Nedim Şener'den Nazlı Ilıcak'a çağrı: Cellatlığa son ver!
Nedim Şener bugün yaptığı ek savunmada Nazlı Ilıcak'a çağrı yaparak 'cellatlığa son ver' dedi. Şener, bazı gazetecilerin mahkemeye çağrılmasını talep etti...
İstanbul Adalet Sarayı'ndaki özel yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya, tutuklu sanıklar Prof. Dr. Yalçın Küçük, eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, gazeteciler Nedim Şener, Ahmet Şık, Soner Yalçın, Şükrü Doğan Yurdakul, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Muhammet Sait Çakır, Coşkun Musluk, Müyesser Uğur ile tutuksuz sanıklar İklim Ayfer Kaleli ve Ahmet Mümtaz İdil katıldı.
Şener'den ağlatan soru
Duruşmanın başlangıcında Nedim Şener'in eşine dönerek sorduğu 'Kızımız Vecide'nin karnesi nasıl?' sorusu salondakilere duygusal anlar yaşattı.
Duruşmada söz almak isteyen Nedim Şener, "Savunmam eksik kalmış. Bir önceki duruşmada kısa kesmek zorunda kalmıştım. Devam etmek isterim" dedi. Bir önceki duruşmada tutukluluk kararı sanıklar adliye sarayının nezarethanesinde bekletilirken avukatlara açıklanmıştı. Yalçın Küçük bu duruma itiraz etti. Küçük, "Kararın yüzümüze okunmaması hukuka aykırıdır. 50-60 yıldır yargılanırım. Kararın yüzümüze okunması lazım" diye konuştu. Yalçın Küçük savunmasında ''Ben Yalçın Küçük'üm. Beni 100 yıl mahkum edin bir şey demiyorum. Bana layık olan bir duruşma istiyorum'' ifadelerini kullandı.
"Belge başka bir bilgisayarda oluşturuldu"
Çağlayan'daki İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada, savunmasını sürdüren eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, iddianamede yer alan ''Nedim.doc'' adlı belgenin, başka bir bilgisayarda oluşturulduğunu, daha sonra Odatv bilgisayarlarına yerleştirildiğini iddia etti.
Bilgisayarda bir belge oluşturulup başka bir bilgisayara atıldığında arada tarih farklılıklarının oluştuğunu belirten Avcı, bu dosyaların Odatv bilgisayarında oluşturulmadığını öne sürerek, bilirkişilerin o kısımları yazmayarak yanlış kanaat oluşturduğunu söyledi.
Avcı savunmasını şöyle sürdürdü:
''Siz özel bilgilerinizi internete açık bir bilgisayara koyacaksınız ve açmadan bu dosyaları sileceksiniz. İşin ilginç yanı suçlayıcı dosyaların hepsi bir yerde duruyor. Bu dosyalara ancak sistemi çok iyi bilen birileri bakar. Normal bir kullanıcı bu dosyaların nerede olduğunu göremez. Bu dosyaları Soner Yalçın'ın yazmadığı bellidir. Bilgisayar mühendisi olan oğluma sordum. Bana bunların gelişmiş virüsler olduğunu ve bizim algılayamayacağımızı söyledi.
Bu dokümanlar örgüt dokümanı olamaz. Örgüt dokümanlarını çok iyi bilirim, kimse beni kandıramaz. Bu belgeleri 100 TEM şubesine gönderin, biri bile 'örgüt dokümanı' demez. Bu dokümanlarda her şey açık, bir kod veya şifre yok. Oysaki örgüt dokümanları polise kök söktürüyor. Polisler günlerce şifreleri çözmeye çalışıyorlar. Bu dosyalar sizin önünüze süslenerek gelmiş. Bu kadar basit, sıradan notların örgüt dokümanı olarak kabul edilmesinde anormallik var.''
Avcı, iddianamede yer alan ''hanefi.doc'' adlı belgenin de kasıtlı ve uydurma olduğunu öne sürerek, şöyle devam etti:
''Ergenekon'dan yargılanan kişilerle hiç tanışıklık, ilişki ve irtibatımın olmadığı, tersine geçmişte karşılıklı davalı olmamız, son operasyonla bu kişilere ait ev ve işyeri, siyasi parti aramalarında benimle ilgili çok ağır ithamlar içeren bazı notların bulunmuş olması gibi hususlar değerlendirildiğinde, söz konusu belgenin içeriğinin hiçbir makul temele dayanmadığı görülmektedir.
Örnek verecek olursak bu dünyada benden en son bir şey isteyecek kişi Doğu Perinçek'tir. Hep benim aleyhime yazdı. Ayrıca belgenin içeriğinde, 'Danıştay'ın türban eylemi olduğu Hanefi'nin ağzından net bir şekilde vurgulanmalı' denmektedir. Halbuki benim kitabımda türban kelimesi geçmemektedir.''
Hanefi Avcı, belgede, ''Çetin Doğan'ın verdiği bilgiler kitapta muhakkak yer almalı'' şeklinde ifadenin yer aldığını belirterek, ''Halbuki benim kitabımda Çetin Doğan hakkında iyi şeyler anlatılmadığı gibi, dolaylı olarak olumsuz imalarda bulunulmaktadır'' dedi.
Avcı'nın, kendisiyle Odatv'de çalışanlar arasında direkt veya dolaylı hiçbir ilişkinin olmadığını öne sürerek, ''Mesela bu davanın sanıklarından Yalçın Küçük'ün fikirlerine hiç katılmam'' demesi üzerine, Küçük, ''Sen beni 40 yıl takip ettirir misin?'' diye sordu. Hanefi Avcı'da, ''Bir dönem istihbarat için takip etmişizdir'' yanıtını verdi.
''Batı Çalışma Grubunu deşifre ettim''
Bu diyaloğun ardından savunmasına devam eden sanık Hanefi Avcı, kitabının yayımlanması safhasında örgütsel bir faaliyet, ilişki ve eylem olsaydı bunun her yönüyle ortaya çıkacağını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Mesleki geçmişim, yaşantım, kamuoyunca bilinen tavrım, açıklamalarım dikkate alındığında benimle Ergenekon veya başka bir örgütle bağ kurulması mantıksızdır.
Buna bir örnek vermek istiyorum. 28 Şubat döneminde beğenilmeyen seçilmiş iktidarlara karşı tavır koyan anlayış ve militarizme karşı açıktan tavır alıp, 1997 yılında hazırladığım rapor ve belgeleri kendi üstlerime sunup, herkesin çekindiği bir zamanda mevcut iktidara karşı militarist güçlerin hukuk dışı çalışmalarını koordine edecek Batı Çalışma Grubu ve Batı Çalışma Grubu hareket konseptini deşifre edip, rapor yazmakla kalmayıp Deniz Kuvvetleri Mahkemesi'nde alenen ifade verdim.
Söz konusu mahkeme duruşma tutanağı vb. belgeler incelendiğinde iddia edilen 'Ergenekonvari' örgütlenmelerle alakamın olmayacağı aşikardır. Ben ve birçok insan 'Ergenekon' vb. tahkikatları esasta ciddi olarak desteklerken, soruşturma yapılırken yapılan hatalar, usule uygun olmayan yöntemler ve abartılı zorlama deliller yönünden eleştirmektedir.''
Avcı, ''Bu davanın tamamen benim kitabın içeriğinden kaynaklandığı kesindir. Başka da bir dayanağı yoktur'' diyerek, hakkındaki suçlamaları kabul etmediğini belirtti ve tahliyesini talep etti.
Avcı, savcı Berk ile davalı
Hanefi Avcı'nın savunmasının tamamlamasının ardından avukatı söz alarak, ''Müvekkilimle savcı Mehmet Berk arasında tazminat ve ağır ceza davaları var. Bu, objektif yargılamaya gölge düşürmektedir. Mahkemenin bu hususu göz önünde bulundurmasını istiyorum'' dedi.
Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci, ''Bu, tamamen savcılık paylaşımıdır. Duruşma savcısı Ufuk Ermertcan'ın yedeği Mehmet Berk'tir. O yüzden yasal bir sakınca yoktur'' ifadelerini kullandı.
Ilıcak'ı mahkemeye çağırdı
Nedim Şener, tutuklanmasının ardından hakkında yazı yazan Mehmet Baransu, Önder Aytaç, Yiğit Bulut, Rasim Ozan Kütahyalı, Şamil Tayyar ve Adem Yavuz Aslan'ın mahkemeye gelerek dinlenmesini talep etti. Şener, bu kişilerin yazdıkları yazılarda kendisinin sanki irtibatlı örgüt üyesiymiş gibi göründüğünü belirtti.
Şener, davadaki şikayetini geri çeken Nazlı Ilıcak'a seslendiği savunmasında "Nazlı ılıcak şikayetini geri çekkti ama dışarda ekranda savcılık, hakimlik yapmaya, cellatlığa devam ediyor" dedi. Ilıcak için "Dışarda infaza devam etmesin gelsin buraya yüz yüze tartışalım" diyen Şener mahkemeden ilginç bir talepte bulundu.
Şener, Dink cinayetini çözecek verileri kitaplaştırdığını, ardından da sahte maillerle emniyet tarafından Ergenekon dosyasına dahil edildiğini öne sürerek, ''Emniyetten ya da savcılıktan 3'er ay süreyle yapılan dinlemelerin ne gerekçeyle kesildiğine dair evrakın mahkeme tarafından istenmesini talep ediyorum'' dedi.
Telefonlarının 22 Mayıs 2009'dan itibaren 6 ay dinlendiğini, 22 Ocak 2010 tarihinden itibaren de 8 gün dinlendiğini ifade eden Şener şöyle devam etti:
''Aynı tarihlerde Kaşif Kozinoğlu da dinlenmiş. 'Ergenekon' soruşturmasını yürüten 4 savcının imzası olan bu belgeyi size sunuyorum. Bu belgede, Terörle Mücadele Şubesi, Kozinoğlu hakkında yeniden dinleme talep edilmesini istemiş ancak savcılık, 'daha önce verilen 5 kez dinleme kararının sonucunda suçla bağlantılı konuşmaya rastlanmadığını' belirtmiş. Kozinoğlu'nu bir satırlık yazı ile 'Ergenekoncu' yaptılar, öyle öldü. Ben de hakkımdaki dinleme kararlarına ilişkin tüm yazıların dosyaya getirilmesini istiyorum. Tüm konuşmalarım gazetecilik faaliyetimle ilgili. Burada olmamın tek sebebi, Dink cinayetinin bir yerlere varıyor olması. 2 damla su hem cemaati hem toplumu hem de devleti kirletiyor. Biz gazeteci olarak bunları yazmak zorundayız.''
''Silivri aşkları öldürmüyor''
''Cezaevi bana pek çok şey öğretti. Silivri aşkları öldürmüyor, gerçekleri de saklayamıyor'' diyen Şener, ''adaletin çatladığını gördüğümüz bir süreçten geçiyoruz. Başbakan ve Adalet Bakanı, 'Dink cinayeti aydınlanmadan huzur yok' dedi. Bana da huzur yok'' ifadelerini kullandı.
Şener, Hrant Dink'in öldürülmesinin Ergenekon örgütünün faaliyeti olarak değerlendirilmesi gerektiğini, bu bağlantıyı ortaya çıkaran gazeteci olarak da tutuklandığını söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Dink davasının Ankara'nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacağını söylediğini hatırlatan Şener, 2 Aralık 2008 tarihli ve Başbakan Erdoğan imzalı, Dink cinayetinde 2 polisin sorumlu olduğuna dair raporun çok önemli olduğunu söyledi.
Nedim Şener, Ergenekon davası sanığı, şu an MİT İzmir Bölge Başkanı Özer Yılmaz, Valilikte Hrant Dink'i tehdit etti. Başbakan'a cinayet işlendikten sonra sunulan şemalar var. Kitabımda yayımlanan bu şemayı Ali Bayramoğlu'ndan almıştım ve yayımladım. Sadece kitabımdaki bu şemaya bakılarak bile dava Ergenekon'la birleştirilebilirdi. Bunu Zekeriya Öz'e de söyledim, ancak davalar birleştirilmedi. Kafes Eylem Planı da Dink davasının Ergenekon'la birleştirilmesine yetecek niteliktedir. Firari sanık Bedrettin Dalan'a 'kaç' diyen Özer Yılmaz sanıktır'' diye konuştu.
''Bizden eş, baba olur ancak terörist olmaz''
Kendi çocuğu için mahkemenin vereceği kararın çok önemli olduğunu söyleyen Şener, ''Bizden eş olur, baba olur, ancak terörist olmaz'' dedi. Davadaki bir kısım sanıkların avukatı Celal Ülgen de duruşmada söz alarak, şunları söyledi:
''Nedim Şener, Kafes Eylem Planı'yla Dink davasının irtibatlandırılmasını savcıya önerdiğini ancak kabul edilmediğini söylüyor. Şener, iddianameyi okumadığı ve davalara da girmediği için bilmiyor. Kafes Eylem Planı'nın oluşturulma tarihi 14 Nisan 2009, Dink'in öldürülme tarihi ise 19 Ocak 2007'dir. İki yıl önce olan cinayetin izini iki yıl sonrası oluşturulan belgede aramak bu tür soruşturmaların yanlış anlamlandırılmasına neden olabiliyor''
Sanık Ahmet Mümtaz İdil
İlk kez savunmasını alınan tutuksuz sanık Ahmet Mümtaz İdil de, gazetecilik faaliyetleri ile bağlantıların örgütsel faaliyet sayılamayacağını söyledi. Hakkındaki tüm suçlamaların gazetecilik faaliyeti olduğunu öne süren İdil, ''Mustafa Balbay'a mektup yazmam bile suç sayılmış. Bunun neresi suç anlamadım'' ifadelerini kullandı.
İddianamede, sanık Soner Yalçın'dan talimat almakla ve bu doğrultuda çalışma yapmakla suçlandığını belirten sanık İdil, savunmasını şöyle sürdürdü:
''İki yıldır Odatv'nin Ankara temsilcisiyim. Soner Yalçın da Odatv'nin sahibidir. Klasörlere bakıldığında benim için sadece 'yazılarını biraz daha arttırsın' dediği görülüyor. Yazının içeriğiyle alakalı herhangi bir şey belirtilmemiştir. Kaldı ki, haber sayımda bile artış gözükmemektedir. Ben zaten siyasi içerikli değil, daha çok kültür ve edebiyat konularında yazı yazıyorum'' dedi.
Sanık Ahmet Mümtaz İdil, kimseden talimat almadığını ve kimseye talimat vermediğini ifade ederek, hakkındaki suçlamaları kabul etmedi
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt