Mustafa Kemal'le Çağın Önüne Geçtik!
“30 Ağustos” zaferi yolun son büyük noktasıdır. “Geldiği gibi giden” emperyalizm bu örnek ve önder başarıyla üç anakarada art arda çekilmeler yaşadı. Biz de egemenliğimizi Lozan’la ve ardından Montrö ile uluslararası kütüklere geçirttik. Bugünkü Birleşmiş Milletler’in babası Milletler Cemiyeti’ne kurucu üyelerin oybirliği kararıyla çağrıldık"
19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos ve 29 Ekim gibi günler ulusumuzun ve egemenliğimizin anıtlarıdır. Bu ülkeyi Çanakkale şehitlerinden, Yemen çöllerinde arkadan vurulanlardan, doğup büyüdükleri Balkan, Kırım ve Kafkas kentlerini bir daha göremeyip canlarını kurtarmak için güvenli Anadolu köşelerine sığınanlardan, Afyon’da şaha kalkıp İzmir’e girenlerden devraldık.
Biz bu şanlı geçmişten sonra doğan mutlu kuşaklarız. Ama önceki kuşaklarla onun bulunmaz önderinin benzersiz başarılarının hep bilincindeydik.
Bu başarıları 1918’lerin ağır günlerine en geçerli yanıtları bulmamıza borçluyuz. “Vatan” saraylarının kapı eşiğinde bitenler dizüstü çöküp baş eğmiş, ülkenin geleceği Mondros Adası’nın önünde ufak bir gemiye girecek denli ufalmıştı. “Payitaht-ı Saltanat-ı Seniyye-i Osmaniye” ya da Makam-ı Muallâ-yı Hilâfet-i İslâmiyye” gibi kandırmaca tamlamalarla anılan başkent İstanbul ve benzeri topraklarımız savaşı kazanan devletlerin askeri işgali altındaydı.
Sözde seçkinlerin çoğu kendi çıkarlarının tutsağıydılar. Halife Sultan ulusun kendi askeri başkente girecekken, yükte hafif, pahada ağır bavullarıyla bir İngiliz zırhlısına sığınmış, kapağı önce Taç Kolonisi Malta’ya atmıştı.
Yunan ordusu İzmir’e ayak bastığında, kimileri işgalcilere güven vermekten söz ediyorlardı. Saray damadı sadrazam, “ben Allah’tan sonra İngilizlere güvenirim!” sözünü yinelemekteydi, ama işgal komutanını makamında ziyaretten dönerken, arabası işgalcinin trafik kuralını çiğneyince soluğu karakolda almaktan kurtulamadı.
Onların da, yabancıların da çıkarları Mustafa Kemal’in ve onun gibilerin eylemlerine engel olmaktı.
O denli ki, İzmir’den yayılan Yunan ordusunu Kemalistleri yıkacak güç olarak görüyorlardı. Oysa, Mustafa Kemal çürük Osmanlı yapısını geride bırakarak Samsun’da geleceğe ayak bastı.
Vatan batmamıştı, batan bir dönemdi yalnızca. “30 Ağustos” zaferi yolun son büyük noktasıdır. “Geldiği gibi giden” emperyalizm bu örnek ve önder başarıyla üç anakarada art arda çekilmeler yaşadı. Biz de egemenliğimizi Lozan’la ve ardından Montrö ile uluslararası kütüklere geçirttik.
Bugünkü Birleşmiş Milletler’in babası Milletler Cemiyeti’ne kurucu üyelerin oybirliği kararıyla çağrıldık.
Savaşta, barışta, diplomaside ve devrimcilikte benzersiz Atatürk’ü Nobel Barış Ödülüne aday gösteren de Yunan Başbakanı Venizelos’tan başkası değildi. Çok daha önemlisi, Asya ve Afrika onun adını alan çocuklarla doldu, hem de “Paşa”sıyla birlikte.
Böylesine bir geçmişi bizden alabilecek içte ve dışta hiçbir güç yoktur.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke