Habermas'ı Okumak
Osmanlı tarihi üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanınan Taner Timur'un, Batılı düşünürlere de uzanarak çeşitlilik gösteren çalışma konularından birisi de Habermas. Osmanlı'da kamusal alanı irdelerken Habermas üzerine düşünen, okuyan, tartışan Timur, bu düşüncesinin ürünlerini Habermas'ı Okumak adlı bir kitapta toplamış.
Sıklıkla kulağımıza çalınan bir kavram olan kamusal alan, akademik ya da teorik çalışmalar için önemli olmak dışında pratik olarak da bir boşluğu dolduruyor. Özellikle de bu coğrafyada, her daim güncelliğini koruyan, yakın zaman öncesinde ise oldukça alevlenen türban tartışmaları, konunun bizim açımızdan eksik ve hatalı olan noktalarını ortaya çıkardı. Çünkü tartışma sürecinde bu kavramı anlatan temel referanslar göz ardı edilmişti ve bu yüzden de tartışma muhatapları açısından sığ bir pragmatik zeminde yürütüldü. Kamusal alanın neresi olduğu üzerine konuşulurken kamusal alanın ne olduğu tartışması es geçildi. Bu husustaki en temel kaynağa imza atmış olan, Frankfurt Okulu'nun ikinci nesil temsilcisi Jürgen Habermas'ı tanımak her şeyden önce bu kavramı daha iyi kavramak açısından önemli.
Osmanlı tarihi üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanıdığımız Taner Timur'un, Batılı düşünürlere de uzanarak çeşitlilik gösteren çalışma konularından birisi de Habermas'tır. Osmanlı'da kamusal alanı irdelerken Habermas üzerine düşünen, okuyan, tartışan Taner Timur; bu düşüncesinin ürünlerini Habermas'ı Okumak adlı bir kitapta toplamıştır. Bu kitaba dökülenler, Habermas üzerine tutulmuş ders notları kadar açıklayıcı olmasının yanında büyük bir titizlikle derinleştirilmiştir.
Yazar, konuya ilgisinin nasıl başladığını önsözde açıklar: 'Jürgen Habermas'ın düşüncesine ilgi duymaya Osmanlı tarihi üzerine çalışırken, onun 'kamusal alan' konusundaki tezleriyle karşılaştığım sıralarda başladım. (') Habermas'ın eseri, 'sivil toplum' tartışmalarının yapıldığı ülkemizde, burjuva sivil toplumunun sosyolojik temellerini irdeleyen kavramsal çerçevesiyle bizler için de aydınlatıcı olabilirdi.
Düşünürün 'modernleşme' sürecini İngiltere, Fransa ve Almanya bağlamında yorumlayan çalışması, dolaylı olarak, aynı sürecin çok farklı ve eşitsiz koşullarda yaşandığı Osmanlı tecrübesindeki boşluk ve yetersizlikleri de açıklayabilirdi.'
Kamusal alanın yapısala dönüşümü
Taner Timur, kısa önsözün ve girişin ardından 'Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü' adlı bölümle, kapıları teker teker açmaya başlar ve bizleri kamusal alandan da çıkarıp başka düşünce akışlarına bırakır. Yazar, bizi kamusal ile özelin kökenine götürürken etimolojik göndermeler yapmayı da ihmal etmez.
Ancak sapağı dönüp de anayola çıktığımız yerde ise 'Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü' üzerinde durulur. Habermas'ın kavramları/kavramsallaştırmaları ise Timur'un kalemiyle anlatılınca okuru boğma tehlikesini atlatıp konunun anlaşılır olmasını sağlamıştır. Örneğin kamusal alanın dönüşümünü anlatırken Taner Timur'un alıntıladığı 'yeni-feodalleşme' kavramı, oldukça zihin açıcı bir biçimde aktarılmaktadır: 'Habermas, kapitalizmin 'liberal çağı' olarak nitelediği 1775-1875 dönemini 'devlet'le 'toplum'un net bir biçimde ayrıştığı ve burjuva kamusal alanının ortaya çıktığı dönem olarak çözümlemişti. Oysa XIX. yüzyılın son çeyreğine girilirken, 1873'te patlak veren kapitalizm krizi ile başlayan dönemde buna tamamen ters bir gelişme oldu ve devlet ve toplum yeniden ve farklı bir biçimde birleşmeye, ya da 'birbirine nüfuz etmeye' başladılar. Giderek devletin toplumsallaşması, toplumun da devletleşmesi şekline bürünen bu süreci, Habermas, 'yeni- feodalleşme' olarak da niteliyor."
İşte düğüm tam da bu noktadan sonra çözülür ve Habermas okuması, hız kazanır. '1873 krizinden sonra kapitalizmin girdiği dönem Marksist iktisatçıların 'emperyalizm' başlığı altında inceledikleri dönemle örtüşmektedir.' Oysa Taner Timur'un aktardığına göre, Habermas, 'emparyalizm tartışmalarının kanonik referanslarını görmezden gelir' ve bu kavrama yer vermez. Bundan sonra anlatılanlar ise önemli bir tartışmayı başlatır. Habermas, 'yeni-merkantilizm'in çelişik bir süreç olduğunu referanslardan da faydalanarak ortaya koyar; '' neo-merkantilist müdahaleciliğin bir yandan büyük sanayinin dış pazarlarının bekçiliğini yapmak üzere askeri teknolojiyi ve yatırımları geliştirirken öte yandan da yoksullaşan sınıfları ve onları temsil eden sendikaları tatmin yolları aradığını' belirtir. Taner Timur ise Habermas'tan aldığı bu cümleleri referans göstererek onun şemacı bir düşünür olmadığını tespit eder. Timur'a göre Habermas, çok daha basit bir şekilde, 'XIX. ve XX. yüzyıllarda emekçi kitleler sınıf kavgası yoluyla birçok demokratik hak ve özgürlükler elde ettiler' demek yerine J. Strachey'in şu satırlarında dayanak aramıştır: 'Kapitalist sistemin devamını sağlayan şey tam da bu sisteme karşı olan demokratik güçlerin verdikleri kavgadır. Çünkü bu kavga bir yandan emekçilerin yaşam koşullarını dayanılır kılıyor, fakat öte yandan da üretilen mallara pazar oluşturarak, kapitalizmin, giderek artan bir eşitsizlik sonucu intihara doğru sıçramasını önlüyor.' Habermas okuması düşünceleri ters yüz edecek, karıştırıp yoğuracak imkanı da sunmaktadır.
Nesnellik
Habermas, görüp çıkardıkları ve odaklanıp da tersine çevirdikleriyle isminin ağırlığını hak etmiş bir düşünürdür. Taner Timur'un bu çalışması ise, ne bir isim olarak Habermas'ı efsaneleştirmek ne de çalışmasını özetlemek içindir. Yazarın kendisinin de belirttiği üzere kitapta, 'Sezar'ın hakkını Sezar'a vermeye çalışırken Habermas'a yöneltilen/yönelttiği eleştirileri de paylaşmıştır. Bu noktada ilk akla gelen ise Timur'un, Habermas'ın "araçsal akıl eleştirisine yönelik Marx okumalarındansa Althusser'in mütevazı bilgi dağarcığının ürünü olan okumalarını" 'Kapital'i Okumak'ı - tercih etmesidir. Timur, 'Habermas ve 'Marx'a ters düşen dört olgu'' başlıklı bölümde, bu dört olguyu ayrıntılarıyla sıralar ve ona göre 'bu temel fikirler, Habermas'ın görüş ufkunda kapitalizmin geleceğinin tehlikede olmadığını ve devrim umutlarının (veya tehlikesinin?) artık geride kaldığını' göstermektedir. Bu eleştirilerle birlikte yazar, Habermas'a dair bir çelişkiyi de ortaya koyar: 'Bu düşüncelerin sahibinin artık proletaryayla birlikte Marksizme de 'elveda' demesi gerekmez miydi?'
Timur, kendi araştırmasında faydalandığı kamusal alan kavramı üzerinden ulaştığı Habermas'ın düşüncesini ve çalışmalarını tartışmış; bir anlamda kendi sesli düşünme sürecini açığa çıkartmıştır.
Yazar bu düşünme sürecini başka kaynaklarla besler; Habermas konuşulurken elbette ilk akla gelen kamusal alan meselesi bu kitapta masaya yatırılmıştır ancak Timur'un çalışması başka isimlerden yapılan referansların da işaret ettiği üzere yalnızca kamusal alan üzerine değildir.
Bu çalışma, ismini hak eden bir Habermas okumasıdır ve başta tarihsel maddecilik ile Marx olmak üzere Bourdieu, Lukacs, Kant gibi başka düşünürlere göndermelerle doludur. Bir düşünürün külliyatını okumak, tartışmak adına yayımlanan çalışmaların anlamını ise sonsözde alıntılanan Bourdieu'nün cümleleriyle daha iyi fark edebiliriz. Bourdieu, 'tekstlerin (ülkeler arasında) kontekstleri dışında dolaştığını' belirtmiştir; Timur'a göre de Batılı düşünürleri Türkiye'de okumak, ülkemizde köklü bir felsefi geleneğin olmaması yüzünden sıkıntı yaratabilir. Bu nedenle de başka düşünürleri ve kaynakları anarak, göndermelerle ve yüksek sesle düşünerek yapılan bir okuma çalışması böylesi bir boşluğu kapatabilir hatta belki de çoğu zaman birinci el kaynakla eşgüdümlü olarak okunabilir.Habermas'ı Okumak/ Taner Timur/ Yordam Kitap/ 2009/ 283 s.
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Ankaralı Turgut hayatını kaybetti!