Kutsal topraklara uzanan bir roman: Kudüs güvercinleri
Melih Esen Cengiz, “Kudüs'ün Güvercinleri”nde okurun dönemin havasını solumasını sağlıyor.
Birinci Dünya Savaşı'nın, insanlık için büyük yıkımlar getirmeye devam ettiği 1917'de, şartların git gide ağırlaştığı bir ortamda Osmanlı Devleti, Gazze ve Filistin cephelerinde şiddetli çarpışmalar sonucu ağır kayıplar verirken savunma hatları geriler. Kudüs de kuşatma altındadır. Çokdinli ve çokuluslu bir kentin birbiriyle uyum içinde yaşayan halkları sadece savaşın günlük hayatı çekilmez kılan zorluklarıyla değil, çocukları bile birbirine düşman yapan zalimliğiyle de yüzleşecek, kentte çatışmalar kızışacaktır. İşte Melih Esen Cengiz, “Kudüs'ün Güvercinleri”nde okurun dönemin havasını solumasını sağlıyor.
Kuş besleyenlerin daha insancıl, daha sevecen, daha sorumluluk sahibi, geleceği daha iyi gören olduğu söylenir. Kedi köpek gibi başka bir hayvan besleyenlerden daha içten olduklarına da inanılır. Kentleşme oranı arttıkça yüksek binalar yapıp da gökyüzünden uzaklaştıkça kuşçuluk da yiten güzellikler arasına girdi.
Buradan kentleşme, yaşanabilir bir çevre kalmaması, beton yığınları gibi hepimizin gündeminde olan konulara girmeyeceğim... Melih Esen Cengiz, 100 yıl öncesine, kutsal topraklara götürüyor bizi, Kudüs’ün Güvercinleri’yle...
SAVAŞ KOŞULLARI...
Birinci Dünya Savaşı yıllarıdır, Osmanlı İmparatorluğu yaşadığı küçülmeyi durdurmaya çalışmakta. Giderek tarihteki yerini almak, yani çökmek üzeredir. Kıtlık bir yandan, ekonomik güçlükler diğer yandan çözümsüzlüğü dayatmaktadır. Dar ama hareketli Kudüs sokaklarındaki yaşamı, esnaf arasındaki konuşmaları izliyoruz. Kudüs’ü korumakla yükümlü Mevki Komutanı Ferik İsmail Sururi Paşa, ne denli güçlük ve zorluk içinde olduklarının farkında, çözüm bulmak için gecesini gündüzüne katmaktadır. İki oğlu vardır, biz ağırlıklı birinin yaşamını, sevinç ve üzüntülerini okuyoruz. Büyük, tabii, büyük olduğu ve gençlik sorunlarıyla boğuştuğu için; yazar, bilindiği gibi ve hiç değişmediği için sadece durum saptaması yapıyor ve asıl kahramanı taşıtıyor. Çocuklar güvercin yetiştirmenin ve yarıştırmanın coşkusunda, tabii, çatışıyorlar da öyle ya evde ne konuşuluyorsa aralarına da taşınıyor ister istemez. Bir de kapılara atılan taşlar var, sürekli…
DİN VE MİLLİYETLER
Savaş yıllarıdır; değil keyif yapmak, yaşamak bile güçtür gerçekten. Bir anlamda, at izi it izine karışmıştır. Fransız Devrimiyle ortaya çıkan milliyetçilik, egemen olma hevesini körüklemiş, dolayımlı da olsa bir nifak sokulmuştur halklar arasına. Düne kadar iç içe yaşayanlar, birbirlerine düşman gözüyle bakmaktadır. Bu arada, Kudüs gibi tarihi ve kutsal bir şehrin yaşayanlarının inançları vardır... Müslümanlar da yaşıyor Kudüs’te, Hristiyanlar da, tabii Yahudiler gibi başka dine mensup insanlar da... Rus, Yunan, Ortodoks, Ermeni, Katolik ayrımlarının da belirleyici olduğunu söylemeliyiz.
CAHİL VE BİLİNÇLİLER ARASINDA
Bu, herkesin aynı düzeyde ve aynı açıdan baktığı anlamına gelmiyor. Cahil olanlar hurafeler eşliğinde pişmiş aşa su katma peşinde, biraz bilinçlilerse -biraz da kıskançlıkla- gerilimi artırıyor. Buluşulabilecek tek gerçek “biri gelse de bizi kurtarsa...” Çözüm bulmakla yükümlü olanlar çaresiz, ne diyeceğini bilemez durumda. Tek tek baktığımızda insanlar çok iyi. Dini inanışları, milliyetleri farklı olsa da esnaf yardımsever ve çözüm peşinde, ama bu “beş benzemez”i buluşturan koşullar alttan alta kazanı kaynatıyor. Gerilim hat safhada çünkü kimse yaşananlara dair hiçbir şey bilmiyor. Zaten çözümsüzlük düğümü romanın temel izleği. Yazar, bu düğümü okurun hem ortamı hem de koşulları tanıması için oluşturmuş. Yazarın istediği, okurun da sürece katılması ve aradan geçen 100 yıla rağmen benzer karmaşa yaşayan aynı coğrafyada çözüme daha gerçekçi öneriler sunmasını sağlamak.
ÇOCUKLARIN HASSASİYETİ
Kudüs’ün Güvercinleri, savaş koşullarının sürdüğü kutsal topraklarda yaşananlara, en masumların yani çocukların gözünden bakıyor. Orhan, yazarın da sık sık vurguladığı gibi Türklük bilinciyle yetiştirilen milliyetçi bir çocuk. Cesareti, aklı ve biraz da babasının komutan olmasından dolayı yirmiyi aşkın çocuğun buluştuğu Taşlar Meclisi’nin reisi. Çevresindeki Eleni, Garo, Nebil, İshak yakın arkadaşları... Adlarından da belli olacağı gibi her biri bir başka etnik kökenden, her biri bir başka dine mensup. Çocuk oldukları için dini sorumlulukları yok, milli hisleri de ama savaşta en erken büyüyenler çocuklar. “Dört yüzyıllık Türk egemenliği binlerce yıllık surlar kadar kavi kalacak ve İngilizleri, ataları Selçukluların Haçlılara yaptığı gibi geldikleri yere gönderebilecek miydi?” (s.100-101). Çocuklar emin, Türkler kendi kaderlerini kendileri belirleyecek. Acaba öyle mi olacak?
GERÇEK OLAYLARIN KURGULANMASI
Yirminci yüzyıl tarihiyle ilgilenen Melih Esen Cengiz, özellikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşı dönemlerini araştırmış. Çalışmalarını hem daha yaygın hem de daha anlaşılır olması için roman olarak kurgulamış. Romanda geçen tüm mekân ve olaylar gerçek, sadece kurgusu yazarın. Bu, hem olayları anlamamız hem de yorumlamamız için önemli bir veri. Çocuk naifliğinin savaş ve kıtlık koşullarında kocaman bir yelpaze gibi tüm hayatı kapladığını, yeni ve farklı bir bakışa ihtiyaç duyulduğunu, çocukların da birer birey olduğunun altını çizen yazar; okuru, bugün içinde yaşadığımız dünya ve koşulları yorumlamaya sürüklüyor. Unutmadan; kapılara atılan taşlar sizi de meraka sürükledi mi? Yanıtı Kudüs’ün Güvercinleri'nde…
Kudüs’ün Güvercinleri/ Melih Esen Cengiz/ Altın Kitaplar/ 304 s.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke