İnşaata var kültüre yok
Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kocatürk, ‘Kağıt fabrikaları devlet tarafından ya da özel sektör teşvik edilerek yapılmalı’ diyerek yapılan köprüleri örnek gösteriyor.
Türk Lirası’nın dolar karşısındaki değer kaybı sonrası ithal kağıt sıkıntısı yaşandı ve kağıt fabrikalarının kapanması tartışma konusu oldu. Biz de bu konuyla birlikte ülkedeki okuma sorunu ve yayıncılığın diğer problemlerini konuşmak üzere Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk ile bir araya geldik. Kocatürk, son dönemde diğer ithalata dayalı sektörlerde yüzde 80’e varan zamlar olduğunu, ancak yayıncıların okurla bağı korumak amacıyla zamları yüzde 15-20 seviyesinde tuttuklarını vurguladı.
-Yazar ve çevirmenlerden alınan yüzde 35’lik vergi hakkında itirazlarınız var, değil mi?
Serbest meslek sahipleri bir vergi dairesine kayıtlı olmadıkları için yazarlar, çevirmenler, illüstratörler hatta dışarıdan çalışan editörlerin kazançlarından yüzde 17’lik bir gelir vergisi kesiliyor, onun dışında bir de yüzde 18’lik katma değer vergisi (KDV) kesiliyor. Bu kadar yaratıcı sektörlerde dünyanın hiçbir yerinde böyle bir örnek yok. Burada diyoruz ki yazardan, çevirmenden, illüstratörden, dışarıdan çalışan redaktörden bu vergiyi kesmeyin ki yaratıcılık, kültürel çeşitlilik gelişsin.
‘Devletten alacaklılar’
-Geçmişte Ulusal Yayın Kongreleri yapıldı, oradan çıkan kararlardan ne kadarı hayata geçti?
5’inci Ulusal Yayın Kongresi’nde (2009) sektörün bütün bileşenleri ve devletin bütün kademelerinin katılımıyla yapılmış, çok önemli kararlar alınmıştı. 6’ncı Ulusal Yayın Kongresi’nde (Mayıs 2018) de aşağı yukarı aynılarını tekrarladılar. O alınan kararlar içerisinde vergilendirmelerin gözden geçirilmesi vardı. Yüzde 18 ile kitap üretiyoruz, yüzde 8’le satıyoruz. Bazı ülkelerde, mesela İngiltere’de KDV yok. Orada yayıncılar üretimden ödedikleri KDV’yi, ertesi ay hiçbir denetime kalmadan geri alıyorlar.
İkincisi: Kitapta KDV yüzde 1’e düşecekse, bundan kaynaklanan matbaadaki kağıdın da KDV’si yüzde 1’e düşsün ya da bununla ilgili aradaki fark mahsup edilsin. Kanunda mahsup edebilirsin diyor başka vergilerine karşılık. Büyük şirketler bununla uğraşıyor ve uzun uğraşlar sonucunda alabiliyorlar. Ama ortalama yayıncılar KOBİ statüsünde, onların böyle bir imkânı olmuyor. Ortalama bir yayıncının 100-150 bin TL devletten alacağı var, ama buna rağmen her ay vergilerini ödemeye devam ediyorlar.
‘Dışa bağımlı olduk’
-Kağıt fabrikalarının özelleştirildikten sonra faaliyetlerinin durması sektörde nasıl etki yarattı?
Türkiye’nin kağıt endüstrisinin tamamen dışa bağımlı hale gelmesine yol açtı. Kağıt stratejiktir, siz dışa bağımlıysanız yarın öbür gün kitap basamaz hale gelirsiniz ve “yerli ve milli” kültürden söz edecekseniz, kendi içinizde bile onu yayamaz hale getirirsiniz. Mutlaka ve mutlaka kağıt endüstrisinin tekrar hayata geçirilmesi gerekir. Ya devlet tarafından ya da özel sektör teşvik edilerek. Türkiye’nin böyle sistemleri var. Köprüye yatırım yapılıp taahhütte bulunuluyorsa, benzer taahhüdün kültür endüstrisi açısından da kağıt üretmede yapılabilmesi lazım.
‘Bizim onurumuz’
-Bazı fuarlarda yaşanan davet edilen yazarların sonradan reddedilmesi gibi olaylarda tavrınız nasıl?
Biz, şiddet övmüyorsa herkesin düşündüğünü yayma hakkı olduğunu düşünüyoruz. Bazı belediyeler de kitap fuarı yapmaya başladılar. O fuarlarda belediye başkanlarının bakış açısıyla o gelsin bu gelmesin deniyor. Hatta, Manisa İl Milli Eğitim Müdürü, fuara öğrencilerin gitmemesini isteyen genelgeler yayımladı. Şimdi İstanbul Kitap Fuarı’nda her türlü siyasi düşünceden insanın yan yana durduğu, yazarlarıyla yan yana kitaplarını imzaladığı, kitaplarını sattığı bir kültürel özgürlük alanı var. Bunun temel alınması gerektiğini ve bundan hiçbir şekilde geri adım atılmaması gerektiğini savunuyoruz. Bu çeşitliliği korumak bizim onurumuzdur. Bunlarla ilgili bir şey olduğunda tepki gösteriyoruz çünkü bu bizim birlikte yaşam kültürümüzü zedeleyen bir şeydir.
‘Kitaplara örgütsel döküman diyorlar’ -Yerel mahkemelerin aldığı kitap yasaklama kararları hakkında neler söylersiniz? Biz 12 Eylül’ü de görmüş bir kuşağız. O zamanlar silahlarla birlikte kitapları da sergileyip bunu bir suç unsuruymuş gibi gösteriyorlardı. Bundan yayın dünyası ve ülke çok çekti. Bir Basın Kanunu’muz var. Basın Savcılığı kendisine göre bir suç unsuru görüyorsa dava açar. Görüyoruz ki, ülkenin çeşitli yerlerinde yerel mahkemeler kendi kafasına göre bu Basın Kanunu’na aykırı bir şekilde kitap yasaklama kararı alıyorlar. Bundan yayıncıların da haberi olmuyor. Bu tür yasaklamalar Türkiye’nin bir ayıbıdır. -Daha çok nerelerde oluyordu ve hangi tür kitaplar yasaklanıyordu? Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da daha çok. İçinde “bestseller” olmuş kitaplar da var, sektörde şu an satılan kitaplar da var, yıllar önce çıkmış kitaplar da... İçinde “Kürt” kelimesi geçen kitaplarla ilgili bunlar oluyor. Çok satan kitaplar olsa bile “örgütsel döküman” denilerek toplatma kararı veriliyor ve kitaplara el konuluyor. |
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke