Önce Kararı Okumak ve Anlamak

Önce Kararı Okumak ve Anlamak
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 16.03.2010 - 06:53

Yüksek mahkemelere karşı yürüttüğü ve giderek dozunu arttırdığı bu yıpratma kampanyasının nedeni malum: Yapay olarak yaratılan sorunları öne çıkararak, yargıyı siyasallaştırmak için yapmayı tasarladıkları yeni düzenlemelere gerekçe hazırlamak.

Geçen hafta, Ankara halkı şehir içi ulaşımda sıkıntılı günler yaşadı. Ankara Belediye Başkanı’nın bir mahkeme kararını özensiz, muhtemelen bilinçli olarak hatalı bir biçimde uygulaması; bilahare Başbakan’ın da müdahalesiyle olay büyüdü ve bir süre basını işgal etti. Başbakan’ın konuşmasını televizyonda izlediğimde hem hayretler içinde kaldım; hem de fevkalade üzüldüm. Sözleri, ses tonu ve tavırları yargıya karşı öfkesini dışa vuruyordu, anayasal bir kurumdan değil sanki yabancı bir kuruluştan söz ediyor gibiydi. Üzüldüm; ülkenin başbakanı anayasanın 138’inci maddesini bir yana bırakıyor; eleştiri sınırlarını aşarak bir yargı kararına ve Danıştay’a acımasızca yükleniyordu. İşte sözlerinden bir kısmı: “...Ankara’da bir haftadır ulaşım kargaşası var. Danıştay toplu taşıma araçlarının ücretlerini altı yıl öncesine döndürüyor... ‘Bunun başında AK Partili belediye başkanı var. Batsın da ne olursa olsun’ mantığıyla yaklaşırsanız, bu belediyeye değil Ankaralıya zulüm olur. Ama halka hizmeti engelleme yolunda adım atmak, ‘Ben karar veririm, sen başının çaresine bak’ diye bir yargı yaklaşımı olamaz... Danıştay gelsin burayı işletsin, yürütsün... Bu ülkeyi idare etmek için siyaset yolu açık. Girersiniz seçime, milletim sizi tercih ederse ülkeyi de şehri de siz idare edersiniz.” Başbakan haklı mı? Kendisini bu kadar kızdıran, sinirlendiren olayın aslı ne?

1- İptal kararını Danıştay değil, Danıştay’ın bozma kararına uyarak Ankara 2. İdare Mahkemesi vermiştir. Mahkeme Danıştay kararına uymayabilir; ilk kararında ısrar edebilirdi. Kararın Danıştay’a mal edilmesi hem olayın Başbakan’a doğru anlatılmadığını hem de AKP’deki Danıştay takıntısını ortaya koymaktadır.

2- İdare mahkemesi kararından anlaşıldığına göre; dava konusu olan toplu taşıma ücretlerinin arttırılmasına ilişkin 24.12.2004 tarihli karar gündem dışı teklifle görüşülmüş, yani bu konuda bir ön çalışma yapılmamış, kanunda öngörülmesine karşın (5216 sk. 9. m) konu ile ilgili kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kararın alındığı toplantıda bulunmamışlardır.

Söz konusu kararda işin esası ile ilgili olarak da, dava konusu işlemden yaklaşık bir yıl önce 2.12.2003 tarihinde de yolcu taşıma ücretlerinde arttırım yapıldığı; bu arttırımdan kısa bir süre sonra yeni bir arttırımı haklı gösterecek nitelikte ekonomik veriler ışığında yapılmış bir değerlendirme, maliyet analizi, enflasyon oranı gibi bilimsel bir tespit bulunmadığı; böylece bir yıl bir ay gibi bir sürede toplu taşıma ücretlerine yüzde 50’nin üzerinde zam yapılmasına ilişkin işlemde kamu yararının gözetilmediği ifade edilmiş ve bu gerekçelere dayanılarak iptal kararı verilmiştir.

Kararın gerekçesini bilmeden yargıyı acımasızca eleştiren Başbakan’a sormak gerekir: On üç aylık bir süre içinde toplu taşıma ücretlerine iki ayrı kararla yüzde 50’nin üzerinde zam yapmak sizce adil midir? AKP’nin halka hizmet anlayışı, belediyecilikten anladığı bu mudur?

3- Söz konusu iptal kararı nasıl uygulanacaktır? İstikrar kazanmış yargısal ve bilimsel içtihatlara göre iptal davaları, dava konusu idari işlemin yapıldığı tarihteki hukuki durum esas alınarak incelenir. İnceleme sonucunda eğer iptal kararı verilir ise, bu karar idari işlemi, yapıldığı tarihten geçerli olarak ortadan kaldırır. Bu ilkelerin ışığında, Ankara Belediyesi’nin yapması gereken en uygun çözüm, 2.12.2003 tarihli kararla belirlediği toplu taşıma ücretlerini esas alıp o tarihten bugüne kadar olan ekonomik durumu değerlendirerek adil ve makul yeni bir tarife belirlemektir. Bu uygulamayı 2.12.2003 tarihli toplu taşıma ücretlerine, daha sonra yaptığı ve hukuki geçerliliğini koruyan arttırım oranlarını yansıtarak da yapabilir.

Mahkeme, hiçbir şekilde, iptal kararını verdiği Ekim 2009 tarihinde, 2003 yılındaki tarifeyi uygula dememektedir. Nitekim 2003 tarifesinin yürürlüğe konulmasına ilişkin UKOME (Ulaşım Koordinasyon Merkezi) kararına Ankara Minibüsçüler Odası tarafından açılan davada, Ankara 2. İdare Mahkemesi’nin yürütmenin durdurulmasına karar vermiş olması da, belediyenin yargı kararını yanlış uyguladığını açıkça ortaya koymaktadır. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin söz konusu iptal kararının nasıl uygulanması gerekeceğini bilen yetkin hukukçuları vardır. Hal böyle iken 2003 senesinde tespit edilen tarifeyi uygulamaya sokarak bir yandan Ankara halkına eziyet etmek, Başbakan’ın deyimi ile zulmetmek; öte yandan minibüs ve özel otobüs esnafını yargıya karşı kışkırtmak iyi niyetle bağdaştırılacak eylemler değildir.

Başbakan’a kararın gerekçesi ve nasıl uygulanması gerektiği doğru olarak anlatılmış olsa idi, eminim ki kendisi, adil ve yansız olmak kaydıyla, yargı yerine Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nı eleştirir, ona yüklenirdi. O zaman da Ankara’ya yeni bir büyükşehir belediye başkanı için yaptığı çağrı yerli yerine otururdu.

Başbakan, uzman hukukçuların görüşüne başvurmadan, kendisine yüzeysel olarak anlatılan bilgilerle yetinip yargı kararlarını yanlış yorumluyor; bu kararların uygulanmasını sağlamak yerine sıfatının gerektirdiği sınırların dışına çıkarak yüksek mahkemelere ısrarlı biçimde haksızlık yapıyor.

Yüksek mahkemelere karşı yürüttüğü ve giderek dozunu arttırdığı bu yıpratma kampanyasının nedeni malum: Yapay olarak yaratılan sorunları öne çıkararak, yargıyı siyasallaştırmak için yapmayı tasarladıkları yeni düzenlemelere gerekçe hazırlamak.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon