Niçin Cumhuriyet

Niçin Cumhuriyet
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 30.10.2011 - 08:05

Kurtuluş ve Kuruluş Savaşımı, hantal ve anakronik Osmanlı Devleti’ni yaşatma ya da diriltme mücadelesi değil, ulus birimine dayalı yeni bir devlet kurma savaşımı olarak “planlanmış” ve sonuna kadar bu plana uygun şekilde sürdürülmüştür.

29 Ekim 1923 günü TBMM Genel Kurul toplantısında söz alan Anayasa Komisyonu Başkanı Yunus Nadi Bey şöyle diyordu: Arkadaşlar size getirdiğimiz kanun layihası ile Büyük Meclise yeni bir şey teklif edilmiyor ve siz bu kanunu kabul etmekte yeni bir şey yapmış olmayacaksınız. Getirdiğimiz kanun zaten içinde bulunduğumuz vaziyetin aynen tespitinden ibarettir. Fazla olarak yalnız içinde bulunduğumuz vaziyetin resmi rejim adını ifade etmiş olacağız. Bu kanunla demiş bulunacağız ki, bizim yaşadığımız ve yaşattığımız rejimin tarafımızdan şimdiye kadar söylenmemiş adı Cumhuriyettir. Bu kanunla onu resmen ifade ve ilan etmiş olacağız(O. Akbal, Cumhuriyet, 29 Ekim 1980)

Yunus Nadi Beyin bir süre önce Atatürkle yaptığı ve sözü geçen kanun tasarısını Meclise sunarken onun Meclise güvenini dile getirdiği tartışmaya dayanan sözlerinin altında yatan şu idi: Kurtuluş Savaşı başarı ile sona ermiş; bunun ardından ne yapılacağı konusu tartışılmaya başlanmıştı.

1920 Nisanından 1923 Ekimine kadar geçen sürede olup bitenlerin, yani Kurtuluş Savaşı sürecinin hedefini, hâlâ, Makam-ı Mualla-i saltanatı, ecnebi esaretinden tahlis (kurtarma)olarak anlayan ve algılayankafalarvardı. Bunların Meclis içindeki uzantıları olduğu da biliniyordu. Sorunun çözümünün bu saplantılarlailgisi olmadığını Yunus Nadi Bey Mustafa Kemalle yaptığı tartışmada anlamıştı. O görüşmede Yunus Nadinin bu tasarıyı Meclisten geçirmekte karşılaşılantatsızlıklardanendişe ettiğini belirtmesi üzerine, Mustafa Kemal Paşa, Buna iki-üç kişi karar veremez Nadi Beydiyordu. Bu kararı millet verecektir; millete vekâleten de Meclis!

Çözümün, kanunla Cumhuriyet rejiminin kabulü ve ilanı oluşu, bugünden geriye, o zamanki koşullara ağırlık vermeden değerlendirilirse fazla bir önem taşımayabilir. Ama, Amasya Genelgesinden itibaren, özellikle savaş koşulları içinden geçilen süreçte, gerek İstanbuldaki idarenin düşmanla işbirliği şeklindeki eylemlerinden, gerek bir ucu zaman zaman Ankaraya kadar dayanan kökü dışarıda iç isyanlardan kaynaklanan engeller düşünülürse, bu çözümün önemi daha iyi anlaşılır. Yunus Nadinin yukarıda naklettiğimiz Meclisteki açıklamasının anlamı şudur: Geçilen tarihsel süreçte, daha baştan itibaren hangi istasyonavarılacağı belirlenmiştir. Bunun bir dünya savaşı sonunda varlığı ve canlılığı sona ermiş bir imparatorluğun ihyası (hayata döndürülmesi) olamaz.

Mustafa Kemal’in\t\t gerçekçi çözümü

Zaten 20. yüzyıl başlarken zamanın koşullarına göre siyasal ve ekonomik gücünü yitirmiş, yoksul halk yığınlarından oluşançok cemaatli devletgörünümündeki yapıyı ayakta tutan bir siyasal ideoloji de yoktur. İmparatorluğun 19. yüzyıldan itibaren kurtuluşunuhedefleyen akımların örneğin Panislamizm, Pantürkizm türünden önerilerin hiçbir işe yaramayacağı açıkça anlaşılmıştı. Sonuç şu idi: Bu gibi köksüz fikir üretimine dayanan heveslerinpeşinde nefes tüketileceğine, realist bir çözümün ne olabileceği keşfedilmeli idi. İşte, Mustafa Kemalin, Cihan Savaşı yenilgisinden sonra dönüp geldiği İstanbulda bu gerçekçi çözümü bulduğu ve öngördüğü anlaşılmaktadır.

İmparatorluk sona ermiş, parçalanmış ve tümüyle yok edilmeye mahkûm edilmiştir. Savaşın galipleri olan emperyal güçler, yüzyıllar boyunca rüyasını gördükleri altın fırsatı kullanma imkânını elde ederek bu topraklar üzerinde şöyle veya böyle Türk adıyla anılacak çok cemaatli bir devlet yapılanmasına müsaade etmeyeceklerdir. Buna daha 1916da aralarında karar vermişler; savaş sonunda Sevr Muahedesi (antlaşması) adıyla bilinen belgeye bağlayarak bu çözüm ya da çöküşü uluslararası bir gerçek olarak tarihe mal etmeye kalkmışlardır.

Ulusun kararı

Bu çözümü reddeden görüş ise Mustafa Kemalin şu sözleridir: Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır(Amasya Genelgesi). Bu söylemde geçen ulus kavramı ilk kez imparatorluğun çekirdeğini oluşturan millet kavramıdır. Artık, emperyal güçlerce yok edilmesi öngörülen imparatorluğun ihyası düşü gibi bir rüya bir kenara bırakılacak; anakronik bir siyasal yapının tasfiyesini önleme gibi bir hevese yer verilmeyecektir; mücadele konusu Türk ulusu olarak tanımlanan topluluk adına (Milli Mücadele, Millet Meclisi, Milli Hükümet, Misak-ı Milli, Kuvayı Milliye) yapılacaktır.

Böyle yapılmıştır: Kurtuluş ve Kuruluş Savaşımı, hantal ve anakronik Osmanlı Devletini yaşatma ya da diriltme mücadelesi değil, ulus birimine dayalı yeni bir devlet kurma savaşımı olarakplanlanmışve sonuna kadar bu plana uygun şekilde sürdürülmüştür.

Gelinen noktada Kurtuluş Savaşının galibi olan ulusalcı gücün siyasal rejimle ilgili kararı ne olacaktır? Yukarda naklettiğimiz Yunus Nadi Beyin, Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı görüşmeden sonra Anayasa Komisyonu başkanı sıfatıyla Cumhuriyetin kuruluş yasasını Meclise sunarken söyledikleri bu sorunun çözümünün daha çok önceden belirlenmiş olduğunu göstermektedir.

Zaten başka türlü de düşünülmesi mümkün değildi. Baştan itibaren ulus gerçeği üzerine kurulmuş ve vurgulanmışbir hareketin varacağıistasyon, ancak halkın yönetimi olarak tanımlanan Cumhuriyet olurdu. Bunun ilanındançok önce, adı verilmeden kurulmuş bir yönetim biçimi olduğunun bir kanıtı da şudur: Saltanatın kaldırılması kararı ile Cumhuriyet rejiminin kanun dili ile teyidi arasında aşağı yukarı bir yıllık bir süre geçmiştir.

Kendinden önceki çok cemaatli bir siyasal iktidara (saltanata) bir yıl önce son verebilen bir ulusal devlet iktidarının rejimi ve niteliği, adı söylenmemiş olsa da ancak Cumhuriyet olabilirdi. Öyle de olmuştur.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler