İHD'den iktidara 'polis devleti' yorumu

İnsan Hakları Derneği (İHD) 2010 Yılı Türkiye İnsan Hakları İhlalleri Raporu'nda "İktidar Kopenhag Kriterlerinden Ankara Kriterlerine resmen geçmiş durumdadır. Bunun bizim için anlamı 'Polis Devletidir'. 2011 yılı ile birlikte giderek otoriterleşen ve baskıcı bir rejim kuran bir siyasal iktidar ile karşı karşıya olduğumuzu belirtmek isteriz" ifadesi yer buldu.

İHD'den iktidara 'polis devleti' yorumu
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.06.2011 - 10:21

İHD'nin, 2010 Yılı Türkiye İnsan Hakları İhlalleri Raporu, 2010 Yılı İnsan Hakları İhlalleri Bilançosu ve İHD 1999-2010 Karşılaştırmalı Bilanço verileri ile ilgili açıkladığı değerlendirmelerinde, Türkiye'de siyasal iktidarın Kopenhag Kriterleri'nden Ankara Kriterleri'ne gerilediği belirtilerek özellikle Polis Devleti'ne dönüşüme vurgu yapıldı. 2010 yılında çeşitli hak başlıklarında yaşanan ihlal iddialarına ilişkin değerlendirmede; "Bu ihlallerin 2009 yılından pek farklı olmadığını, ihlallerin 'demokrasi' söyleminin en çok konuşulduğu yılda bile devam ettiğini, sistemin giderek otoriterleştiğini, yargı baskısının özel yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri eliyle giderek arttığını, Kürt sorununda izlenen tasfiye politikalarının ihlalleri artırdığını, işkence ve kötü muamelenin devam ettiğini, gösteri hakkına ağır müdahaleler yapıldığını, ifade özgürlüğünün tanınmayarak sıklıkla cezalandırıldığını, mahpus haklarının en kötü düzeyine ulaşarak 'Polis Devleti' pratiklerinin sergilendiğini üzülerek ifade etmek durumundayız" denildi.

Raporda yer alan bir diğer alt başlık ise Yaşam Hakkı İhlalleri oldu. Güvenlik kuvvetlerinden kaynaklanan ve yargısız infaz olarak nitelendirilen ihlallerin artarak devam ettiğinin görüldüğü kaydedilirken, 2007 yılında Polis Selahiyetleri ve Yetkileri Kanunu'nda yapılan değişiklikle güvenlik kuvvetlerinin silah kullanma yetkisinin kolaylaştırılmasının bu ihlallerde yaşanan artışın en önemli sebeplerinden birisi olduğuna vurgu yapıldı.

Koruculuk sistemi kaldırılmadığı sürece koruculardan kaynaklanan öldürme olaylarının da devam edeceğinin altı çizildi.
 

Gözaltı merkezlerinde ölümler devam ediyor

Cezaevlerinde ve gözaltı merkezlerinde de ölümlerin devam ettiği vurgulanan değerlendirmede şu ifadelere yer verildi:

"Adalet Bakanlığı'nın resmi verilerine göre 2010 yılında Cezaevlerinde 413 mahpusun yaşamını yitirmesi ihlalin ne kadar büyük boyutlara ulaştığını göstermiştir. Bu sayı bir önceki yılda 319 idi. Cezaevlerindeki hasta mahpusların tedavi edilmemeleri nedeni ile artan sayıda yaşamlarını yitirmeli iktidarın duyarsızlığını ve cezaevleri için özel bir çürütme politikası izlediğini ortaya koymaktadır. Halen 122'si ağır olmak üzere 263 hasta mahpus tedavi olmayı ve salıverilmeyi beklemektedir. Türkiye cezaevlerindeki mahpus sayısının sürekli artması toplum üzerinde uygulanan baskı politikasının somut bir göstergesi olmuştur. 2009 yılı sonu itibari ile 116 bin 340 olan mahpus sayısı bir yıl sonra Ocak 2011 itibari ile 122 bin 404'e çıkmıştır. Nisan 2011 sonu itibari ile bu rakam 124 bin 74'e çıkmıştır. 2010 yılında gözaltı merkezlerinde 6 kişinin ölümü polis devleti uygulamalarının açıkça uygulandığını ortaya koymaktadır. 2010 yılında da mayın ve sahipsiz bomba patlaması sonucu sivillerin ölümü ve yaralanması devam etmiştir. Türkiye içerisinde 9 ilde sivil yerleşim bölgelerine yakın çok sayıda mayınlı arazi bulunmaktadır. Ottova sözleşmesi uyarınca 2014'e kadar temizlenmesi gereken mayınlı araziler ile ilgili hiçbir somut adım atılmamıştır."

Çatışmalarda ölenlerin sayısı arttı

İHD'nin değerlendirmesinde 2009 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin, Kürt sorununu resmen kabul ettiği ancak Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için hiçbir Anayasal ve yasal düzenleme yapılmaması sonucu 2010 yılında silahlı çatışmaların tek taraflı eylemsizlik kararına rağmen arttığı vurgusu yapıldı.

Bir önceki yıla göre silahlı çatışmalarda ölenlerin sayısının 141'den 244'e çıktı belirtilerek "Kürt sorununda tanıma ve tasfiye (ötekileştirme) politikası bir an önce terk edilmeli, tanımanın gereği olarak Anayasal ve yasal çözümler konusunda devlet ve hükümet iradesi ortaya konmalıdır. 2011 yılında, Kürtlerin sivil itaatsizlik eylemleri yoluyla bu sorunun çözümü konusundaki iradelerini ortaya koyması karşısında, Hükümetin Kürtlere yönelik adı konmamış OHAL uygulaması bir iç çatışma tehlikesi barındırmaktadır" denildi.

Hükümetin 2010 ve 2011 yılarında askerlik sistemine ilişkin yaptığı düzenlemeler de savaş hazırlığı olarak değerlendirilirken "Bir yandan da İmralı adasında tecrit altında tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmeler yapılması çatışmasızlık ve barış süreci umutlarının devam etmesini sağlamıştır. Böylesi bir ortamda, 12 Haziran 2011'de yapılacak seçimler tarafların yeni pozisyonlarını ve tutumlarını ortaya koyması açısından tarihsel öneme sahiptir" denildi.

Değerlendirmede ayrıca kadına ve çocuğa yönelik yaşam hakkı ihlallerinin azalmadığı, 2010 yılında da işkence ve kötü muamele, onur kırıcı ve küçük düşürücü davranış ve cezalandırmalarda ihlal iddialarının yaygın bir şekilde ve oldukça fazla yaşandığı belirtildi.

Hükümetin "işkenceye sıfır tolerans" söylemi hatırlatılarak "Adalet Bakanlığı verilerine göre 2008 yılında işkence ve eziyet suçlarında 438 kişi sanık olarak yargılanırken, bu rakam 2009 yılında 707 sanığa çıkmıştır. İşkence ve kötü muamelede bulunanların sayısındaki bu artış derneğimizin 2009 ve 2010 yılları ihlal raporlarında da açıkça belirtilmektedir. Bu veriler, Hükümetin önleme ve yaptırmama görevini yapmadığını ortaya koymaktadır. Buna karşın güvenlik kuvvetlerine mukavemet (karşı koyma) diye adlandırdığımız TCK 265. maddeden 2008 yılında 18 bin 859 vatandaşa dava açılırken, bu rakam 2009 yılında 22 bin 195'e çıkmıştır. Bu rakamlar cezasızlık kültürünün devam ettiğini göstermektedir" denildi.
 

Basın özgürlüğünün daha da kötüye gittiği bir yıl

Değerlendirme Raporu'nda Türk Ceza Yasası, Terörle Mücadele Kanunu, Kabahatler Kanunu, 2911 Sayılı Kanun, Siyasi Partiler Kanunu, Sendikalar Kanunu, Dernekler Kanunu ve Atatürk'ü Koruma Kanunu'nda düşünce, ifade ve basın özgürlüğü konularında hak alanlarını sınırlayan çok önemli düzenlemeler bulunduğuna vurgu yapılarak 2010 yılında bu düzenlemelerle ilgili hükümet tarafından hiçbir değişiklik yapılmadığı kaydedildi.

Adalet Bakanlığı'nın resmi istatistiklerine göre, özel hayatın gizliliğini ihlalden 2008 yılında 340 kişi hakkında dava açılırken, 2009 yılında bu sayının 791'e çıktığı belirtildi. İHD'nin açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

"Soruşturmanın gizliliğini ihlalden (TCK 285) 2008 yılında 235 kişiye dava açılırken, bu rakam 2009 yılında 2 bin 455'e çıkmıştır. Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüsten(TCK288) 2008 yılında 61 kişi hakkında dava açılırken, bu sayı 2009 yılında 492'e çıkmıştır. TCK 301. maddeden de 2009 yılında 248 kişi hakkında dava açılmıştır. Basın mensuplarının görevleri nedeniyle karşılaştıkları soruşturmalar binlerle ifade edilmektedir. İfade özgürlüğü yasakları çok sayıda siyasetçi, sendikacı, insan hakları savunucusu, gazeteci, aydın ve yazarın, öğrenci ve belediye başkanının "yasa dışılıkla" suçlanmasına sebep olmuştur. 2010 yılı; düşünce, ifade ve basın özgürlüğü açısından daha da kötüye gidişin yaşandığı bir yıl olmuştur. Toplantı ve gösterilere güvenlik kuvvetlerinin yaptığı müdahaleler sonrasında ağır ihlaller yaşanmıştır. Doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesi başta olmak üzere kitlesel 278 toplantı ve gösteriye müdahale edilmiştir. Toplantı ve gösteri yapma hakkı ile ilgili ihlallerin gederek kötüye gittiğini Adalet Bakanlığı resmi verileri de teyit etmektedir. Bakanlık verilerine göre 2007 yılında 3 bin 294, 2008 yılında 3 bin 778 ve 2009 yılında 8 bin 251 kişiye 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına muhalefet etmekten dolayı dava açılmıştır. Siyasal iktidar eleştiriyi kabul etmemekte, kendisine yönelik eleştiri içeren gösterileri güç kullanarak dağıtmaktadır. İHD'nin 5 Mayıs 2011 günü açıkladığı, "Demokratik Çözüm Çadırları ve Sivil İtaatsizlik Eylemlerine Müdahale" raporu gösteri hakkının kullandırılmağını açıkça ortaya koymaktadır. 2010 yılında 5 dernek açılan kapatma davası sonucu kapatılmıştır. 4 dernek hakkında kapatma davası açılmıştır. 105 kere parti ve dernek binalarına kimliği belirsiz kişilerce saldırılar düzenlenmiştir. 2010 yılında cezaevlerinde tutulan ve tedavi edilmeleri için tahliyeleri gereken ağır hasta 112 mahpus bulunmaktadır. 2010 yılı sonu itibariyle toplam 122 bin 404 kişi cezaevlerinde tutulmuştur. Bunlardan 55 bin 407'si tutuklu, 66 bin 997'si hükümlüdür. Tutuklu yargılamalarının oranının yüzde 45,3 gibi yüksekliği tutuklama rejiminin ne kadar ağır olduğunu ortaya koymuştur. 2010 yılında cezaevlerinde bin 857 çocuk tutuklu, 211 çocuk hükümlü tutulmuştur. Çocuklarla ilgili tutuklama oranının yüzde 85.6 gibi bu kadar yüksek olması vahim bir durumdur. 2010 yılında gerçekleştirilen 6 linç girişimleri sonucunda toplam 18 kişi yaralanmış, 50 ev, 45 işyeri ve 7 araç tahrip edilmiştir. 2010 yılında da insan hakları savunucularına yönelik baskılar devam etmiştir. İHD Genel Başkan Yardımcısı Av. Muharrem ERBEY'in Aralık 2009'dan beri Diyarbakır'da tutukluluğu devam etmiştir. İHD Diyarbakır Şube yöneticileri Rosa Erdede ve Aslan Özdemir'in Nisan 2009'dan beri tutukluluğu sürmüştür. İHD Siirt Şube başkanı Vetha Aydın'ın Mart 2010'da başlatılan tutukluluğu Mart 2011'de sona ermiştir. İHD Mardin şube yöneticisi Abdulkadir Çurgatay ile İHD Aydın Şube yöneticilerinin tutukluluğu devam etmiştir. İHD MYK üyesi Gençağa Karafazlı'nın Haziran 2009'da başlatılan tutukluğu Ağustos 2010'da sona ermiştir. Çok sayıda İHD Yönetici ve Üyesi hakkında ve TİHV Genel Başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkında soruşturma ve davalar devam etmektedir."



 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon