Halk Oy(a)lamasının Sonucu Süreçten Okunmalı!..
Gelecek süreç; bu işbirlikçilerin oyununu görüp bozabilme mücadelesi üzerine kurulmalıdır. Önceki oyunları görebiliyorsanız, sonrakileri bozabilirsiniz.
Referandum, halkın özgür tercihini ortaya koyduğu, iradelerin serbest bırakıldığı, konuların açıklık içinde tartışıldığı ortamlarda yapılan halkoylamasıdır. Medya tek sesli değildir. Toplumun iradesinin baskılandığı, medya gücünün iktidar elinde toplaştığı evet/hayır oylaması “plebisit” olarak bilinir. Türkiye’de özgür iradelerin çalıştırılmasının kısıtlandığı oylamalara yanlış bir şekilde referandum diyoruz.
Çok kanallı teksesli koro eşliğinde toplumun beyni uzunca bir süredir yıkanarak, AKP lehinde propaganda yapılıyor. Toplum çok uzun süredir AKP’den başka seçeneğin olmadığı, muhalefetin yetersiz olduğu doğrultusunda ezberlerle yönlendirilirken olupbitenlerin farkında olan kitleler de bu söylemlerle edilgenleştiriliyorlar.
AKP’nin çok değişik çıkar odaklarından beslenen propaganda bombardımanına, tehdit, baskı içeren uygulama ve söylemlerle yarattığı korku ortamına karşın, “hayır” oylarının yüzde 42’ye ulaşmasını küçümsememek gerekir. Evet oylarının türdeş olmayan dokusuna karşın, “hayır” oylarının türdeşliğine de dikkat çekmek isterim.
Oylama sonuçlarının anatomisi çok önemli. Bundan sonraki oylamalarda strateji değişikliği açısından sonuca kilitlenmek yerine, nedenler üzerine odaklanmak; süreci sonuçtan okumak yerine, sonucu süreçten okumak gerekiyor. Sonuçların dayatılması üzerinden yürütülen stratejiyi tersyüz etmeden doğru değerlendirme yapılamıyor. Kaybedenin kazandığı, kazananın kaybettiği ters algısı ile toplumun mukavemetçi güçlerinin kendi morallerini yıkan, nafile özeleştiri oklarıyla kendi kendilerini de yaraladıkları bir süreç bu.
Sonuç açısından bakıldığında AKP istediğini almıştır. Bir süredir Türkiye’de soluduğumuz baskıcı havanın etki alanını genişleteceğini düşünmemiz için ipuçları hem AKP’nin propaganda sürecinde, hem de AKP Başkanı’nın oylama sonuçları açıklandıktan sonraki konuşmasında beden dili ve sözcüklerinden okunabilir.
Söylem ile eylem arasındaki farkın en belirgin olduğu bir iktidar süreci yaşanıyor Türkiye’de çok uzun bir süredir. Türkiye’nin rejimi “değişim” adı altında sürece yayılarak dönüştürülüyor. Son yapılan oylama, halkın özgür iradesini sandığa yansıtmaktan çok, bir süredir üzerinde çalışılan keskin kutuplaşmanın belirginleşmesine, toplumun gerçek sorunlarından uzaklaştırılarak oyalanmasına sebep olmuştur. Böylece hesap vermesi gerekenler hesap alanından kaçtıkları gibi, faturayı da topluma yükleyebilmişlerdir. Bunu hangi yollarla yaptıkları tüm toplumun malumudur. AKP iktidarda kalmayı sürdürdükçe, bu tür oy(a)lamalarla istediği sonucu almamasını isteyenlerin bu oyunu bozmak için ne yapacakları konusuna yoğunlaşmaları ve önceki süreçlerin stratejilerinin gözden geçirilmesi gerekiyor.
Evet cephesinin, iktidar gücünü kullanması en büyük avantajı idi. “Hayır” diyenler örgütlü bir cephe oluşturamadılar.
Alınması gereken dersler çok, şimdilik MHP üzerine yüklenmelere bakarak, ulusalcı söylemlerle siyaset yapılmasının önünde barikatların yığılacağını öngörebiliriz. AKP’yi zorla merkez sağa oturtma savaşı verenler, CHP’yi liberal eksene çekme gayretkeşliği içindeler. MHP’nin de tasfiye edilmeye çalışılacağı anlaşılıyor. Tüm kurumlar kendi içinden tasfiye edildi. Sıra MHP’ye geldi anlaşılan. Devlet Bahçeli’nin gitmesi söylemi bizlere hiç yabancı değil; Ecevit gitsin!.. Çiller gitsin!.. Yılmaz gitsin!.. çağrıları kulaklarımızda. Kurumlar kendi içlerinden çözüldü. MHP süreci doğru okuyup, değerlendirmeli. Hatalarını örgütlü yapısını bozmadan, lider kavgasına girmeden aşmalı.
MHP’de de sorun Bahçeli değil!.. MHP’nin kurumsal kimliğidir.
Merkez sağ ve sol boşaltılınca radikal İslamcı parti ılımlı olarak pazarlanabildi. “AKP yaratılan boşluk kadar yer kapladığını biliyor. Sistemi tutan tüm kurumları bu yüzden kıskaç altına alınıyorlar.”
Türkiye’de demokrasiyi gerçekten isteyenlerin oranı özgür iradelerin baskılanmasına karşın yüzde 42. Hedef demokrasi çıtasını daha yukarı taşımak ve daha fazla kurumun tasfiye edilmesinin önüne geçmek olmalıdır. Askeri vesayet yerini sivil vesayete bıraktı; hukuk yoksa demokrasi de yoktur!.. Demokrasiden uzaklaşmanın adı “ileri demokrasi” oldu?!.. Karşıtları onların söylemlerini sahiplenerek sıkıştıran strateji uzun süredir uygulanıyor.
Medya demirbaşlarının güya koruyucu söylemlerle CHP’yi istedikleri kıvama getirerek AKP benzeri bir liberal eksene oturtmak; MHP’yi de lider krizine sürükleyerek tasfiye etmek gibi bir misyon üstlendikleri anlaşılıyor. Her iki partiye de fena halde musallat olmuş durumdalar. AKP’yi koruyucu kalkanları ile sarmalayıp, muhalefeti yerden yere vurmakla elde ettikleri sonuçla şımarmış görünüyorlar. “Amaç toplumun muhalefeti sorgulamasını sağlayarak AKP’yi koruma altına almaktır. Toplum elinde kalan son örgütlü muhalefet partilerini de tasfiye edinceye kadar bu propaganda sürecektir.” Morali bozulan kitleleri yanlış muhasebeye itmek kolaylaşmaktadır.
Gelecek süreç; bu işbirlikçilerin oyununu görüp bozabilme mücadelesi üzerine kurulmalıdır. Önceki oyunları görebiliyorsanız, sonrakileri bozabilirsiniz. Halkın daha fazla oyalanmasının önüne geçmek ve gerçek sorunlarına eğileceği bir düzenek yaratmak için önümüzdeki seçimlerle ilgili stratejilerin şimdiden oluşturulması gerekiyor. Bardağın boş tarafını dolu, dolu tarafını boş gösteren bu illüzyonun nasıl bozulacağını düşünmeye başlasak iyi olacak!.. Demem o ki; sonuca değil, sürece bakarsak daha akılcı çözümler üretebileceğiz!..
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!