"Ordunun her gün konuşmasından hoşlanmıyorum"

Nobel ödüllü yazar Orhan Japon Yomiuri Shimbun gazetesine, "On yılda bir askeri darbelerle karşılaşıyoruz. Allah'a şükür son 10 yılda böyle bir darbemiz olmadı. Ancak her gün, ordu bunu böyle yapmayın, bunu şöyle yapmayın diyor, ben bundan hoşlanmıyorum" dedi.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.01.2009 - 11:05

Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk günlük yaklaşık 10 milyon tirajla Japonya'nın en büyük gazetesi konumunda bulunan Yomiuri Shimbun'un sorularını yanıtladı. "Nüfusunun yüzde 99'u Müslüman olan bir ülke laik. Bazıları bu laikliğin sınırına ulaştığını söylüyor. Bu laikliğin doğal olmadığını düşünmüyor musunuz?" sorusunu yanıtlarken, "Siz fundamentalist laiklerin görüşlerini savunuyorsunuz. Fundamentalist laikler İslamın bir sorun olduğunu düşünüyorlar, ancak ben öyle düşünmüyorum. İslamcı fundamentalistler de var. Görüşünüz geçerli ve Türkiye'de bir hayli popüler, ancak ben mutabık değilim" karşılığını verdi.

İslamın özel hayatın dışında bir ülkenin nasıl yönetileceğine, yasalara ve hükümetlerle ilgili yönleri bulunduğunu, kuralların İslam ve Kuran'dan geldiğini belirten Pamuk, şöyle devam etti: "Ancak bunlar, güçleri sadece ordunun gücü üzerine temellenen ultraradikal laiklerin tezleridir. Türkiye'de çoğunluğu oluşturan birçok kişi benim gibi, İslam ve laikliğin karışımına inanır. Şimdiye kadar Türkiye'de kamu yaşamı İslam kuralları tarafından belirlenmemişti, laikliğe göre belirleniyordu. Ben bir laikim, fakat liberal bir laikim. Halkın istekleriyle laikliğin enerjisi arasında bir uyum olmalı. Türkiye'nin laikleri aynı zamanda liberal de olmalı. Bizim güçlerini ordudan alan laiklerimiz var. Bu Türkiye'nin demokrasisine zarar veriyor. On yılda bir askeri darbelerle karşılaşıyoruz. Allah'a şükür son 10 yılda böyle bir darbemiz olmadı. Ancak her gün, ordu bunu böyle yapmayın, bunu şöyle yapmayın diyor, ben bundan hoşlanmıyorum. Ancak bu sizin İslamcı fundamentalist olduğunuz anlamına gelmez. Ben aynı zamanda siyasi İslam'ın yükselişinden de kaygı duyuyorum. Yani iki tarafça da sıkıştırılıyorum ancak herhangi bir tarafı tutma zorunda değilim." 

Pamuk, "21'inci yüzyılın çatışmalar yüzyılı olacağı söyleniyor, özellikle de 'medeniyetler çatışması' sözü kullanılıyor, kabul ediyor musunuz?" sorusuna, "Gerçek yönleri var ancak uluslar arası medyanın ortaya koyduğu kadarıyla bu sadece daha fazla savaş ve cinayetlere giden yolu döşüyor" dedi. Pamuk şöyle devam etti:

"Batı korktuğu ya da rahatsız olduğu için daha fazla Müslümanı öldürüyor ve 'Bu medeniyetler çatışması' diyor. Bu bir medeniyetler çatışması değildir. Bu sadece insanların öldürülmesidir.  Değişik kökene, etnik geçmişe, görüşe, ırka, dine hatta birbirleriyle savaştıkları tarihe sahip insanlar birlikte yaşamalıdırlar ve yaşayabilirler. Bunun bir ideal olduğuna inanıyorum. Bana 'Naif', 'Onlar sadece birbirlerini öldürür' diyebilirsiniz. Fakat insanlığın bu derece kötü durumda olduğuna inanmak istemiyorum."

Orhan Pamuk, Filistinlilerle İsraillilerin en azından 50 yıl aynı sokakta mutlu bir şekilde yaşadıklarını ve birbirleriyle öpüştüklerini sanmadığını belirtirken, "Ancak Kürtler ve Türkler oldukça uzun bir süre yan yana yaşamışlardır. Yönetim bilgelik gösterir ise daha uzun süre yaşamaya devam ederler" dedi.

Olumsuz bakış açısına sahip "Sinik" düşünceli ideallerinin olmadığını belirten Orhan Pamuk, "İnanıyorum ki bu mümkün ve Türkiye'nin bunun için değişik kültürlere ve çok kültürlülüğe daha yüksek saygı standardına sahip Avrupa Birliği'ne katılmasını istiyorum" diye konuştu. Pamuk, "Kar" romanında naif bir iyimserliğe sahip kahramanın çelişkiler içine düştüğünü de hatırlatarak, "O da benim gibi naif bir şekilde düşünürdü ve zor durumlara düşerdi. Ancak sinik bir hayat istemiyorum" dedi.

Orhan Pamuk'un Yomiuri Shimbun'a yaptığı açıklamalardan bir bölümü de şöyle:
"-Osmanlı İmparatorluğu'nda AB ya da Amerikan tarzı bir hoşgörü olduğunu düşünmeyin... Osmanlı İmparatorluğu'nda en çok saygı duyduğum şey İslamı fazla empoze etmemiş olmasıdır. Evet İslamı empoze ettiler ancak Batıyla karşılaştırıldığından görece daha azdır. Bir imparatorluk daima çok etnisitelidir.

-Bazı insanlar yaşamlarında çatışmalara işaret ederler, enerjilerini çatışmaya odaklarlar. Ben daima birlikte uyuma işaret ettim. Bazıları dışarı çıkar ve sadece başörtülü kızları ve mini etekli kızları ve çatışmayı görür. Kimileri de İstanbul sokaklarında birlikte nasıl barış içinde yaşandığını görür. Ne görmek istediğinize bağlı. İnsanların dikkatini laiklik-muhafazakarlık üzerinden kültürel farklılığa çekmek isteyen politikacılar ve gruplar bunları dramatize ediyorlar.

-Türkiye'nin sıkıntısı sosyal açıdan çok politik açıdandır. Biri sosyal sorun varsa bu zenginlik ve fakir sınıflar arasındaki ayrımdır. Siyasi olarak laiklerin ağırlıklı olarak devlet organlarında ve orduda bulunan temsilcileri İslami seçmenle çatışıyor. Ve bu çatışma ülkeye gerçekten zarar veriyor. Bundan her iki taraf da sorumludur. Ve çoğunlukla buna en alt sınıflar ve kadınlar katlanıyor. İslamcı erkek öğrenciler üniversitelere gidebiliyorlar ancak kadınlar başörtüsü takıyorlarsa bunu yapamıyor. İslamcı politikacılar parlamentoya giriyorlar ve haklardan yararlanıyorlar, ancak kadınlar başörtülüyse bunu da yapamıyor. Türkiye'nin temel sorunu, çok zengin, ulusal gelirin yüzde 50'sini alan önde gelen burjuvaziyle yoğun yoksulluk arasındaki büyük sınıf farkıdır. Bu gerçek çekişme laiklik, İslam ve ordu ile bu tür politikalar üzerinden dışavuruluyor.

-Türkiye'de milliyetçiliğin açık bir şekilde yükselişi var. Bunun birçok sebebi bulunuyor. Bunlardan biri yöneten sınıfların Türkiye'nin çıkarlarının AB'ye girişle birlikte zedeleneceği korkusu. Maalesef diğeri ise Türk ordusunun bir bölümünün AB görüşmelerinden rahatsızlık duyması. Türkiye'nin demokraside sağladığı gelişmeler, AB'yle ilişkilerindeki gelişmeyle paralel. Daha fazla ifade özgürlüğü, azınlıklara daha fazla saygı daha fazla çok kültürlülük, maalesef AB doğrultusunda bunların yarısı yapılmıştır. AB'yi bir kültürel model olarak görmüyorum. Türkiye'nin kendi geleneksel kültürüne güvenmesi, dayanması gerektiğine inanıyorum. İkinci olarak AB'ye katıldığınızda askeri olarak AB şemsiyesi altında olacağına inanıyorum. Askeri harcamalara daha fazla pay ayırmak zorunda olmayacaksınız. Aynı zamanda AB'ye girdiğinizde Kürt ayrılıkçılar da daha mutlu olacak. Görüşmeler daha hızlı ilerlemeli, ancak maalesef bu yönde gitmiyor.

- ('AB Hristiyan kulübüdür' sözü) AB'de muhafazakarların söyledikleri şeydir. Avrupa Hristiyanlık üzerine mi yoksa 'özgürlük, eşitlik, kardeşlik' üzerine mi inşa olacağına karar vermelidir. Şayet Avrupa Hristiyanlık üzerine kurulmuşsa Türkiye'nin bunda yeri yoktur. Ama Avrupa laik ilkeler üzerine inşa edilmişse, Avrupa'da da toprağı bulunan Türkiye'nin burada yeri vardır. Türkiye'nin AB'ye katılması Orta Doğu ülkeleri için de önemlidir."
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler