Kamu Görevlilerinin 'Dokunulmazlığı (!)'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kütahya’da yaptığı konuşmada, milletvekili dokunulmazlıklarını neden kaldırmadığını şöyle açıklamaktadır: “Tüm 657’ye tabi olanlar, yargı, Silahlı Kuvvetler, tüm memurlar, aynı şekilde milletvekilleri, hepsinin dokunulmazlıklarından arındırılması halinde ‘evet’. Bizim düşüncemiz bu. Siyasetçiyi birilerinin eline mahkûm edelim… Kusura bakma, bunun altındaki tezgâhı biliriz.” (Sözcü, 29.07.2010) Sayın Başbakan’ın bu gerekçesi, dokunulmazlıklar gündeme her geldiğinde yinelendiği için, gerçeği yansıtıp yansıtmadığı üzerinde durmak gerekir. Aslında esas neden üçüncü tümcede gizlidir. “Siyasetçiyi birilerinin eline mahkûm etme” korkusu, iktidar olunduğu ilk günlerdeki “yargıya güvenmiyoruz” söylemiyle örtüşmektedir. Milletvekillerinin teslim edilmek istenmediği “birilerinin”, yargı olduğu anlaşılmaktadır. Henüz yargının tümü ve özellikle yüksek yargı ele geçirilemediği ve AKP’li milletvekillerinin aklanması güvenceye alınamadığı için yargıya güvensizlik sürmektedir.
Siyasal iktidar karşıtları ile rejimi dönüştürme yolunda potansiyel engel oluşturan Silahlı Kuvvetler mensuplarının sindirilmesi için yapay davalarda yargıya güvenip, milletvekillerine atılı adi suçlarda yargıya güvenmemek, siyaset arenasında görülmek istenmeyen bir tutarsızlık örneğidir. Birinci öbektekiler için mutlaka “mahkûmiyet”, ikinci öbektekiler için mutlaka “beraat” kararı verilmesi beklentisi, yargıya güvenmenin ölçüsünü oluşturursa, kuşkusuz söylemlerin çelişkili olmasından kaçınılamaz.
İşte anayasa değişikliği de, önemli bir yönüyle bunun için tasarlanmıştır. Yüksek yargı dahil yargının tümü siyasal iktidarın lideri tarafından atanan yargıç ve savcılardan oluşmalıdır ki, siyasal davalar “mahkûmiyetle”, milletvekillerinin davaları ise “beraatla” sonuçlanabilsin. Kamu görevlilerinin dokunulmazlığı konusuna gelince: Sayın Başbakan, kısaca “Yalnız milletvekillerinin dokunulmazlığı yok, bunun yanında kamu görevlilerinin de dokunulmazlığı var, hepsi kaldırılırsa varız” demek istiyor.
Bu sav doğru değildir. Anayasanın 83. maddesinde, “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclis’in kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz” denilerek milletvekilleri mutlak dokunulmazlığa sahip kılınmıştır. TBMM’nin “dokunulmazlığı kaldırmama” olumsuz işlemine karşı hiçbir yargı yerine başvurulamadığı için, bu konuda ilk ve son sözü söyleme yetkisi, TBMM’de çoğunluğu elinde bulunduran siyasal iktidarındır. Oysa, kamu görevlilerinde “dokunulmazlık” değil, “izin verme” söz konusudur. Yani kamu görevlilerinin soruşturulması ve yargılanması “izne” bağlıdır. Ancak, izin mercii, TBMM gibi son sözü söyleme yetkisine sahip değildir. Verilen karar yargı denetimine bağlıdır. Kamu görevlisinin soruşturulup soruşturulmaması, yargılanıp yargılanmaması konusunda son sözü yargı söyler.
Gerçekten, anayasanın 129. maddesinde, “Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır” denilmektedir. Madde kuralından da anlaşılacağı gibi, kamu görevlilerinin soruşturulup yargılanması yetkili “idari merciin” iznine bağlıdır. Kamu görevlilerine ilişkin yasalarda, hangi kamu görevlisine hangi merciin izin vereceği düzenlenmiştir.
İzni verecek olan “idari merci” olduğu için, “izin vermeme” işlemi “olumsuz bir idari işlem” olarak idari yargı denetimine bağlıdır. Bunun uygulamada pek çok örneğini görmek olanaklıdır. Güncel olması yönünden anımsatmak gerekirse, Adalet Bakanı’nın İstanbul cumhuriyet savcıları için soruşturma izni vermemesi, idari yargı tarafından denetlenmiş ve iptal edilerek savcıların soruşturulmasının yolu açılmıştır.
Görüldüğü gibi, kamu görevlileri için mutlak bir dokunulmazlık söz konusu değildir. “İzin” kurumu da yetkinin siyasetçide (bakanda), sorumluluğun ise kamu görevlisinde olduğu gözetilerek bir dengeleme öğesi olarak öngörülmüştür.
Ancak, ne yazık ki, izin verip vermeme, uygulamada doğru ve hukuksal değil, ödüllendirme ya da cezalandırmanın yolu olarak kullanılmaktadır. Siyasal iktidarın vücut dilinden anlayan ve verilen buyrukları gözü kapalı yerine getiren kamu görevlileri soruşturmalarına ve yargılanmalarına izin verilmeyerek kollanmakta, ödüllendirilmekte; tersine, görevini anayasa ve yasalar bağlamında yapmaya çalışanlar, düzmece raporlar sonucu soruşturma ve yargılanmalarına hemen izin verilerek cezalandırılmaktadır. Son söz olarak belirtmek gerekir ki, milletvekillerinin dokunulmazlıkları ile kamu görevlilerinin izin verme durumunu karşılaştırmak doğru ve hukuksal değildir. Ayrıca, anayasa değişiklik paketini hazırlayan siyasal iktidar, milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması konusunda eğer samimi olsa idi, anayasanın 129. maddesini de pakete koyar ve kamu görevlilerinin yargılanmasını izne bağlı olmaktan çıkarırdı. Ne var ki, salt milletvekillerinin dokunulmazlığının bahanesi kaybedilmesin diye bu yola gidilmemiştir.
Anayasa değişiklik paketine reform diyenlerin bu konuyu da gözden kaçırmamaları gerekir.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!