Kozmetik dünyası kadınların emrinde

Ne yazık ki “yaşlanmayı önlemek” şu andaki bilimsel gelişme düzeyi ile imkânsız. Bu nedenle “anti-aging” kelimesini sağlıklı yaşlanmak ve yaşlılıkta sağlıklı olmak için yapılması gerekenler olarak anlamak yerinde olacaktır. Yaş ilerledikçe insan vücudunda hormonlar azalır ve serbest radikaller denilen vücuda zararlı birtakım maddeler oluşur. Hareketsiz yaşam, sigara, stres, çevre kirliliği ve kötü beslenme de yaşlanmayı sağlıksız yapan dış etkenler. Kuşkusuz öncelikle bizim bu dış etkenlerden uzak durmamız önemli. Bunun yanında uzmanlar anti-aging uygulamalarla cilt dokusunu ve bağlayıcı hücreleri yenileyerek, hormonal dengesizlikleri düzenleyerek yaşlanma sonucu oluşabilecek bozukluklara karşı erkenden önlem alınabileceğini söylüyor.

Anti-aging uygulamalarda önemli bir yer tutan cilt dokusunu ve bağlayıcı hücreleri yenilemek konusunda uzman ürünler sunan Bioeffect’in Türkiye Eğitim Müdürü Ayşe Koç’la konuştuk.

- Firmanızın anti-aging cilt bakım ürünü hakkında bilgi verebilir misiniz?

- Bioeffect™ moleküler biyolojideki son gelişmeleri temel alan devrim niteliğinde yeni bir cilt bakım ürünü. Cildin doğal yenilenmesini destekleyen bir hücresel etkinleştirici olan EGF (Epidermal Growth Faktör) içeriyor. Ciltteki gözle görülen ince çizgilenmeler ve kırışıkları düzeltiyor, cilde dolgun ve pürüzsüz bir görünüm vererek ışıltılı ve genç görüntüsünü geri kazandırıyor.

- Bu ürünün diğer anti-aging cilt bakım ürünlerinden farkı nedir?

- 1986 yılı Nobel Tıp ödülü, büyüme faktörleri ile ilgili araştırmaları dolayısı ile Stanley Cohen ve Rita Levi-Montalcini’ye verilmiş. Bu büyüme faktörlerinden çok önemli bir tanesi de insan derisinde doğal olarak bulunan Epidermal Growth Factor yani Epidermal Büyüme Faktörü’dür. Kısaltılmış ismi ile EGF adı verilen bu protein, deride elastin ve kolajen oluşumunu artıran bir hücresel etkinleştirici ve hücrenin yenilenmesini sağlıyor. İnsanlarda yaş ilerledikçe EGF üretimi azalıyor ve bu durum deri üzerinde kırışıklık ve çizgilerin oluşarak parlaklığın azalmasına neden olur. Bu keşfi takiben bilim adamları hızla bakteri ve hayvan dokularından EGF üretmeye başladılar. Ancak bu geleneksel yöntemlerle üretim hem eşdeğer miktardaki altın ve elmas değerinden bile daha pahalı oluyordu hem de üretilen serum içindeki bakteri endotoksinleri ile hayvan hücresi bulaşması serumlara gerekli etkinlik ve stabiliteyi sağlamıyordu. 2010 yılında, İzlanda’daki araştırmacılar 10 yıllık bir araştırmanın sonunda EGF’yi dünyada ilk ve tek olarak patentli bir teknoloji ile arpa tohumunda (bitkisel) üretmeyi başardılar. Bu EGF hem daha yoğun hem de daha stabil. Volkanik süngertaşları içinde jeotermal enerji ile ısıtılan bir ortamda, doğal kaynak suları ile kutup güneşi altında büyütülen arpa filizleri bu konuda yeşil üretimin öncüsü niteliğindedir. İşte bizim ürünümüzü eşsiz yapan sadece saf EGF içermesidir. Amerikan Dermatoloji Akademisi Başkanı Prof. Dr. Ronald Moy ürünü hastalarında denedikten sonra “30 yıllık meslek hayatımda gördüğüm en mükemmel sonuçlar” şeklinde tanımlamakta ve “Bioeffect EGF Serum geleceğin serumu” kelimelerini kullanmaktadır.

- Ürün dünyada ve ülkemizde ne zaman kullanıma sunuldu ve nasıl kullanılmasını öneriyorsunuz?

- On yıllık geliştirme süreci sonunda dünyada ilk defa 2011 yılında piyasaya verilen serum, şu anda İngiltere, Almanya, Fransa, ABD, İsviçre, İspanya, İtalya, Avustralya dahil birçok ülkede pazarda. Bu yıl mayıs ayı başından itibaren de Türkiye’de seçkin eczanelerde satışa sunuldu. Serum akşam yatmadan önce temiz ve kurulanmış cilde 2-4 damla şeklinde uygulanmakta ve öncesi ya da sonrası başka bir kreme ihtiyaç bırakmamaktadır. Serumdaki protein çok hassas olduğu ve diğer kimyasal maddelerden etkilendiği için kesinlikle diğer krem-makyaj temizleyicileri vs. ile birlikte kullanılmamalıdır. 15 ml’lik serum kullanıma bağlı olarak iki-üç aylık gereksinimi karşılamaktadır.