Köy Enstitüleri
Eğitim tarihimizin yüz akı Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940’ta kurulmuştu. Köylümüzü ezgin bir toplum olmaktan kurtarmak için; dişle, tırnakla, emekle ve kitapla uygulanan bir eğitim ışığıydı. Köy Enstitüleri’nde, asırlardır, yanlışları doğruymuş gibi sunan bilgilerin yerine; bağımsız, üretken ve yaratıcı bilgi kullanıldı. Cumhuriyetimizin kuruluşu sonrası eğitimsizliği gidermek için kaçınılmaz bir değişimdi.
Köy gerçeğini gün yüzüne çıkaran köy romanlarını Köy Enstitülü yazarlar yazdı. Köylü çocukları, köy sınırından dünyaya açılmayı bu eğitim ışığıyla sağladılar. Köy Enstitüleri köy kızlarının birer gelecek umuduydu. Birer Cumhuriyet ışığı olarak on yıllık süreçte on yedi bin eğitimci yetiştirildi.
Köy Enstitüleri, köy çocuklarına yalnız “abc” öğreten kurumlar değildi. Sevgiyi, barışı, demokrasiyi, insan haklarını, yaşama sevincini iş eğitimiyle birlikte öğreten birer eğitim kurumuydu. Köy Enstitüleri, eğitim tarihimizin yarım kalan bir mucizesi olarak bugünün eğitimiyle yüzleşmelidir. Bu kurumların niteliği, niceliği sorgulanmalı, çok amaçlı ve yetenek geliştirici eğitimine uzun soluklu yolculuk yapılmalıdır.
Eğitim tarihimizin bu onurlu aydınlığı söndürülmemeliydi. O yıllarda ülkemizin içinde bulunduğu karanlık döngüden kurtulmak için yakılan eğitim ışığını söndürmek için peşine düşüldü. Üstüne atılı suçların hepsi de sığ, dayanıksız, tutarsız ve amaçlıydı. Temeli; düşünce, deney, akıl ve bilime dayalı kurulan Köy Enstitüleri geleceğimizin bir umuduydu. Enstitülü öğretmenler, aklı özgürce kullanan, gerçekçi (rasyonel) düşüncelerle donanımlı yetiştirilerek yol alıyorlardı. Bu okullar, gerçek hayatın işlevini öğretim aracı olarak kullanacak köy öğretmenlerini yetiştiriyorlardı. “Yaparak, yaşayarak, üreterek”... Eğitim Köy Enstitüleri’nin vazgeçilmez bir olgusuydu. Köy Enstitüleri yaşatılsaydı ulusumuzun makus (kötü) talihi yenilecek ve aydınlığa çıkılacaktı.
Köy Enstitüleri kapatılmasaydı: Temel ilke akıl ve bilim olacaktı. Eğitim üretken yapıya dönüşecek, güncelleşecek ve öğrenci merkezli olacaktı. Öğrenciler araştırma, inceleme ve sorgulamaya dönük eğitileceklerdi. Nitelikli insan sayısı artacaktı. Kitap okuyan bir toplum olunacaktı. Büyük kentlerdeki gecekondulaşma olmayacaktı. Kütüphane, tiyatro ve sosyal değerler önde tutulacak, sanat, aydınlanmanın bir parçası olacaktı. Toplum bilinçlenecekti. Yazık oldu. Eğitim ışığı kapatılan Köy Enstitüleri’yle birlikte, yarım kalan mucize de tüketildi. İsmail Hakkı Tonguç’un ve Hasan Âli Yücel’in kemikleri sızlıyordur. Onlar bir mucize yarattılar. Işıklar içinde olsunlar. “Dik yolları denediler, / Her güçlüğü yendiler, / Ama kapanışı önleyemediler”. Bugün, yine karanlıklar aydınlığa egemen olmakta. Irmaklar ters akmakta, korku, suskunluk ve baskı karanlığın anahtarı olmaktadır..İ. Gürşen KAFKAS Köy Enstitülü Eğitimci - Yazar
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke