Öğrenci kız!

Şiir, anlatı, düşünce yazılarının çoğu, üretildikleri zamana çakılıp kalmamış, çağlar boyunca değerini korumuştur. Bu nitelikte eser yaratmak, iyi kitaplar okumaya bağlıdır. “İyi kitap” denince de ilk akla gelen, her biri, oluşturulduğu zamana ayna tutan klasiklerdir. Borges, “Cennetin her zaman bir kütüphaneye benzediğini hayal etmişimdir” der.

Yayınlanma: 15.01.2021 - 00:16
Abone Ol google-news

 

BİR KİTAP EVLİYASI

Kitapların dili vardır. Ancak okumayı yaşam sayanlar çözmüştür kitapların o büyülü dilini. Sıradan okur, genellikle olayların çekiciliğine kapılır. Gerçek okur ise, olay örgüsünü kavramanın yanında, duyumsama-düşünme yeteneğini geliştiren, gücünü üretken kılan, gerçekle kurguyu özdeşleştiren bir algıyla yaklaşır kitaba.

Dönüp dolaşıp, “İşte ben öyle bir okurum,” demek gibi bir saplantıya kapılacak değilim. Ama görüşlerime yönelik bir örnek vermem gerekiyorsa, “Okuduğunuz kitaplar az sayıda da olsa, onu tekrar tekrar, geçmişin tamamını belleğinize yerleştirircesine okuyun! / Bazıları yazdıklarıyla övünebilir, bense okuduklarımla gurur duyuyorum.” diyen görme duyusundan yoksun ama çağımızın neredeyse bir kitap evliyası sayılan Jorge Luis Borges’in adını öne çıkarırım...

Bu bağlamda, okuma evreninde ancak küçücük bir gezegen oldukları duygusuna kapılan kitap tutkunları, kendilerini mutluluğa ermiş sayabilirler.

KİTAP DÜNYASI

Kırk üç yılı bulan öğretmenliğimde John Steinback’in, Fareler ve İnsanlar, Ernest Hemingway’in Yaşlı Adam ve Deniz, Albert Camus’nün Yabancı adlı az sayfalı romanlarını öğrencilere önerirken, onları dünya yazınının en büyük romanları arasına yerleştirirdim.

Okuma dünyasına gözlerini yeni açan genç kızların yaratıcı dünyalarının irdeleyici yönelimlerini düşünerek Shakespeare’in deyimiyle, yaşımın “güze eriştiği” dönemimde, o üç romana son günlerde okuduğum Osamu Dazai’nin Öğrenci Kız¹ adlı 54 sayfalık romanını da ekliyorum.

1909’da dünyaya gelen, çok kişiye aykırı düşecek olaylar yaşadıktan sonra, Japon geleneklerine uyarak 1949’da, hem de verimliliğinin doruklarındayken canına kıyan Osamu Dazai, bu romanını, bir okurunun kendisine gönderdiği günlüklerden esinlenerek yazmış. Bir solukta okunan Öğrenci Kız’da, Tokyo banliyösünde yaşayan isimsiz bir genç kızın bir gün içinde neler düşündüğünü, neler duyumsadığını, o sırada ne gibi değişimlere uğradığını anlatıyor.

Yaşama hep dürüstlükle bakan Dazai, duygu içerikli bu gerçekçi romanında, gençlerin sesini çekinmeden aktararak modern yapıtlarından birini daha kazandırmış oluyor çağdaş dünya yazınına.

DUYARLIK GEÇİŞMELERİ

Okuyanda etki yaratan her roman ona kendi duygu dünyasının kapısını da aralar. Gençliğinin daha ilk evresindeki öğrenci kız, romanın girişinde kendini duygularının karmaşık labirentlerinde buluveriyor:

“Pat diye gözlerini açmak falan dedikleri şey yalan. Bulanık sudaki nişasta yavaş yavaş dibe çöküp de yüzeyin billurlaşması gibi, sonunda yorulup gözlerini açıyorsun. Sabahlarda hiç utanma yok. İçini dolduran üzüntü katlanılacak gibi değil. Nefret ediyorum nefret. Sabahları en çirkin halim. Bacaklarım bitap, şimdiden hiçbir şey yapasım gelmiyor. Doğru dürüst uyuyamadığım için mi acaba? İnsanın sabahlarının, sağlığının zirvesinde olduğu falan yalan. Sabahlar gri. Hep aynı. Bomboş. Sabahları yataktayken hep karamsar oluyorum. Ne kadar iğrenç pişmanlık duygusu varsa bir anda içimi dolduruyor. Sabahlar işkence.”^

Bu satırları okurken, “Kör talih, dünyayı değiştirmek için mi yaratılmışım!” diye başkaldıran Shakespeare’in yazgı vurgunu genç Hamlet’i canlanıyor gözümün önünde. Hemen ardından, kendilerine özgü bir dünyanın temelini atma savaşımı verirken canlarından olan gençler geliyor aklıma.

Roman boyunca huzursuzluğu sürüyor öğrenci kızın. Garip adını koyduğu topal köpeğini o ağlamaklı haliyle görünce, “Garip’in bu acınası halinden nefret ediyorum. O kadar zavallı ki, dayanamayıp bile bile kötü davranıyorum ona. Garip, sokak köpeklerine benzediği için her an yakalanıp öldürülebilir. Ayağı da malum, kaçmaya çalışsa bile başaramaz. Hadi, Garip! Dağlara, bir yerlere kaç. Nasıl olsa kimse seni sevmeyecek. Bir an önce öl gitsin.” diyebiliyor.

Her gün köpeklerin arabalar altında can verdiği, havlamalarını duymamak için ses tellerinin kesildiği, ayaklarının koparıldığı, ıssız yerlere götürülüp bırakıldığı bir vahşet ortamında kızın ona “Öl gitsin!” demesi yadırganmamalı.

Yine de hangi koşullarda olursa olsun, umutsuzluğa kapılmanın ömrü uzun olmuyor gençlikte. İç dünyasında sevinç şarkıları söyleyen de sıkça ruhsal değişime uğrayan o öğrenci kızdır:

“En iyisi doğa. Toprağın üzerinde yürürken kendimi seviyorum. Belli ki aklım biraz havada. Özgür bir kuş gibiyim. ’Dönelim, neye bakıp dönelim?/ Tarladaki soğanlara baka baka dönelim,/ Kurbağalar vıraklamadan artık eve dönelim.’ diye şarkı mırıldanırken amma da gamsız kızım diyerek kendi kendime sinirlenip, uzayan bir tek boyum diye düşünüp kendimden nefret etmeye başladım. İçimden iyi bir kız olmalıyım dedim.”

KLASİKLER

Şiir, anlatı, düşünce yazılarının çoğu, üretildikleri zamana çakılıp kalmamış, çağlar boyunca değerini korumuştur. O nitelikte eser yaratmak, iyi kitaplar okumaya bağlıdır. “İyi kitap” denince de ilk akla gelen, her biri, oluşturulduğu zamana ayna tutan klasiklerdir. Borges, “Cennetin her zaman bir kütüphaneye benzediğini hayal etmişimdir.” der.

¹ Osamu Dazai / Öğrenci Kız / Çeviren: Barış Bayıksel / Can Yayınları Modern Dizisi / 54 s. / 2020.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler