gün Kanal B'de yayınlanan bir programa katılmıştı, orada karşılaştım. Birkaç kere de Milli Egemenlik Hareketi toplantısına katılmıştı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak saygı duyduğum bir insan, zaten kendi görüşleri de ortadadır, detaylı olarak tanımıyorum'' şeklinde cevap verdi.
Hakim Haşıloğlu'nun, ''Patalya Otel'de düzenlenen toplantılarda orduyla alakalı tasarrufta bulunma gibi bir görüşünüz oldu mu'' sorusuna Haberal, böyle bir konunun kesinlikle gündeme gelmediğini, hiçbir toplantıda da orduyla ilgili bir konunun geçmediğini anlattı.
Düzenlenen toplantılar sonucunda deklare edilecek parti içinde Hurşit Tolon'la ilgili herhangi bir görevin belirlenip belirlenmediği şeklindeki soruya, Tolon'un Milli Egemenlik Heraketi ve Diyalog Grubu toplantılarına katıldığını dile getirerek, ortada henüz bir partinin olmadığını sadece parti düşüncesinin tartışıldığını aktardı.
Haberal, üye hakim Haşıloğlu'nun, aramalar sırasında ele geçirildiği öne sürülen 893 numaralı dijital aygıtta ''Ergenekon bilgilendirme dosyası vardı. Bunu kim hazırladı'' sorusuna ''Böyle bir dosyayı hatırlamıyorum. Benim bilgim yok'' dedi.
Türkiyem Topluluğu hakkında ne bildiği sorusuna Mehmet Haberal, Milli Egemenlik Hareketi dönemine geçildiği zaman Türkiye'de çeşitli grupların faaliyet yürüttüğünü anlatarak, Türkiyem Topluluğu ile de bu toplantılarda fikir alışverişi olduğunu ancak bunun sonunda herhangi bir organizasyonun yapılmadığını ifade etti.
Avukat Köksal Bayraktar, dün itibarıyla 72 sayfa tutan ve tahliye talebini de içeren dilekçelerini mahkemeye verdiklerini söyledi.
Müvekkili Haberal'a yönelik arama kararında ''örgüt üyeliği'' nitelemesi olduğunu, gözaltında İstanbul'a getirildiğinde örgütün yöneticisi olmakla suçlandığını ifade eden Bayraktar, 4 ay sonra çıkan iddianamede ise yöneticiliğin yanında Türk Ceza Kanunu'nun 311 ve 312. maddelerinden de dava açıldığını kaydetti.
Bayraktar, iki günden bu yana verilen ifade, yapılan çapraz sorgu ve alınan savunmada okunan delillerde 311 ve 312. maddeler ile örgüt üyeliği ve yöneticiliğini düzenleyen 314/1-2. maddeyle ilgili olarak hiçbir belirleme, delil ve kanıt olmadığını söyledi.
Kanuna aykırı delillerle ilgili, Ceza Muhakemesi Kanununun 148. maddesinin 3. fıkrasında, ''yasak usulle elde edilen delillerin rıza ile elde edilse bile delil olarak değerlendirilemeyeceğinin'' belirtildiğini ifade eden Bayraktar, ''dinleme kararı olmayan telefon tapeleri, bilgisayarlardan kanuna aykırı olarak elde edilen deliller, 16 saat 45 dakika süren ve yorucu şekilde alınan ifadenin yasak usulle elde edildiğini'' savundu. Müvekkilinin Türkiye'de on binlerce hekim yetiştirmiş ünlü bir cerrah olduğunu ve 356 gün tutuklu kalması sonucu sağlığının bozulduğunu dile getiren Bayraktar, Haberal'ın hayati risk altında ve sabit ikametgah sahibi olduğunu söyledi.
Bayraktar, tıp dünyasında her 3 dakikada bir yeni buluş olduğunu ifade ederek, ''356 gün kaybedilmiştir. Karaciğeri parçalayan bir hekim belki pankreası parçalayacaktı. Böbreği 2'ye değil 4'e bölüp nakil yapacaktı. Ölüm riski altında bulunan müvekkilim elinden geldiğince ifade vermeye çalıştı. Bugünden itibaren tahliye talebimizin işleme konulmasını ve bu konuda karar verilmesini talep ediyorum'' diye konuştu.
Gelen evrak
Duruşmaya kısa bir ara veren Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, daha sonra ara kararlar doğrultusunda dosyaya gelen evrakı okudu.
Eski Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Şağar, Haberal'ın avukatlarının talebi üzerine dosyaya gönderdiği yazıda, merhum Bülent Ecevit'in sağlık durumuna ilişkin Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesinden gönderilen raporları 10 Temmuz 2002'de kendisinin Ecevit'e teslim ettiğini bildirdi. Şağar yazısında, bu belgelerin fotokopisi alınmadığı için elinde bu konuyla ilgili yazı ve belge olmadığını dile getirdi.
Bülent Ecevit'in eski koruma müdürü Recai Birgün de gönderdiği yazıda, Ecevit'in hastalığıyla ilgili elinde herhangi bir tıbbi belge, bilgi ve yazı olmadığını belirtti.
Duruşma, 8 Nisan Perşembe günü saat 09.00'a ertelendi.
En Çok Okunan Haberler
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- ABD basınından Esad iddiası