HSYK Bağımsızlığını Şimdi Kaybetmedi
14 Mayıs 1981 tarihinden önceki gibi, yargının sevk ve idaresi -hepsi hâkimlerden oluşan ve içerisinde tek bir siyasi kişi bulunmayan- bir “Yüksek Hâkimler Kurulu”na bırakılmadığı sürece, Türkiye’de “yargı bağımsızlığının” varlığından asla söz edilemez.
Bilindiği üzere, yürürlükte olan anayasanın 138/f.2. hükmüne göre, “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
“Yargı bağımsızlığı” ve diğer bir deyişle “yargı erki” ile ilgili anayasamızın bu çok açık ve kesin hükümlerine rağmen, bugünkü Türkiye’de yargının “tarafsız ve bağımsızlığından” ve onun varlığından ve hatta sade bir vatandaşın “adil yargılanma hakkını” tam olarak kullanabildiğinden ve bu arada “yargının siyasallaşmadığından” söz edebilmek, her gün yargıda olup bitenleri görmemezlikten gelmek anlamından, asla öteye geçemez.
Çok partili siyasi hayat
Bilindiği üzere, Türkiye, 1945 yılında “çok partili siyasi hayata” geçtikten sonra “hâkim teminatı” ve diğer bir deyişle “yargı bağımsızlığı” çok büyük bir önem taşımaya başladı ve bu nedenle de 1950-1960 yılları arasında, o dönemin ana muhalefet partisi, Türkiye’de “yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı” olmadığını ileri sürerek, bu ilkelerin bir an önce yasalaşması için parlamento içerisinde pek çok uğraş verdi ve fakat o günlerin parlamento aritmetik şartları içerisinde bu arzusunu bir türlü gerçekleştirememişti.
Nihayet, hâkim teminatı ve yargı bağımsızlığı; 1960 ihtilalini müteakip kurulan “Temsilciler Meclisi”nin, o dönemdeki üniversite hocalarına hazırlattığı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası”nın 143 ve 144. maddeleri hükümleri ile kurulan ve hepsi de “seçim yolu” ile belirlenen 17 kişiden oluşan “Yüksek Hâkimler Kurulu” sayesinde gerçekleşmiş idi. Kurulun tümü hâkimlerden oluştuğu gibi, kurul başkanı da yine kendi içerisinden üye tam sayısının “salt çoğunluğu” ile seçilirdi.
Politika ile ilgilenen yok
Daha açık bir deyimle, o zamanki “Yüksek Hâkimler Kurulu” içerisinde politika ile uzaktan ve yakından ilgisi olan tek bir kişi yoktu. Bu kurul sayesinde hâkimler kendi kendilerini idare ediyor ve herhangi bir siyasi kişinin -doğrudan doğruya veya dolaylı olarak- müdahale ve etkisinden tamamen uzak bir şekilde ve “tam bağımsız” bir ortamda, Türk milleti adına hâkimlik görevlerini sürdürüyorlardı...
Ancak, 14 Mayıs 1981 tarihinde yürürlüğe konulan 1261 ve 1262 sayılı “Askeri Konsey Kanunları” ile, herkesin güven kaynağı olan “Yüksek Hâkimler Kurulu”nun ortadan kaldırılması (lağvı) cihetine gidilerek, güya, o güzelim teşkilat yerine kaim olmak ve aynı görevleri yapmak üzere, siyasi bir partiye mensup olan Adalet Bakanının başkanlığında ve o bakanın emrinde olan Bakanlık Müsteşarının da içerisinde bulunduğu “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu”nun çalışmaya başlaması ile birlikte Türkiye’de “yargı bağımsızlığı”, fiilen ve hukuken, o tarihte, tamamen ortadan kaldırılmıştır.
Kişisel kanımızca, “tarihi vebal”, bu kaldırılışa suskun kalan ve “Bana dokunmayan yılan varsın bin yıl yaşasın!..” bencilliği içerisinde, hiçbir girişimde bulunmayan o zamanki Yargıtay temsilcileri ile aynı suskunluk yolunu tercih eden yargı ile ilgili kurum ve kuruluşların kendi kabukları içerisine çekilip “sus-pus” olmalarındadır.
Bizce, Türk yargı sistemi için en büyük talihsizlik ise o günlerin askeri ve siyasi şartlarını olabildiğince istismar eden ve o sene “yaş haddi” nedeniyle emekli olan Yargıtay Birinci Başkanı Cevdet Menteş’in, -ihtilâl lideri Trabzon Tümen Komutanı iken aynı yerde ağır ceza mahkemesi başkanı olan ve daha sonra Yargıtay üyesi seçilen bir zatın tavsiyesi ile- Adalet Bakanlığına getirilmiş olmasıdır.
Adı geçen bu kişi, emeklilikten hemen sonra, Senato Başkanı merhum İhsan Sabri Çağlayangil’in cumhurbaşkanlığına vekâlet ettiği dönemde kendisini kontenjan senatörü seçtirmiş ise de, ihtilâl idaresi TBMM ile birlikte Senato’yu da feshettiği için, bu göreve başlayamadan, askeri hükümetin ilk Adalet Bakanlığına getirilmiş ve Bülent Ulusu’nun Başbakanlığı zamanında da Adalet Bakanlığından uzaklaştırılmıştır.
Özel kanun çıkarıldı
İçerisinde hiçbir siyasi kişinin yer almadığı o “güzelim” Yüksek Hâkimler Kurulu, adı geçen Adalet Bakanının, beş generalden oluşan “Askeri Konsey” üyelerine, kurul aleyhine “aslıastarı” olmayan gerçek dışı ihbar ve suçlamalar sonucu, 13 Mayıs 1981 gün ve 2461 sayılı olup bir gün sonra yürürlüğe konulan özel bir kanunla, bugünkü “vesayetli şekline” sokulmuş bulunmaktadır. Bir kurul ki, kendi başkanını seçmek olanağından yoksun ve siyasi bir kişi olan Adalet Bakanı her zaman kurulun başkanı ve o bakanın emrindeki müsteşar da daimi üye.
Bakanın emrinde
Kurulun, bağımsız bir binası yoktur ve ancak Adalet Bakanlığının öngördüğü bir binada toplanabilir ve kurulun işleri (sekreteryası) Adalet Bakanlığınca yürütülür ve müfettişler Adalet Bakanının emri altındadır ve Adalet Bakanının emri olmadıkça kurul başkan vekili bir müfettişe görev veremez ve bu şekilde çalışan bir kurulun bağımsızlığından söz etmek mümkün mü?..
Şu anda, Adalet Bakanı ve müsteşarının katılmadığı bir toplantıda, geriye kalan Yargıtay ve Danıştay’dan seçilmiş beş üyenin herhangi bir karar almasına hukuken olanak bulunmamaktadır.
Bu nedenle, 14 Mayıs 1981 tarihinden önceki gibi, yargının sevk ve idaresi -hepsi hâkimlerden oluşan ve içerisinde tek bir siyasi kişi bulunmayan- bir “Yüksek Hâkimler Kurulu”na bırakılma“yargı bağımsızlığının” varlığından asla söz edilemez.
Bana ayrılan gazete sayfasının kısıtlılığı nedeniyle, kurulun lağvından sonra bağımsız kurul binasının levhasının nasıl indirildiğini ve kurul bölüm başkanları ile üye ve müfettiş hâkimlerin reaksiyonlarını ve özel eşyalarını bile almalarına müsaade edilmemesini burada daha geniş bir şekilde anlatmaktan yoksunum.
Ayrıca, kurulun lağvı söylentileri üzerine o zamanki, halen hayatta olan, Yargıtay Birinci Başkanı nezdinde lağvı önlemek için şahsen yazılı teşebbüslerimi ve üçü hukuk, ikisi ceza dairesi başkanlarından oluşan beş kişilik komisyonun ikiye karşı üç oyla bu işi “buzdolabına kaldırma” şeklindeki kararını, yine yer darlığı nedeniyle açıklayamıyorum.
İsmail DOĞANAYYargıtay Emekli Daire Başkanı
En Çok Okunan Haberler
- Cinsel içerikli videolar çeken karı-koca tutuklandı
- İstanbul'da berber ücretlerine dev zam!
- 'Hukuki başvurular yapılacaktır'
- Kılıçdaroğlu’ndan videolu mesaj
- Özgür Özel, Erdoğan'a seslendi
- Anlattığı anlar ortaya çıktı!
- Kayak merkezinde korkunç anlar... 17’si ağır 30 yaralı!
- Erdoğan'dan Özel'in 'savaş ilanı' sözlerine yanıt
- 9 aydır raporluydu...
- Akaryakıt tankeri patladı!