İrticaya Gül Bahçesi...
İktidardaki parti hakkında, daha bir yıl kadar önce Anayasa Mahkemesi tarafından laiklik karşıtı eylemlerin merkezi olduğu konusunda karar verilmişken ve her geçen gün toplum biraz daha cemaatleşirken, laiklik temeli olmayan, toplumun yoksullaştırılarak bağımlılaştırıldığı bir demokrasiye doğru gidilirken, olup biten sivil darbedir.
Son günlerde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin irticayla mücadele için bir eylem planı hazırladığı, bu çerçevede mevcut hükümetin devrileceği iddiası, Ergenekon soruşturması nedeniyle yapılan bir arama sırasında ele geçirildiği iddia edilen belgeden yola çıkılarak gündeme geldi. Cumhuriyet öncesi dönemde, 1908 Meşrutiyeti’ne karşı başlatılan ve 31 Mart vakası olarak adlandırılan gerici eylem, Harekât Ordusu tarafından şiddetle bastırılmış, irtica sözcüğü ilk o zaman kullanılmıştır. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte, dini esaslardan tümüyle uzaklaşılarak, modern bir devlet ve kültür yapısı benimsenmiştir. Atatürk, Onuncu Yıl Söylevi’nde, “Yaptığımız işlerin en büyüğü, temeli yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir” saptamasında bulunduktan sonra, ordu ve milletin bir ve beraber olarak yürümesinin bu başarıyı getirdiğini belirtmiştir. Gerek cumhuriyetin kuruluşu öncesinde, gerekse cumhuriyetin kurulmasında ve cumhuriyet döneminde, örneğin Menemen’de, gericiliğe karşı ordu önleme görevi yaptığından, irticacı kesimin ordu düşmanlığı kalıtsal bir hal almıştır. Bu nedenle sindirilmiş irticai güçler amaçlarını gerçekleştirmede TSK’yi engel olarak görmüş, TSK’yi ele geçirmek için hep fırsat kollamıştır.
Sindirmek istiyorlar
Şimdi, gerici kesim ve onlara çanak tutan sözde demokratlar; tarihsel kinlerinin bir gereği olarak, hukuksallığı ve güvenilirliği tartışmalı bir belgeye dayanarak, Türkiye’nin laik ve demokratik bir cumhuriyet ve hukuk devleti olarak kalmasını savunan tüm kurumlarını suçlamak ve sindirmek için çalışıyorlar. Darbe oluyormuş havası yayarak darbeci avına çıkıyorlar. Neredeyse demokrasi adına irticayı meşrulaştırıyorlar. Oysa kazın ayağı öyle değil.
Bilindiği gibi, cumhuriyetin nitelikleri anayasada yer almış, 1982 Anayasası’nın 2. maddesinde tanımlanmıştır. Anayasanın 2. maddesine göre; Türkiye Cumhuriyeti, … insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir. Anayasanın 24. maddesinin son fıkrası gereğince de “Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını, yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”
İrticayla mücadele zorunludur
Silahlı Kuvvetler’in görevlerini tanımlayan İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesine göre “Silahlı Kuvvetler’in vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır”. Buradaki “kollamak” sözcüğünün iç tehditler bakımından, “korumak” sözcüğünün ise dış tehditler bakımından kullanıldığı bilinmektedir. Aynı Yasanın 37. maddesinde de Silahlı Kuvvetler’e katılan her askerin ant içeceği ve gerektiğinde cumhuriyet uğrunda hayatını feda edeceği belirtilmiştir.
Aynı şekilde 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın “sadakat” başlıklı 6. maddesinde; devlet memurlarının, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na ve kanunlarına sadakatle bağlı kalmak zorunda oldukları belirtildikten sonra; “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na, Atatürk İnkılap ve İlkelerine, …. sadakatla bağlı kalacağıma; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını … insan haklarına ve anayasanın temel ilkelerine dayanan milli, demokratik, laik, bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim”. şeklinde yemin edecekleri belirtilmiştir. Ayrıca, Siyasi Partiler Yasası’nın 78, 84, 86 ve 87’nci maddeleri de siyasal partileri irticayla mücadeleye zorlamaktadır. Özetle, kamu görevi yapan herkes, cumhurbaşkanından en küçük memuruna kadar irticayla mücadele etmek zorundadır.
Hukuksal çerçeve, irticayla mücadelenin, bu amaçla bir eylem planı hazırlamanın bir suç olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Hatta mevcut anayasaya bağlı her yurttaş için irticayla mücadele bir görevdir. Kamu görevi yapanlar için ise bu yasal zorunluluktur. Suç olan, hukuk dışına çıkarak, suç işleyerek böyle bir mücadelenin yapılmasıdır. Demokrasi teorisi bakımından da irtica ile (dinsel temelli bir devlet kurma anlayışıyla) mücadele bir zorunluluktur.
Gürültü niye?
Yasal ve hukuksal durum bu kadar açık iken, bu gürültü niye?
Sorun, demokratik ortamı kendisi için kullanan gürültücü kesimden kaynaklanıyor. Darbe karşıtı olmayı bu çevrelerin nasıl sömürdüğü, TV ekranlarında nasıl isterik bir biçimde kinlerini kustukları ibretle izleniyor. Bugün darbe karşıtlığı gösterisinde bulunanlar, darbelerin aslında hep sola, eşitlik, özgürlük, emek ve demokrasiden yana olanlara zarar verdiğini aslında çok iyi biliyorlar. Çünkü halk dalkavukluğu yapanlar ve postmodernitenin kaypak kişilikleri darbelerden hiç zarar görmediler. Onlar, bukalemun kişilikleri ile ortama uymayı hep bildiler. Darbeler tarihi; demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak algılayan hiçbir demokratın, hiçbir demokratik solcunun darbelerden medet umamayacağını ortaya açıklıkla koyuyor.
Eğer ortada bir darbe varsa, Ataol Behramoğlu’nun da belirttiği gibi bu, sivil bir darbedir. Asıl konuşulup tartışılması gereken gözlerimizin önünde olagelen sivil darbedir. “Sivil Darbe”nin, aradan geçen sürede amacına ulaşma doğrultusunda epeyce yol almış olduğu bilinen bir gerçektir. İktidardaki parti hakkında, daha bir yıl kadar önce Anayasa Mahkemesi tarafından laiklik karşıtı eylemlerin merkezi olduğu konusunda karar verilmişken ve her geçen gün toplum biraz daha cemaatleşirken, laiklik temeli olmayan, toplumun yoksullaştırılarak bağımlılaştırıldığı bir demokrasiye doğru gidilirken, olup biten sivil darbedir. Evet, kimse darbe istemiyor. Ama sivil darbe de istemiyor.
Ancak, laik ve demokratik cumhuriyetin, hukuk devletinin gerçek savunucuları irticaya gül bahçesi sunmayacaklardır.
Av. Başar YALTI İstanbul Barosu
En Çok Okunan Haberler
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- ABD basınından Esad iddiası