"Kriz masasını ilk kez savcılıkta duydum"
28 Şubat Soruşturması çerçevesinde tutuklanan dönemin Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Fevzi Türkeri, nöbetçi mahkeme hakimliğinde verdiği ifadede, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini belirtti.
Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'nin yürüttüğü 28 Şubat Soruşturması kapsamında tutuklanan ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan zanlılar, nöbetçi Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde verdikleri ifadede, suçlamaları reddetti. "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren devirmek, hükümetin görevlerini kısmen veya tamamen engellemek, engellemeye teşebbüs etmek, darbeye teşebbüs etmek" suçlarından haklarında soruşturma açılan zanlıların, Ankara Adliyesi'nde dün gün boyunca devam eden savcılık sorguları ve mahkemedeki ifadeleri yaklaşık 14 saat sürdü. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimliği'ne çıkarılan zanlılardan eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Fevzi Türkeri, emekli Korgeneral Yıldırım Türker, Tuğgeneral Lokman Ekinci, Tuğgeneral İsmail Hakkı Önder, Albay Yahya Kemal Yakışkan, Albay Mustafa Köseoğlu, Albay Mehmet Haşimoğlu ve Astsubay Adem Demir hakkında "kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, şüphelilerin tanıklar üzerinde baskı oluşturmaları ve delil karartma ihtimallerinin bulunması ve adli kontrol kararı verilmesinin yetersiz kalacak olması" nedeniyle tutuklanmalarına karar verildi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimliği, savcıların tutuklanmalarını talep ettiği zanlılardan, emekli Albay Mehmet Aygüner ve emekli Astsubay Şeref Kavalalı'nın, 'mevcut delil durumunu' dikkate alınarak, serbest bırakılmalarına karar verildi. Tutuklanma talebine karşı zanlıların avukatlarının Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ne 7 gün içinde itiraz hakkı bulunuyor. 28 Şubat Soruşturması kapsamında tutuklanan ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan zanlılar, nöbetçi Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde verdikleri ifadede, suçlamaları reddetti.
Emekli Orgeneral Türkeri, mahkemede verdiği ifade de üzerine atılı suçlamaları kabul etmeyerek, suç tarihinde Genelkurmay Başkanlığı İstihbarata Karşı Koyma ve Güvenlik Daire Başkanlığı'nda Tümgeneral rütbesiyle görev yaptığını belirtti. Batı Çalışma Grubu Hareket Başkanlığı'nın (BÇG) kendisinin çalıştığı birim ile ilgisinin bulunmadığını ifade eden Türkeri, savcılık sorgusu sırasında gösterilen BÇG'nin kurulmasıyla ilgili emir ve konsept konusunda kendisinin hiç bir ilgisinin bulanmadığını ve söz konusu belgeleri ilk defa savcılıkta gördüğünü savundu. "Kriz masası kuruldu mu?" sorusu ile ilk defa savcılıkta karşılaştığını söz konusu kriz masası konusunda bilgisinin olmadığını ve burada görev yapmadığını ifade eden Türkeri, "Sadece böyle bir çalışma grubunun kurulduğunu duydum. Genelkurmay Başkanlığı tarafından verilen emir gereğince daire başkanlığımızdan da temsilci gönderildiğini hatırlıyorum" dedi. BÇG'ye Genelkurmay Başkanlığı'ndaki tüm daire başkanlıklarından bir temsilci gönderildiğini ifadelerine ekleyen Türkeri, kendisinin görev yaptığı daire başkanlığında bir istihbarat toplama merkezi bulunmadığını kaydetti. Görev yaptığı birime Emniyet'ten, jandarma Genel Komutanlığı'ndan, MİT'ten ve askeri birliklerden bilgiler geldiğini vurgulayan Türkeri, ifadesinde şu değerlendirmede bulundu:
"Biz sadece bu bilgilerle bir tehdit değerlendirmesi yaparız. Suçlamaların esasını BÇG'in faaliyetleri oluşturmaktadır. Bizim bu grupla hiçbir ilgimiz yoktur. Ayrıca askeri personelin fişlenmesi gibi bir durum hiç bir şekilde söz konusu değildir. İrticaiyi faaliyetlere karışmış ya da başka faaliyetlere bulaşmış personel ile ilgili olarak bulunduğu birlikte inceleme başlatır ve durumu daha sonra üst birliklerde incelenerek Genelkurmay Başkanlığı'na bildirilir. En son olarak da Askeri Şura tarafından hakkında bir karar verilir. Bu uygulama 28 Şubat süreci olarak adlandırılan dönemden önce ve sonra da rutin olarak yapılmıştır. Ben meslek hayatım boyunca hiçbir şekilde hükümeti devirme yada darbe gibi bir girişim içinde olmadım. BÇG denen grupta zaten aleni olarak görev yapıyordu. Böyle bir faaliyetin gizlenmesi de zaten mümkün değildir. Ben 71 yaşındayım çok önemli görevlerde bulundum."
Türkeri'nin avukatı Aykanat Kaçmaz da savcılıkta kendilerine BÇG'yle ilgili, ilgisiz yüzlerce belge gösterildiğini ifade ederek, bu belgelerden bazılarının tarihsiz olduğunu kaydetti. Kaçmaz, "Bu belgeler 28 Şubat öncesine ve çok daha sonrasına ait olabilirler. Aşırı dinci, TSK içerisinde hiyerarşik yapıyı bozabilecek akımlarla ilgili çeşitli sunum, yazı veya çalışmalar BÇG ile ilgili değildir" dedi. Müvekkiline gösterilen belgelerden 3 tanesinde imzasının bulunduğunu kaydeden Kaçmaz, "Bunlardan bir tanesi 1 Nolu DGM'ye yazılan yazı, geri kalanı mesajdı ve BÇG ile ilgili değildi. İstihbarat Başkanlığı'nda BÇG dışında bir çok çalışma, yıkıcı bölücü akımlar da dahil olmak üzere yapılmıştır. İKK Koruyucu Güvenlik ve İşbirliği isimli o dönemde de yürürlükte olan bir yönerge gereği bu faaliyetler zaten İstihbarat Başkanlığı açısından zorunluluktur. Türkiye'de yaşınmış darbelerin özünde ve tamamında cebir unsuru bir şekilde vardır. Hükümet görevlilerini gözaltına almak, sokağa çıkma yasağı, sıkıyönetim ilanı, Meclisin talili gibi. 28 Şubat sürecinde suçun unsurlarında 'cebir' ve 'şiddet' bulunmamaktadır. Bu nedenle adı 'post modern darbe'dir. Kanunlarımıza göre de cebir ve şiddet kullanılmadan darbe yapılmasına dair bir suç da yoktur" dedi.
Emekli Korgeneral Yıldırım Türker ise hakimlik sorgusunda, suç tarihinde Genelkurmay Başkanlığı Personel Başkanı olarak görev yaptığını belirterek, suçlamaları reddetti. BÇG ile herhangi bir ilgilerinin bulunmadığını ifade eden Türker, BÇG'nın Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde kurulan bir kurum olduğunu bildiğini aktardı. Grubun faaliyetleri konusunda bir bilgisinin olmadığını sözlerine ekleyen Türker, "Genelkurmay 2. Başkanlığı tarafından Personel Başkanlığı'ndan da bir personelin BÇG'de görevlendirilmesinin istendiği şeklinde bir belge savcılıkta bana gösterildi. 2. Başkanlık tarafından emir verildiği için böyle bir görevlendirilmeyi yapmışızdır. Ancak kimi görevlendirdiğimizi hatırlamıyorum. BÇG'nin de rutin bir karargah faaliyetlerinden ibaret olduğunu düşünüyorum" diye konuştu.
"BÇG'ye ilişkin belgeleri ilk defa savcılıkta gördüm"
1996-1998 tarihleri arasında Genelkurmay Başkanlığı istihbarat Başkanlığı'nda Binbaşı rütbesiyle Proje Subayı olarak görev yaptığını belirten Tuğgeneral İsmail Hakkı Önder ise 1998 yılının 2 ya da 3. ayından sonra 6 ay süreyle TSK Akademisinde görev yaptığını kaydetti. BÇG'ye ilişkin belgeleri ilk defa savcılıkta gördüğünü sözlerine ekleyen Önder, BÇG'nda görevlendirilmek üzere personel istenmediğini, "BÇG'yi sadece basından ya da etraftan duydum daha sorgusu o dönemlerde kulağıma çalındı ama faaliyet alanı ve yapılanması hakkında herhangi bir bilgim yoktur" dedi.
BÇG'ye giriş kartım yok
Tuğgeneral Lokman Ekinci de Ankara Nöbetçi 11 Ağır Ceza Mahkemesi Hakimliğinde verdiği ifadesinde, savcılıktan kendisine yöneltilen sorulara göre, BÇG'nın bulunduğu yere giriş için ayrı bir kart hazırlanmış gibi bir izlenim oluştuğunu belirterek, söz konusu kartı görmediğini, kendisine de verilmediğini kaydetti. Savcılık tarafından kendisine gösterilen belgeleri daha önce görmediğinin altını çizen Ekinci, BÇG ile ilgisinin bulunmadığına dikkat çekti.
"Listeyi ilk kez savcılıkta gördüm"
Albay Mehmet Haşimoğlu, 1996-1998 yıllarında Genelkurmay Harekat Başkanlığı İç Güvenlik Harekat Dairesi Harekat Şube Kara Harekat Subayı olarak görev yaptığını belirterek, görevinde özellikle iç güvenlik harekatlarını takip etmek ve ilgili makamları bilgilendirmek olduğunu kaydetti. Görevini 24 saat esasına göre yürütüldüğünün altını çizen Haşimoğlu, çalışma şartlarının yoğun olduğunu ve ek bir görev almasının mümkün olmadığını kaydetti. Kendisine BÇG'nda bir görev verilmediğini ifade eden Haşimoğlu, BÇG alanına girebilecek personel listesi şeklinde bir listeyi ilk kez savcılıkta gördüğünü, kendisine sadece görev yaptığı iç güvenlik harekat dairesine girebilmesi için bir kart verildiğini söyledi. Haşimoğlu, hakimlik sorgusunda savcılıkta verdiği ifade de dahili telefon numarası olarak gösterilen telefon numarasını söylemediğini vurguladı.
Albay Mustafa Köseoğlu suç tarihinde Ankara'da çok fazla görev yapmadığını, kendisine BÇG ile ilgili bir görev tebliğ edilmediğini, savcılıkta gösterilen BÇG alanına giriş yetkisi verilen personel listesinde adının ne şekilde geçtiğini bilmediğini ifade etti. Köseoğlu, BÇG listesine isminin, Genelkurmay Başkanlığı'ndaki değişik başkanlıklardan isim listesi istendiği için isteği dışında isminin verilmiş olabileceğini ancak kart verilmediğini sözlerine ekledi.
Albay Yahya Kemal Yakışkan da Ankara Nöbetçi 11 Ağır Ceza Mahkemesi Hakimliğinde verdiği ifadesinde, söz konusu yıllarda İç Güvenlik Harekat Dairesi Başkanlığında Otomatik Bilgi İşlem Subayı olarak görev yaptığının altını çizdi. Yakışan, savcılıkta kendisine gösterilen listede telefon numarasının görev yaptığı İç Güvenlik Harekat Dairesi'ndeki masasının üzerindeki telefonun numarası olduğunu kaydederek, "Çalıştığım birimde odalar değil de paravanlarla bölünmüş bölümler vardı. Benim çalıştığım bölümde bu şekilde idi. Benim Masamda bulunan telefon ile konuşulduğunda rahatlıkla yan taraflardan da duyulabiliyordu. Bana BÇG'nin çalışma şeması gösterilmiştir. Ancak bu şemada bilgi İşlem Subayı bulunmamaktadır. Ben daha önceden böyle bir şemayı kesinlikle görmemiştim" dedi.
Astsubay Adem Demir ise suç tarihlerde genç bir astsubay olduğunu belirterek şube içerisinde komutanlarına belge imzalatılması, şubedeki tamirat işleri gibi işlemlere baktığını belirterek, adının savcılıkta gösterilen listelere neden yazıldığını bilmediğini savundu. Ankara Nöbetçi 11. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimliği tarafından serbest bırakılan emekli Albay Mehmet Aygüner ile emekli Astsubay Şeref Kavalalı ise suçlamaları reddetti.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke