Kurumları Çökertmenin Bedeli

Kurumları Çökertmenin Bedeli
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 29.05.2012 - 06:24

Yıllar boyu herkesin tekrarladığı, “Ülkede sağlam iki kurum kaldı; Genelkurmay Başkanlığı (Türk Silahlı Kuvvetleri anlamında) ve Dışişleri Bakanlığı” ifadesi ne yazık ki doğruluğunu hızla yitirmektedir.

Yıllarca değeri, gücü ve etkisi dünya dış politika âleminde kabul ve takdir edilen Dışişleri Bakanlığı, kararlı ve bilinçli bir biçimde değiştirilmektedir.

2004 yılına kadar Bakanlıkta her göreve, hele üst makamlara “liyakat” ve “deneyim”i esas alan, Bakanlığın, dışarıdan müdahale edilemeyen iç mekanizmasının, başkalarına “gaddar” bile görünebilecek sürecinden ve süzgecinden geçilerek ulaşılabilirdi. Buna bir de Bakanlığın, yazılı olmayan “koridor sicili” eklenirdi. Görevlere böyle gelen diplomatlar, siyasi iktidarlara, yanlış düşündüklerini ve yaptıklarını söyleyebilirler, çoğu kez de onları doğruları yapmaya yönlendirebilirlerdi. İktidarlara, bakanlara “şükran borçları” yoktu.

AKP ile birlikte, “gençleştirme” gerekçesi ile “liyakat” ve “deneyim” kıstaslarını hiçe sayan -bunlar başarılı bir diplomatın olmazsa olmazlarıdır- atamalar süreci başlatıldı. Bu politikanın en vahim uygulamalarından birine, 2004 yılında, zamanın Dışişleri müsteşarı imza attı. Bir iki istisna dışında, Bakanlık, dolayısıyla dış politikanın oluşturulması ve yürütülmesi, yeterli bilgi ve deneyim birikimine sahip olmayan diplomatlara teslim edildi. Hazır olmadıkları görevlere getirilen bu diplomatlar siyasi iktidara şükran borcu duydular ve geleceklerini “bakanın iki dudağı arasında” gördüler. Doğruları bilebilecek durumda değillerdi, bilseler de söylemeyi uygun görmediler. Birçoğu yeterli deneyimi kazanacak zaman tanınsaydı aynı makamları layıkiyle doldurabilecek olan bu diplomatlara da kötülük edildi.

Diğer taraftan, Vatikan ile başlayan, Lefkoşa gibi kilit bir büyükelçilikle endişe verici hale gelen ve nihayet TİKA Başkanı, YÖK Başkanı gibi, ehil olmayan kişilerin büyükelçi olarak atanmasıyla devam eden süreç, Dışişleri Bakanlığı’nın ve meslekten diplomatların ileride sadece “sekretarya” olarak kurgulandığının çarpıcı bir kanıtıdır. Sayın Davutoğlu’nun, deneyimsizliği dışında, gerçeklerden ve gerçekçilikten uzak “iyi niyeti” de eklenince, dış politikada Türkiye’yi bugüne getiren vahim yanlışlar zinciri yaşanmaya, “cehenneme giden yolun taşları döşenmeye” başlandı.

Görevi ülke savunması olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, yüksek yetenek yanında ciddi deneyim ve liyakat gerektiren komuta kademesi, ayrıca insan yaşamına anında etki yapabilen kararlar almak durumundadır. “Sıfır sorun” diye yola çıkıp “her yerde, herkesle sırf sorun” başarısını(!) gösteren AKP’nin Türkiye’yi getirdiği yerde, Silahlı Kuvvetler’in, insan yaşamını doğrudan etkileyen bu niteliği, ciddi bir sorumluluktur. Komuta kademesinde yaşanan ve başka yöntemlerle gerçekleştirilse de Dışişleri Bakanlığı’ndakine benzer sonuca yol açan değişim, Uludere gibi yanlışları daha da kolaylaştırmaktadır. Kıyas yolu ile baktığımızda, ciddi bir uluslararası çatışma halinde bu zafiyet,Türkiye açısından vahim sonuçlar doğurabilecektir.

Kurumların çökertilmesine örnekler çoğatılabilir ama Uludere olayında adı, istihbaratı sağlayan kurum olarak da geçen Milli İstihbarat Teşkilatı’nın, KCK konusundaki işlevi ile gündeme gelen üst düzey yönetiminin, bu açıdan dikkat çektiğini belirtmekle yetinelim.

Sade vatandaşın her an gerek duyabileceği kurumlar olmaları nedeniyle devletlerin yaşamında çok özel yeri olan yargı ve Emniyet Genel Müdürlüğü konusunda yaşananlar ayrıca endişe vericidir. Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki değişikliği ise daha farklı amaçlarla da yapıldığı için, ayrı bir değerlendirmenin konusu olarak ele almak doğru olur.

Ehliyetsiz yöneticilerin eline bırakılan kurumların çökmesi, sonuçta bunu yapan siyasi iktidarı ciddi sıkıntıya sokar. Nitekim öyle de olmaktadır.
         


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon