Kadının doğayla ilişkisi erkeği korkutur

Şarkı Söyleyen Kadınlar'dan biri Aylin Aslım. Doğaya fısıldamak, Reha Erdem'in adasının klastrofobik atmosferinin boğuculuğu içindeki üç kadını özgürleştiren bir tılsıma dönüşüyor. Aylin Aslım'ın şehirli karakteri Hale de bu ortama çabucak ayak uyduruyor. “Çünkü” diyor Aslım “şehir, erkek kadar kadının da doğayla ilişkisini zedeliyor, ama kadın bunu çabucak tedavi edebilecek güce sahip.”

Kadının doğayla ilişkisi erkeği korkutur
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.03.2014 - 16:51

Reha Erdem'in son filmi “Şarkı Söyleyen Kadınlar”ın belki de en sürpriz ismiydi Aylin Aslım. Rol, onun için de sürpriz olmuş. Ancak kendisiyle film hakkında konuştuğumuzda ne kadar doğru bir tercih olduğunu daha iyi anlıyoruz. Binnur Kaya ve Deniz Hasgüder'in Ada'da kurduğu doğayla ve kendi dillerine özel dünyada, şehirli bir kadın karakter, Hale olarak dahil oluyor Aylin Aslım. Film ve karakter üzerinden başladığımız sohbet, bizi kadınlık ve erkeğin aklının ermediği şeylere götürdü...

-Filmde nasıl rol aldınız?

Aradılar beni, hiç irtibatımız yoktu. Ben de şaşırdım. “Şarkı Söyleyen Kadınlar” deyince, “heralde şarkı söyleyeceğim” diye düşündüm. Ancak öyle birşey olmadı. Tabii Reha Erdem olduğu için, çok da şaşırtmadı beni. Yine de, neden beni istediğini başta anlamadım. Bir dizide oynamıştım gerçi önceden, ama “illa tecrübeli olmaya gerek yok” dedi. Ben de “ne yaptığını biliyordur” heralde diye düşündüm.

-Sizden beklentisi neydi?

Tekerleme gibi diyaloglara melodi katmamı istiyordu, ama kazadan sonra o sahnelerde pek olamadım. Yine de aşağı yukarı halyal ettiği şey ortaya çıktı.

-Senaryoyu okuduğunuzda üç kadın karakteri nasıl algıladınız?

Okuduğum şeyi Deniz'de de Binnur'da da gördüm. Hayal ettiğim gibiydi. Hoşuma gitti, çünkü üçü de çok güçlü kadınlar. Binnur'un karakteri zaten başrol, ama o olmak istemezdim. Bir şekilde o şehirli kadını bana daha yakın hissetmiş Reha.

-Binnur Kaya'nın karakteri, şifacı, Deniz Hasgüder'inki -zaten ismi Meryem- daha çok kadının saflığı ve masumluğunu yansıtıyor. Sizinki de, hayatın içinde varolmasını temsil ediyor. Bunu bir kadının üç farklı yasıması gibi de okuyabilir miyiz?

Bence güzel bir tespit. Zaten çok da konuşmadan anlaşıyorlar. Hale o hayatın çok dışında gibi görünse de, oraya geldiğinde çabucak ormandaki gizli dünyaya ayak uydurabiliyor. Üçünde de o başka dünyayla bağlantı hali var.

-Hale de “bu son vapurdu” denildikten sonra, oradaki yaşamı kabullenip, diğer kadınların nihai amaçlarına ortak oluyor.

Evet, çünkü adapte olması gerekene adapte olup, hayatta kalma yetisi, kadının doğasında var aslında. Kaçışı ormanda bulmaları da bu yüzden. O doğayla olan bağın hemen onarılabilmesi, orada kendilerini saklayabilmeleri, hayatta kalması gereken taraflarını yaşatmaları...

-Kadın-doğa ilişkisi üzerine hep tehlikeli bir sınırda gezen göndermeler vardır.

Erkek için, o negatif, şeytani ya da korkutucu tarafa yakın olarak algılanabiliyor. Orada aslında şeytani ya da negatif birşey yok da, erkek dünyası biraz daha maddiyatı ve gerçekliği temsil ediyorsa, kadının ki, daha çok büyüyü, hayali temsil ediyor.

-Ancak orada iyilik kadar kötülük de var.

Kötülük kadınlardan çok erkeklerden geliyor. Kadınlar o uhrevi yönleriyle bir şekilde onu tedavi ediyorlar. O yüzden korkutucu gelebiliyor. Kadının doğayla ilişkisinin korkutucu tarafı, gerçekleşmesinden korkulabilecek şeyleri, yapabilecek büyüye sahip olması. Erkeklerin çok aklının ermediği bir güce sahip olmaları, onu da doğayla bağlantısıyla kuruyor kadın. Toprağın sesini duyabilmek ve içgüdüyleriyle doğanın ne söylediği hissederek davranmanın sonuçları oluyor. Nasıl sonuçlar? Olacak şeyleri sezmek, akıl yoluyla çözülemeyen şeylere başka çareler üretmek, veya şifa vermek, canlandırmak, bunlar korkutucu şeyler. İnsan aklının ermediği şeyden korkar, doğaya da çok akıl ermiyor.

-Dediklerinizin üstüne, Karakteriniz daha önemli hale geliyor, çünkü kentli yaşantısı, kadının doğayla olan ilişkisi ve ruhani yönünü de iğdiş ediyor.

Evet, Hale daha şehirli, daha stresli, biraz daha bezgin. Para kazanıyor, kocasına kaptırıyor, aldatılıyor. Dünyevi sıkıntıları var.

-Bunu feminist argüman üstünden okursak, kadının, kent hayatının içinde daha çok var olması bu özeliğinden feragat etmesi anlamına mı geliyor?

Feminizim üzerinden değil de materyalizm üzerinden düşünebiliriz. Maddeye ve mülke muhtaç olan her insan bazı şeylerden feragat etmek zorunda kalıyor. Bu hem kadın her erkek için geçerli. Kadınlığın iğdiş edilmesi için, şehirde olmak yeterli aslında. Çalışmasa bile, ev işinin arasında sıkışıyor. Bunlara rağmen erkeklerden daha iyi koruyor o bağlantısını.

-Mesela Adem'le kadınların ilişkisi, bir şekilde ona el vermeleri, ruhani olarak onu iyi tarafa çekmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adem'i ben çok da erkek olamamış, çocuk adam gibi gördüm. O yüzden kadınlara daha yakın.

-Bir yandan da kadınlara tecavüz etmeye çalışıyor.

Gelişimini tamamlayamamış bir erkek. O da aslında ironik. Diğer karakterler için de söyleyebiliriz, ama Adem'e yakınlık duymalarının sebebini, gelişememiş tarafını biraz da acıma duygusuyla tedavi etmelerine bağladım. Yaptıklarını da o yüzden kolay affediyorlar.

MESLEĞİMDEN YIRTIYORUM

-Hiç filmdeki gibi, bir erkeği ayağa kaldırdınız mı?

Mecazi olarak, çok defa. “Benim görevim, bu mu hayatta” diye düşündüğüm çok oldu. Çok da bilerek yapılan birşey değil, kadın pek engel olamıyor ona aslında. İhtiyacı olan bir canlıya ihtiyacı olanı vermek, destek, şifa, her neyse onun adı. Sonrasında pişman oluyorsun, olmuyorsun, ama onu yapmadan duramıyorsun. Ne hissettiriyor? Doğurganlığın bir yan etkisi gibi. Birşeyler vermek iyi hissettirir insana...

-Daha önce çocuk sahibi olmayı düşünmüyorum demiştiniz...

Doğanın dayatması oluyor, bir noktada, o yüzden düşünümyor değilim, ama çok büyük birşey gibi geliyor. Çok düşünmeden davranırsam belki olabilir.

-Bir yandan da şöyle bir ikilem var. Hem doğanın bir annelik içgüdüsü var. bir yandan da toplumun dayattığı roller var. Bu insanın kafasını karışırıyor mu?

Kesinlikle, doğanınkiyle toplumunki başka türlü. Toplumunki, “bunları yapmaman gerekiyor” gibi. Doğanınkiyse çok daha sessiz ve derinden geliyor. Allah'tan etrafımda benim gibi insanlar var, ama etrafı çoluk çocuklu kadınlar için çok daha zor. Toplumun dayatması doğa kadar masum değil. O da zorluyor insanı. Ben mesleğimden yırtıyorum biraz, çok beklentisi yok insanların. “Yemek bile yapamaz” diye düşündükleri için, yemek yaptığıma şaşıran çok insan var. Artık kafalarında nasıl bir imajım varsa?

İNSANLAR ARTIK SIRF MÜZİKLE YETİNMİYOR

-Bir daha filmde oynarım diyor musunuz?

Diyorum ya, çok zevkliymiş. O kadar çok çalışmak bana çok iyi geldi. Dizide de öyle olmuştu. Bir yandan da altmış kişiyle aynı yerde olmak hem yorucuydu, ama bir yandan da kafamı boşaltıyordu. Biraz müzikten uzaklaşmak istiyordum o dönemde.

-Her albüm sonrası yaşadığınız birşey mi bu?

Evet, aslında. Yoruluyorum, her röportaj zevkli geçmiyor. Saç, baş makyaj kıyafet. “Erkeklere özeniyorum bu yüzden” dedim, “erkek olmak istiyorum” diye başlık çıktı. Sırf bu sebebten bile insan uzaklaşmak isteyebilir. Albüm sonrası, bayağı bir mesai gerektiriyor, o da benim enerjimi emiyor. Başka şeyler de yoruyor. Sevdiğim şey, şarkı yazmak, ama onun dışında çok fazla şey yapmak zorunda kalınca tam tersi bir durum oluyor. Çok dışa dönük, görsel bir hayat. İkisi arasında geçişleri kurarken ruhum yıpranıyor, ben de uzaklaşmak istiyorum.

-Eğlence sektörüne dahil bütün sektörler giderek vahşileşiyor sanki.

Müzik dışında herşeyi yapmak gerekiyor. Sosyal medyacı olmak, güzel olmak; insanların böyle beklentileri var. Sürekli yeni şeyler koyman gerekiyor önlerine. “Şu anda provadayız, şimdi bilmem neyi çekiyoruz” gibi. “Multi tasking” beni çok sinir eden bir durum. “Gözümü çektim, dudağımı çektim” diye, sürekli kendini teşhir ve pazarlama çok aşındırıcı geliyor. Başından beri bahsettiğimiz, o antenlerin açık olması gereken tarafı korumamız gerekirken, ihmal ediyoruz. Fotoğraf çektirmeyi ruh çalmak olarak gören kızıldereliler vardır ya, onlar gibi düşünüyorum. Artık gösterecek yerimiz kalmazsa, “götümüzü de açalım, vajinamızı da gösterelim.” O bitince nereni göstereceksin? Ben de reddediyorum, bakalım nereye kadar gidecek? Ne ara bir ağaca dönüp birşey üretiyor insanlar, anlamıyorum.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon