Hukuk da mı bozuldu?
Gazeteci yazar Oktay Akbal’ın kitabının adıydı: “Önce Ekmekler Bozuldu”!.. Bu yazının başlığı ondan esinlenerek kondu!.. Bir bilim olarak hukukun önemli insanlık sorunlarını nasıl çözdüğünü, toplumu nasıl ayakta tuttuğunu hepimiz biliyoruz. Hukukun bu yaşamsal önemine rağmen, ülkemizde yakın dönemde nasıl bozulduğunu, bunun kimler tarafından yapıldığını ve hukukun nasıl aşındırıldığını da görüyoruz!..
İlk toplumlardan bu yana insanlar, aralarındaki her türlü ilişkiyi çözmek üzere sıralı kurallar geliştirdiler. Adalet ve sosyal düzeni amaçlayan bu kurallar; görgü kuralları, ahlak kuralları ve de dini kurallardır. O dönemlerde insanların düzeni sağlama ümidi, kendi yarattıkları tanrılardan beklenirdi. Semavi dinlerde ise bu farklı bir boyut kazandı. Tanrıların gücü yetmeyince dinler yavaş yavaş etkilerini kaybetti. Böylece modern hukuk kuralları hayatımıza girdi.
Bugün gelinen noktada din etkisinde kalan bir kısım birey, modern hukuk kurallarına uyumda sorun yaşıyor. Bu grup, modern hukuk kurallarını aşındırıyor. Akla, mantığa, bilime dayalı olan hukuk erozyona tabi tutuluyor. Batı’nın yüzyıllar önce dinin etkisinden kurtulduğu bir dünyada biz, dinin bilimsel verilere yaptığı baskıdan kurtulamıyoruz. Dini bir türlü gökten yere indiremiyoruz. Laikliği geçerli kılamıyoruz. Dinden çıkar sağlayan güçler buna ısrarla engel oluyorlar.
Çoğu siyasiler kurallı ve bilimsel hukuku oldum olası sevmediler. Ortadoğu başta olmak üzere Doğu toplumlarında modern hukuk hiçbir zaman olması gereken yerde olamadı. Ülkemizde yakın dönemde hukuk ve adalet üzerindeki mücadelede bu açıkça görülüyor. Modern hukuku temsil edenlerle inanç sömürücüleri arasındaki mücadele bugün kıran kırana devam ediyor. Oysa halkın bir kesimi bu gerçeği referandumda ve kamuoyu yoklamalarında ortaya koydu. Ama iktidar, ortaya konan bu sonuçtan hoşnut olmadı. Bu tutum; çoğunluk oyuna sahip olanların, azınlık kültüründen yoksun olmalarıdır. Bir gün Türkiye’de bu tablo mutlaka değişecektir..
Modern hukuk karşıtları Türkiye’de hukukun önünü tıkıyorlar. “Laiklik gereksizdir; birçok şeye engel oluyor” yakınmalarıyla halkı sömürmeye devam ediyorlar. Halkın duygusal olarak sömürülmesine de “kamu vicdanı” diyorlar. Oysa bunun asıl tercümesi “hukuku sömürmek”tir. Örneğin referandum ve HSYK seçimlerinde halkın yüzde kaçı bu konular ile doğrudan ilişkili olmuştur? Bu oran hiçbir zaman yüzde 10’u geçmemiştir. Olay; “kamuoyu vicdanı” diye geçiştirilmiştir. Kamu öyle istiyor denmiştir. Oysa halkın yüzde 90’ının konuya ne kadar uzak olduğu, kamuoyu yoklamalarından anlaşılmıştır.
Sorunu hukukla çözmek istemeyenler, “kamuoyu vicdanı” sömürüsüyle istedikleri sonucu elde etmişlerdir. Ama referandumda yüzde 42’lik kesim karşı duruş sergilemiştir. Hukuksuzluğa karşı çıkmıştır. Türkiye’de son günlerde hukuksuzluğun yeni bir örneği yaşanmaktadır. Bu örnek, çevre ve santrallar gerçeğidir.
Çevrenin önemi herkesçe biliniyor. Ne var ki santralların inşasında hukuk dolaşarak çevre koruma örgütlerinin etkisi veya etkinliği yeni hukuk kurallarıyla bertaraf ediliyor. Yani her olay için ayrı bir hukuk yaratılıyor. Oysa dünyanın her yerinde hukukun standardı var. Hukuk her ihtiyaca göre eğilip bükülmeyen bir bilimdir. Hukukun eğilmesi halkın da eğilip bükülmesidir.
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi