Newroz Pîroz Be!
Kutuplaşmayı bir kenara bırakıp, hukuki çabalar ve politik mücadele yoluyla demokrasiye ilerleyebiliriz. Tüm toplum olarak kışımız çok uzun sürdü. Baharımız daim olsun. Nevruz’unuz kutlu olsun! Newroz pîroz be!
Ölümden sonra da yeniden doğuş, kışın ardından bahar, karanlık ertesi aydınlık; kışın sonlanıp baharın gelişi, doğanın canlanıp yeşilin filizlenmesi, kıtlığın gidip bereketin gelmesi Anadolu’da, Ortadoğu’da ve genel olarak Asya halkları arasında bayram olarak kutlanır. İster Nevruz, ister Newroz, ister Nooruz veya Navrız deyin; manası aynıdır: Yeni gün.
Newroz ile beraber baharın, yeni hayatın kapısı açılıyor. Kışın uzaklaşmasıyla, günlerin eşitlendiği, elma gibi ikiye bölündüğü günlerin müjdecisi Newroz. Her ne kadar beyaz, kışı çağrıştıran bir renk sayılsa da aslında Newroz’un rengi. Zira, Newroz’da beyaz bir kuşun gökyüzünü dolaştığına, beyaz giyenlerin de, bu kuşun sihrinden yararlandığına, onların başına da bir nevi talih kuşu konduğuna inanılıyor.
Yıllarca bu halk bayramı, toplumsal beraberlikten çok ayrılığın yaşandığı bir zaman oldu. Barışı bu kadar çağrıştıran bu bayramı, farklı şekiller ve âdetlerle kutlansa da her kesimin birleşebildiği, barışın kutlandığı bir şenliğe dönüştüremedik.
Resmi bayram olmalı
19 Mart 2013’te Newroz/ Nevruz’un ulusal bir bayram, resmi tatil olabilmesi için Meclis’e teklif sunmuştum. AKP, herhalde barışa olan büyük sevgisinden olacak, bu teklifi reddetmişti. Şimdi bu teklifin başka bir parti tarafından gündeme getirildiğini görüyorum; iki yıl önce neden bu konuda ortaklaşıp Newroz’u resmi bayram ilan etme kararını çıkaramadık? CHP’nin “barışa karşı, demokrasi düşmanı” olmasından dolayı mı acaba?
Bugün, “şehit cenazeleri haberlerinin”, baskın, operasyon, çatışmaların her gün gündemi üzüntü ve kedere boğduğu günleri yaşamıyoruz belki ama henüz barışı da hep beraber “kazanabilmiş” değiliz.
Türkiye’nin sorunlu olan demokrasi karnesinin daha da kötüleştiği zamanlarda, barışa beraberce ulaşabilme umutlarımızın da kuvvetlendiğini söyleyemeyiz. Barışı istiyoruz ama o hedefe, her kesim kendi yolundan ulaşmak arzusunda.
Seçime giderken toplumun giderek kutuplaştığı bir tablo ile karşılaşmaktan büyük üzüntü duyuyorum. CHP olarak, toplumun tüm kesimlerini ortaklaştıracak bir barış ve demokratikleşme projesinin adımlarını atmak için çok çabaladık. Ancak, medyanın siyasetteki polemikler ve popülist “flaş” söylemler, “laf oturtmalar” dışında, siyasetçilerin çalışmalarını haberleştirmediği bir dönemden geçiyoruz.
Gerçekler araştırılsın
9 Mart 2015’te, Meclis’te, tüm toplumsal barışı yerle bir edecek “İç Güvenlik Tasarısı’na” karşı bir basın toplantısı gerçekleştirdim. CHP’nin barış için, Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme için bugüne kadar Meclis çatısı altında gündeme getirdiklerini, bir kitap halinde gündeme getirdim. 70’i aşkın maddeden oluşan bu demokratikleşme paketi, temel bir insan hakkı olarak anadil eğitiminin desteklenmesinden genel seçimlerde barajın yüzde 3’e indirilmesine birçok temel girişimi öngörüyordu.
17 Mart 2015 günü, Meclis’te yaptığım konuşmada, “Gerçekleri Araştırma Komisyonu Türkiye Modeli” kurulabilmesini teklif ettim. Konuşmamda şöyle dedim:
“Geçen cumartesi, Cumartesi Anneleri 520. defa toplandı. Galatasaray Lisesi önündeki bu gösterilerin neredeyse 300’üne katılmışımdır. Her cumartesi aynı çığlığı duyuyorum: ‘Kemiklerimizi verin!’
Anneler, torunlar, çocuklar, eşler yakınlarının kemiklerini arıyor. Yakınlarının bir daha dönmeyeceklerine inanmalarının tek yolu bu! Yoksa hepsi de bir gün çıkıp gelir diye kapısını aralık bırakıyor!
Siz hangi anneyi, cenazesini görmediği çocuğunun öldüğüne ikna edebilirsiniz! Berfo Ana öldüğü güne kadar da içinde bir umut taşıyordu.
Kayıp yakınlarının çığlığı sadece CHP’ye, HDP’ye değil, AKP’ye ve MHP’yedir de... Dört yıl boyunca çok kavgalar ettik. Tartıştık. AKP, bu ülke demokrasisi için getirdiğimiz tek bir teklifi bile kabul etmedi. Bu dönem de böyle geçti.
Fakat siyasette ortaklaşmasak da insaniyette ortaklaşabiliriz! Dünyada geçmişle hesaplaşma konusunda oluşturulmuş çok sayıda Hakikatleri Araştırma komisyonları var. Bu deneyimlerden faydalanabiliriz.
Yapacağımız bir araştırmayla, Türkiye’ye özgü bir model de ortaya çıkarabiliriz. Bundan ne AKP, ne MHP zarar görür. Hakikatin sağı-solu yok. Anneler çocuklarını sağcı veya solcu, Kürt veya Türk oldukları için sevmezler. Onları doğurdukları için, onları büyüttükleri için severler. Bu sevgi öğrenilmiş değil, içgüdüsel bir sevgidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi de kendi yurttaşını Kürt, Türk, sağcı, solcu, Alevi, Sünni diye değil, bu ülkenin yurttaşı olduğu için kollamak durumundadır. Çünkü bu Meclis’i var eden, bizzat yurttaşlardır!”
Ve bu çağrım, AKP milletvekillerinin blok oylarıyla reddedildi. Dahası medyada da “polemik yaratan”, “popülist ve tribünleri coşturan” lafügüzaflar olmadığı için yer bulmadı.
Ezbere konuşuyorlar
CHP’nin 2 Temmuz’da TBMM’de önerdiği “Toplumsal Mutabakat Komisyonu ve Ortak Akıl Heyeti” kurulması konusundaki teklifi de aynı nedenlerle reddedildi ve halen ezbere konuşan yorumcular, CHP’nin barış için bir şey önermediği manipülasyonunu sürdürüyor. Oysa, demokratikleşme açısından Türkiye’nin giderek irtifa kaybettiği zamanlarda, parti içi demokrasinin artması ve CHP’nin Türkiye’nin, Kürt sorunu ile beraber tüm demokrasi açıkları konusunda politik katkı sunabilmesi için elimizden geleni yaptık. Türkiye’nin insan hakları meseleleriyle, hak ve özgürlükler çabalarıyla ilgili her dönüm noktasında, her davada, her gösteride, her adaletsizlikte mağdurların, her kesimden insanlarımızın yanında olmaya çalıştık.
Bunların mümkün olduğunca bilinmemesi tam da iktidarın istediği şeydi. Zira AKP, barışın tek muhatap alınabilecek tarafı, demokratikleşme sürecini yerle bir etmesine rağmen barış sürecinin tek yetkilisi, barış özlemi duyanların tek umudu olarak gözükmek istiyor.
Barışı siyasi amaçları için rehin almaya kalkan bu anlayış nedeniyle, bu Newroz’da, daha ortaklaşmış, bu ülkenin insanları olarak birbirimize daha da yakınlaşmış, ortak bir yaşam mutabakatına, hepimizi bu ülkenin vatandaşı olmaktan dolayı eşit ve mutlu kılacak bir toplumsal ortaklaşmaya daha da yaklaşmış değiliz.
Ortak ‘batış’
Barış ve demokrasi için tüm Meclis çatısı altında yaptıklarımızı kayda geçirdiğimiz kitabın önsözünde şöyle demiştim: “Kürt sorununun temelini oluşturan demokrasi eksikliği giderilmek yerine tüm Türkiye’ye yayılmış, hak gaspları tüm kesimler için söz konusu hale gelmiştir.”
Bu ortak “batış” halinden, hep beraber barışa ilerleyebiliriz. Kutuplaşmayı bir kenara bırakıp hukuki çabalar ve politik mücadele yoluyla demokrasiye ilerleyebiliriz; bunun yol haritası da elimizde. Meclis’te gösterdiğimiz çabayı, hep beraber, hepimizin gücüyle tüm topluma yayabiliriz.
Tüm toplum olarak kışımız çok uzun sürdü. Baharımız daim olsun. Nevruzunuz kutlu olsun! Newroz pîroz be!..
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi