'Kendini, kendine kanıtlamak için' yazılan dev yapıt
Tahsin Yücel o devasa başyapıtı Yalan'dan sonra Kumru ile Kumru, Gökdelen, Golyan Devrimi gibi kurgusal kitaplarını bizlerle buluştursa da Yalan'dan aldığımız tada yakın bir diğer kitapla, Sonuncu'yla yeniden karşımızda.
Bu yeni romanında Tahsin Yücel, hayatını tek bir kitap yazmaya adayan, yazdığıyla da insanoğlunun serüvenini anlatmaya çalışan, yalnız kendinin yazabileceği, koca bir çınar gibi, göğe doğru gelişen, böylece yaşamın tam odağına yerleşen bir kitap hayaline koyulan Selami Harici'nin hikayesini anlatıyor. Büyük dedesi Osmanlı'nın son hariciyecilerinden olan, soyadını da buradan alan, varlıklı, Kandilli'de pek çok arsa ve köşkleri olan bir yalnız adam Selami Harici. Felsefe eğitimi görmüş, Fransa'da Sorbonne Üniversitesi'nde doktorasını yapıp Türkiye'ye dönüşünde evlenip çoluk çocuğa karışınca, üniversitedeki usuna gelen hayalini, kitabını yazmaya koyulur. Kırk yılı aşkın süre boyunca evdeki odasına kapanır. Hayattaki tüm sosyal faaliyetlerini sonlandırıp, tek amacı olan, hayatının yapıtını ortaya koymaya çalışır. Bitirdiğinde de ortaya yirmi dört bin yedi yüz on sekiz sayfalık bir yapıtla karşımıza çıkar. Bize de ailenin üç nesli gözünden kitabın yazılış serüveni anlatılır. Bu serüvenlere tanık olurken, Tahsin Yücel'in o nefis ironik diliyle, absürditeye varan kurgusal yapısıyla gene bizi gerçek bir edebi eserin içinde yolculuğa çıktığımızın ayırdına varırız. Yücel'le son yapıtı, Sonuncu'yu konuştuk.
-Yeni romanınızın adı Sonuncu. Endişelendik ilk elden bu adı duyunca. Tahsin Yücel son romanını mı yazdı bize diye' Yok değil mi böyle bir niyetiniz?
- Yok tabii. Belki bir roman daha yazar, onun da adını İlk koyarım! Sonuncu tabii ki romanın konusundan hareketle ortaya çıkan bir ad.
- Sonuncu nasıl ortaya çıktı peki?
- Başlangıçta bir öykü olarak düşünmüştüm. Yani, kitap yazmak isteyen ama bir türlü bitiremeyen bir kişinin öyküsü olsun istiyordum. Çoğu kez böyle oluyor. Bakıyorsunuz, arkasından çeşitli oluntular ekleniyor ilk düşündüğünüze, bakıyorsunuz ki bir öykü olarak kalmayacak. Sonuncu için de öyle bir durum oldu. Yavaş yavaş bir romana dönüştü. Böyle diyorum ya, yazmaya başladığımda o artık bir romandı.
'Romanlarıma kendimi dahil etmem'
- Bir yazarın kitap yazma ve bu süreçte onun olagelen sancılarını anlatıyorsunuz bu kez. Sanki sizden oldukça beslenmiş bir hali var romanın' Kahraman Selami Harici, Fransa'da doktorasını yapıyor, geliyor burada Fransız Hocalara asistanlık yapıyor'
- Öykülerimde kimi zaman, gören/ bakan/ gözleyen biri olarak kullansam da kendimi, romanlarıma kolay kolay dahil etmem.
- Sonuncu adına romanda birebir hiçbir göndermeniz, imanız yok, neden?
- Şöyle bir şey var, Sonuncu'yu çağrıştıracak: Romandaki kitabın yazarı, yani Selami Harici başlangıçta çok özgün, hiç söylenmemiş şeyleri dile getiren bir kitap yazmak istiyor. Yazacağı da yarı roman, yarı felsefe, türü de belirlenmemiş, ama böyle bir kitap yazma amacı var. Yurtdışında, Paris'te felsefe okuyor, doktora yapıyor' Bu alanda birçok meslek seçebilecekken, hep kitabını düşündüğü için, herhangi bir iş yapmıyor. Az önce de sözünü ettiğim gibi, çok özgün bir kitap yazma isteği roman boyunca da sürekli vurgulanıyor. Ama belki pek çok yazarın da yazgısıdır bu, bir türlü istediği o özgün dediğimiz izleklere, konulara ulaşamıyor. Sonunda da başkalarının söyledikleri, belki de onların yapıtları içinde özgün bulduğu birtakım parçalardan derlediği bir kitap ortaya çıkarıyor. Kimlerden parçalar aldığını da biz roman boyunca tam olarak da öğrenemiyoruz.
- Kahramanız Selami Harici yazdığı yapıtı noktalama işaretlerine ve büyük-küçük harf kuralına uymadan yazıyor. Bunu da kasıtlı yapıyor olsa gerek?
- Evet, büyük harfi yalnız kitabın başında, noktayı da yalnızda kitabın sonunda buluyoruz. Dolayısıyla anlıyoruz ki yazarın düşüncesi tam bir bütün ve parçalara ayrılmayan bir bütün. Bu bir aldanış büyük bir olasılıkla. Bu konuda pek bir ayrıntıya girmiyoruz.
- Harici'nin yazdığı dev yapıtı yakınındakiler dahil kimse okumuyor! Neden?
- Bir kendisi, bir de eşi, ona da Selami Bey arada sırada kendisi okuyor. Bir de Selami Bey'in kitabı başkalarından parçalar alınarak oluşturulmuş olsa da, bütün bir yaşamın dökümü. Selami Bey öldükten sonra da çevredekiler tarafından yalnız ve yalnız bir nesne olarak ilgi uyandırıyor.
- Selami Harici diğerlerinden farklı, özgün bir yapıt ortaya koymaya çalışıyor belki ama, bakıyoruz, yirmi dört bin yedi yüz on sekiz bin sayfalık bir çalışma koyuyor ortaya. İroni yapıyorsunuz siz bir taraftan da burada aslında, öyle değil mi? Ya da yazarın (Sadece Selami Harici değil tabii) deli olma haliyle bir bağ mı kuruyorsunuz?
- Bu konuda aslında çok da ayrıntıya girmek istemedim romanda. Çünkü görüyoruz ki, Selami Harici normal bir insan değil! Ama bir de okuyan, okuduğunu anlayan, güzeli çirkini ayırt edebilen biri. Ama böyle bir tutkusu var. Ben de Selami Bey'in tutkusunu sergilemeye çalıştım. Bunlardan sonuçlar çıkarmadım.
- Demek istediğim, böylesine dev bir yapıt ortaya koymaya çalışan birinin ya da yazarların deliliğe yakın bir karaktere sahip olabileceğini mi gözler önüne serdiniz? Gerek bir yazarın, metne gösterdiği ilgiyle ailesine gösterdiği ilgi arasındaki kıskançlık derecesine varan ayrımını mı bizlerle paylaştınız?
- Bu türden mesajlar verme kaygım olmadı açıkçası ama tabii bu türden çıkarımlar da yapılabilir hiç kuşkusuz.
- Örneğin, Selami Bey'in eşi Zarife Harici'ye baktığımızda, sizin eşinizle olan yazar-eş ilişkisini gözler önüne getirmek mümkün. Hatta bana geçmiş sohbetlerimizde söylediğiniz, 'Bir gün ölürsem, eşim beni ensemden tanıyacak' tümcesi romanın bir yerinde de karşımıza çıkıyor'
- Buradaki küçük bir benzerlik. Benim durumum daha değişik. Küçük bir çalışma odam var. Girdiğinde, ensemle karşı karşıya! Selami Harici'ninki Boğaz'a egemen bir yerde geniş bir oda. Ama o da masasının başında. Benim yüzüm pencereye, dışarıya dönük. Selami Bey, kararlı bir biçimde çalışmaya oturduğunda, her sabah kravatını takıp, en güzel elbiselerini giyerek masasının başına oturduğu zaman masayı duvara doğru çeviriyor.
- Az önce sözünü ettim, bu romanda bir de yazarın aile hayatını çok güzel irdeliyorsunuz'
- Selami Bey, hayatını yazdığı yapıta verince, ailedeki herkes kendi hayatlarını kendi dünyalarında yaşamaya başlıyorlar. Babalarıyla olan ilişkileri yok denecek kadar azalıyor. Selami Bey, kitabını bitirdiğinde dahi, bu iletişimsizlikten dolayı belki de kimse ilgilenmiyor. Durumları oldukça iyi. Buna rağmen sürekli eleştiriyorlar. Geçen yıllar sonucunda kısmen de olsa ilgi gösteriyorlar, o da az önce sözünü ettiğimiz, biçimsel anlamda, eserin boyutlarıyla, devasalığıyla ilgileniyorlar. İçeriğine dair kimsenin bir merakı olmuyor.
- Sizin de torununuzla aranız çok iyi. Romanda da Selami Harici'nin torunu Lami, yıllar sonra dedesinin yapıtı için aile içinde düşünsel anlamda en yoğun uğraşı gösteriyor. Yirmi dört bin yedi yüz on sekiz sayfalık kitabı incelemeye, sonuna kadar okumaya niyetleniyor'
- Biçim olarak Selami Bey'in yazarlığı üç ayrı kişinin gözünden anlatılıyor. Birincisi eşi. Selami Bey'in kırk yılı aşan kitap yazma serüvenini eşi Zarife Hanım'ın gözünden, geniş bir bakış açısıyla ama fazla da yapıtın içine girmeden okuyoruz. İkincisi, yazarın üç oğlundan en küçüğü, Müşfik'in gözlemlerine tanık oluyoruz. Son olarak da, kitap üzerine kendisini hiç tanımamış olan bir torununun yazdıkları' Ama genelde sözünü ettiğimiz gibi kitap sürekli nesne olarak karşımıza çıkıyor.
'Küçücük bir şeyden yola çıkıp, büyük bir yapıt oluşturabilirsiniz'
- Selami Bey'in yazdığı kitabın adı da bir hayli ilginç! Serencam adı nereden doğdu?
- Serencam bir tür serüven. Selami Bey de belirli bir dönemin insanı olduğu için, eski bir sözcüğü kitabına ad olarak seçiyor, yaşamsal ve düşünsel olarak kitabını bir tür serüven olarak görüyor.
-'Zengin olmasam Serencam'ı çoktan bitirmiş olurdum' diyor Selami Harici. Ama bir taraftan da zengin olması, Selami Bey'i pek de fazla etkilemiyor. Otuzundan sonra oturup, hayatının tek ve sonuncu kitabını yazmaya koyuluyor...
- Bu durum Selami Bey zengin olmasa iki şekilde yorumlanabilir belki. Birincisi, zengin olmasaydım daha çok yaşamın içinde olur, çalışırdım. Yaşardım, görürdüm şeklinde olabilir. İkincisi de daha çalışkan olur, kendimi yapıtıma tam olarak verirdim gibi bir anlamda söylüyor kuşkusuz.
- Oğulları sürekli olarak babalarını kapitalist olarak suçluyorlar. Bu da kitabın ilginç yanlarından biri. Serencam'daki alıntılardan birinin de Marks'ın Das Kapital'inden olduğunu fark ediyoruz'
- Bu durum, yaşamda da yapıtlarda da çok rastladığımız bir şey, babaların eleştirilmesi. Selami Bey'in hiç değilse bir kitap yazma tutkusu var. Yetenekli ya da değil, o ayrı bir sorun ama çocukları hiçbir şey yapmıyor uzun zaman. Özellikle de büyük oğul sürekli para yiyor. Bir diğerinin resim yapma tutkusu oluyor. Ama hiçbiri babaları gibi değil, hepsi yüzeysel.
- Selami Bey, pek çok Fransızca metinden parçaları çeviriyor, sonra da onları yorumlayıp kendi yapıtına aktarıyor. Bu durumu romanda yer yer intihalle de karşılaştırıyor düşünsel düzlemde. Siz de geçmişte bu türden bir çalışma yapmıştınız, özellikle Orhan Pamuk metinleri üzerinden. Böyle bir derdiniz oldu mu? Ya da Selami Harici üzerinden eleştirel bir tavır sergilemek istediniz mi?
- Hayır. Şu var: Kitabın sonunda da ortaya çıkıyor, bazı metinleri bazı parçalardan alındığı belli oluyor. Okur anlayacak ki, kitabın hemen hemen hepsini diğer bazı metinlerden alarak oluşturmuş. Karıştırıp birleştirmiş. Daha önceleri başkalarınca söylenmiş sözlerden oluşturulmuş bir kitap Serencam.
- Ama sürekli olarak romanda, intihal kavramı üzerinde sözler söyleniyor'
- Böyle genel bir durumu eleştirme gayesinde olmadım. Zaten bildiğimiz kadarıyla, bu ölçüde kimse parçalar almıyor yapıtlarına!
- Yirmi dört bin yedi yüz on sekiz bin sayfa olduğunu vurgulayalım bir kez daha!..
- Evet. Dediğim gibi, eleştirelim desek de bir örneği olması gerekir. Genellikle başkalarından yararlanma, başkalarının söylemlerine yeni biçimler vermek her dönemde, her çevrede biraz vardır.
- Önce bir konu, bir hikâye gelir kitap yazmaya koyulan birinin us'una öyle değil mi? Selami Bey'in durumu neden farklı bu bağlamda?
- Kafasında başlangıçta da tam bir konusu yok. Şunu yazacağım diye bir derdi olmuyor.
- Yazı amaç yani, bir araç değil'
- Evet. Karısıyla konuşurken de, en basit şeylerden de bir kitap yazılabilir, diyor. Küçücük bir şeyden yola çıkarsınız, büyük bir yapıt oluşturabilirsiniz.
-Yani bunu kanıtlamak bütün derdi?
-Evet, tutarlı, iyi bir yapıt yazabileceğine inanıyor.
- Peki, bu kitap sizin yazdığınız bir yapıt sonuçta. Selami Bey neden böyle bir kitap yazma ihtiyacı duyuyor? Onun hayatında hangi boşluğa tekabül ediyor?
- Bir kitap yazmak istiyor. Kafasında da bir şey belirlememiş.
- Hayata bir iz bırakma ihtiyacı mı duyuyor?
- Çok çeşitli nedenleri olabilir. Kimi ünlü olmak isteyebilir. Selami Bey'in böyle bir isteği yok. Tek derdi, kitabını yazıp, bir nüsha olarak bastırmak istiyor. Bir ev parası harcıyor. Bir taraftan da yalnız bir adam Selami. Eşiyle iyi anlaşıyor ama onun dışında yalnız. Çocuklarıyla anlaşamıyor. Bir de pek çok insanınki gibi Selami Bey'in de bir rüyası var. O da yazdığı kitabı sadece kendine, belki de yalnızlığına ortak olma niyetiyle bastırıyor. Belki de her şeyden önce kendini, kendine kanıtlamak için öncelikle bu kitabı yazıyor.
erdemoztopgmail.com
Sonuncu/ Tahsin Yücel/ Can Yayınları/ 342 s.
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Sette kavga çıkmıştı: Siyah Kalp dizisinde flaş ayrılık