İz Bırakanlar...

İz Bırakanlar...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 09.11.2010 - 12:01

İnsanoğlunun hem kuramsal hem de eylemsel tarihine yön veren kavramları yeniden ele-almanın zorunluluğunu giderek daha fazla duyumsuyoruz. Çelişkilerimiz ve açmazlarımız yaşamlarımızı öylesine çevreledi ki kendimizi gündelik hayatın yalnızca tüketen ve zevk alan gölgelerine attık. Çelişkilerin ve açmazların egemenliği yaşama; onun kültürel, siyasi, hukuksal uzantılarına o kadar bulaştı ki, insanca yaşamanın izini aramaz olduk. Belki de daha doğru deyişle bırakılan izi değil, iz bırakanı (iz bırakan insanı) unuttuk demeliyiz: insan-ca olanı ve arkasında iz bırakabileni kaybettik. Geriye dönüp insana bir ölçüde huzur ve güvendelik hissi veren kimi en sağlam deneyimlere ve izlere bakınıyor, teselli buluyoruz. Fakat onların da giderek silikleştiklerinin farkındayız.

İnsan olanı ve insancanın olgusunu yeniden keşfetmeksizin bir nostalji rüzgarında kaybolacağımız daha da kesinleşti. Bu keskin kesinlik bizi geleceğin davetsiz misafirlerine karşı da direnir hale getirdi. Neyin gelmekte olduğunu bilmiyoruz, gelenin bizi yok edeceğini ya da elimizdekileri alacağını düşünüyoruz. Yeni olanın emeğini, sürprizini ve mevcut düzene meydan okuyan potansiyelini üstlenme riskini alamıyoruz. Dili ve düşünceyi yaşamlarımızın açmazlarına direnme ve onlara meydan okuma yönünde zorlama çabası fazlasıyla cüretkar ve tehlikeli görünüyor. Oysa kültürel emeği, özgürlüğü ve eşitliği en temel düzlemde olguların içinde arama ve düşüncemizle onları sahiplenme yoluyla yeniden iz bırakan olmaya çalışabiliriz. Sahip olduğumuz izleri -ya da başka bir dilde ilkeleri- sahiplenmenin en kalıcı yönteminin yeni izler bırakabilme yeteneği olduğunu düşünmeyi daha fazla erteleyemeyiz. Yeni düşünce, yeni yazı, yeni eyleme biçimleri,,, işte bunlar bir kültürün şafağındakiler, bulunmayı bekleyen izler. Onlara ne kadar geç kalırsak, yaşamın anlamını hissetmeye de bir o kadar kapalı kalacağız.

Her türlü dinsel öğretinin yasaklayıcılığının, dayatıcılığının ve cemaatleştirmesinin karşısına çıkacak, her türden ırk ve köken temeline dayanan siyaset ile kültür anlayışına meydan okuyacak bir ortak alan yaratmak. Bu ortak alanda ortak olan şeyler bireylerin varlığı, onların birlikte çoğul şekilde varoluşu ve olgu ile yaratıcı/bireysel emeği temel almış her türden düşüncenin özgürce ortaya koyulmasıdır. Özgürce ortaya koymak ne demektir, sınırları nasıl çizilir? Ya da belki bu sorudan önce, belki de her şeyden önce, özgürlük olgusunu yeniden düşünmek mi gerekir? İz bırakanlar-dan olabilmek adına, yeniden düşünmek, yeniden özgürleşmek ya da özgürlüğü sormak ve özgürlüğe sormak mıdır insan olanın yazgısı?..

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler