Merhamet

Merhamet... Yardım kuruluşlarının ağzına sakız olmuş, içeriği kaybettirilmiş bu kelime aslında insanlık için yapılabileceklerin itici gücü. “Merhamet Melankolisi” sergisi bizi yeniden merhamet üzerine düşünmeye çağırıyor. Başkaları için üzülmeyi başarırsak, daha iyi bir dünya da inşa edebiliriz.

Merhamet
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 20.12.2009 - 10:45

Dünya hızla dönüyor, insanlık da bu hıza yetişme savaşında. Her savaşta yitirilenler olması da kaçınılmaz. Peki biz neleri mi yitirdik? Liste uzun, ama başa merhameti almak da yarar var. Çünkü başkasının acısını hissedebilme yeteneğini yeniden kazanırsak dünyayı değiştirme gücünü de kendimizde buluruz. Siemens Sanat’taki “Merhamet Melankolisi” sergisi tam da bunu düşünmeye itiyor. Müge Akçakoca, Andrey Bakx, Burak Bedenlier, Petrit Halilaj ve Şükran Mertcan farklı tarzdaki eserleriyle merhametle yeniden tanıştırıyor bizi.

Biz de serginin küratörleri Mürteza Fidan ve T. Melih Görgün ile sergi ve merhamet üzerine konuştuk.

- Merhamet, özellikle de son yıllarda çok ihtiyacımız olan ancak unutulmuş duygulardan biri. Merhamet üzerine bir sergi oluşturma fikri nereden çıktı?

Mürteza Fidan: Biz sergilerimizi güncel sorunsallar üzerinden oluşturuyor, sosyallikteki değişimleri irdeleyerek konseptler geliştiriyoruz. Özellikle son yıllarda İstanbul’daki yoğun hareketlilik, kentin aşırı büyümesi, hayatın bu kadar dinamik ve hızlı olması, eskisi gibi İstanbul’un yurt edinilmesi yerine bir geçiş alanına dönüşmesi üyelerin yere ve şeylere bağlanmasını engelliyor. Mekânlar insanlar için nötrleşmeye başladı, yani hiçbir duyarlılığa dayalı bağ geliştirilemiyor. Bu, bir tür serbestlik ya da bağlanmama durumu, bireyin diğer bireye karşı duyarsızlığını da geliştiren bir şey. Bütün bunlar aslında küreselleşmenin de bir tür yansıması. Küreselleşmede de insan imgeler gibi dolaşım halinde, dolayısıyla imgelerin ve insanın dolaşım halinde olduğu bir dünyada insan hem hiçbir şeye yabancı değil, hem de hiçbir şey insana tanıdık değil. Böylesine kopuk bir sosyallik içinde insanlar arasında belli mekanizmalara ihtiyaç var. Bu mekanizmaların ne olabileceğini, bunu sanatın programatiği haline nasıl getirebiliriz diye düşündüğümüzde merhametle karşılaştık. Bir başkası için üzülebilirseniz onu seversiniz. Dolayısıyla bir başkası için üzülmek bir başkası için yapılacak şeylerin temel motivasyon kaynağı.

 

Merhameti hatırlamak

- Merhameti melankoliyle birleştirmenizin nedeni de bu mu?

M. Fidan: Merhametin vurgusunu güçlendirmek için melankoli ile birleştirdik. Bir başkasını düşünmek, bir başkası için hissetmek ama sadece bir imaj varlığı olarak geliştirmek değil, bunu derinleştirerek hissetmek gerekiyor. Ortaçağ’da Dr. De Mondeville, bedeni var eden organlardan biri bir travmaya uğradığı zaman diğer organların bütün kanlarını ve sularını o organa göndererek, onu iyileştirmeye çalıştıklarını ortaya koymuştur. Yani diğer organlar yaralı organa merhamet duyuyor. Buna senkrom kavramı deniyor. Biz de bu merhamet tepkisi, mekanizması bedenler arasında da düşünülebilir dedik. Bir toplumda ya da cemaatte herhangi biri travmaya maruz kaldığında diğerlerinin onu iyileştirmek için olanaklarını kullanması, onu iyileştirmeye çabalaması, bunu tefekküre dayalı yani maddi karşılığı olmadan, kendiliğinden yapması mümkün. Tam bu noktaya melankoli dedik, çünkü bu, bugünün sosyalliği içerisinde normal bir davranış biçimi olarak algılanmaz. Bir psikiyatr böyle bir davranışı irdelediği zaman patolojik bir durum görür, melankolik olduğunu söyler. Bir anlamıyla geriye dönerek ileriye doğru bir adım atma çabası bu sergi.

- Peki sergi için nasıl bir hazırlık yapıldı?

M. Görgün: Ön araştırmalarda önce konunun kavramsal çerçevesini çizdik, sonra da ona uygun sanatçıları belirledik. Burada önemli olan sunulan yapıtın kendi içindeki fikri, duygusu, ne sunduğu ve öngörüsü.

- Savaşlar, ekonomik krizler, derinleşen yoksulluk, artan işsizlik... Merhamet bizi kurtarabilir mi?

M. Görgün: Kurtarıcılıktan ziyade, duyguların insana yakışır bir şekilde, insani şartlar dahilinde kalması için bu çok gerekli, çünkü şu anda son derece zıt kutuplar arasında gidip geliyor duygular. Bir bakıyorsunuz son derece insani olduğunu düşündüğünüz bir grup, hiç ummadığınız bir vahşet gerçekleştiriyor. O yüzden de merhamet burada dengeleyici bir katalizör olarak işin içine girebilir.

M. Fidan: Bir kez daha tekrarlayacağım, sevebilmek bir başkası için üzülmeye hazır olmayı gerektirir. Bu olmadan neyi koyarsanız koyun olmaz. Sistemler kurarsınız, sistemler yıkarsınız, ancak kökeninde bu yoksa, zihniyet bu değilse hiçbiri işe yaramaz. Çünkü o sistemleri çalıştıracak, onları var edecek insanların sosyalliklerini oluşturan temel duygu merhamettir.

- Oysa günümüzde merhamet en çok da hayır kuruluşlarının kullandıkları bir sözcük. Bu yönüyle, merhametle politik çözüm taleplerinin üzerine bir perde örtülüyor. Merhameti yeniden politik kavramlar içine almak gerekmez mi?

M. Fidan: Tabii ki... Hatta bunun üzerinden olumluya varacak politikalar geliştirilmeli. Bu sergilerin amacı da o zaten.

- Belki böylece merhameti sadece acıklı fotoğraflar gördüğümüzde hatırlamayız...

M. Görgün: Bu görüntüler küreselleşme sorunsalının bir sonucu, çünkü bu görsellikler olmadığında düzeye hitap edemiyorsunuz.

- Evet, ama bu görseller çok kullanıldığında da gerçek anlamda insanlara hitap edemiyorsunuz. Öyle ki Irak Savaşı’nı izlerken yemek yiyen bir insanlıktan bahsediyoruz artık.

M. Görgün: Evet, bütün bunlar bir reklam kampanyası sistemi. Son 20 yıldan beri merhamet değil, “acıtasyon” üzerinden hareket ediliyor. İçeriği kaybettiğinizde sadece şekil karşınıza çıkıyor, bu da tehlikeli bir şey.


Mesafeyi ortadan kaldırın

- İnsanlar sergiden nasıl çıksınlar istiyorsunuz?

M. Görgün: Bu sergiye gelirken zaten bunun ne olduğunu keşfetmek için geleceklerdir, bundan sonraki değişim tamamen onlara ait. Biz sadece bunun olumlu olmasını arzu ediyoruz.

M. Fidan: Bedenler arasındaki mesafenin daraltılması, ortadan kaldırılabilmesi, dokunmaya cesaret etmek ya da dokunma krizinden kurtulabilmek önemli... İnsanlar birbirlerine dokundukları andan itibaren artık vazgeçemezler. Birine dokunursanız artık o sizden biridir. O mesafeyi kaldıracak bir şefkate erişebilmeliyiz.

M. Görgün: Burak Bedenlier’in sergideki işi tam da buna işaret ediyor. Sergideki imajlarını koparıp alabiliyorsunuz, izleyiciyi esere dokundurtuyor.

M. Fidan: Aslında işlerin hiçbirinde biriciklik yok. Kendine müstakil alan açan ve izleyiciyle mesafe oluşturan işler yok. Günlük hayatın içerisinde, mevcut olabilecek basit ilişkileri, hareketleri, mekân mekanizmalarını gösteriyorlar bize.

M. Görgün: Petrit Halilaj’ın düzenlemesinde olduğu gibi, son derece sıradan, her tarafta, evinizde dahi uygulayabileceğiniz bir düzenleme ile karşı karşıya kalıyorsunuz, onu alıp götürme isteği uyandırıyor. Çünkü o sizin bildiğiniz bir şey, yani sanatçı da sizin söylediğiniz şeyi söylüyor, bu kadar yakın. Belki de, sergi “başka türlü bir şekilde görmeye çalışabiliriz”in daha özel bir önermesini içeriyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler