Örgütlenme Çağında Astsubaylar
Bugün nasıl ki laiklik sorun yapılıp, insanların ordudan ilişkilerinin kesilmesine sebep ise, o gün de birliklerde Cumhuriyet gazetesi okumak da bir disiplinsizlik ve mimlenme nedeniydi. Ama ben öylesine başarılı bir astsubaydım ki bu tek kusurum fazla dert olmuyordu. Sonra emeklilik yıllarım geldi ve tüm birikimimi alan Ordu Yardımlaşma Kurumu beni kapının önüne koydu. Ben zaten ruhen sivilleşmiştim. Kıyısından köşesinden Cumhuriyet gazetesine yazılar yazıyor, arada bir de bunların yayımlandığını görüyordum.
1950’li yılları bugün hatırlayan kaç büyüğümüz vardır bilemem. O yıllar öylesine yokluk yıllarıydı ki Amerika’dan gönderilen bir kutu ne idüğü belirsiz peynir, bir kutu süttozu için insanlar birbirlerini yiyorlardı. Hatay Cumhuriyeti’ni kurmuş olan ekipten olan babamın o manzaralar karşısında kaç kez ağladığını görmüştüm.
Devlet, fakirin çocuğunu okutsun diye de dişinden tırnağından arttırdığı paralarla sayısız yatılı okul kurmuş, yoksul çocukları böylece az da olsa okutmaya çalışıyordu. (DDY meslek okulu, hemşirelik okulu, haritacılık okulu, subay-astsubay okulları, Köy Enstitüleri, bölge yatılı okulları diye uzayıp giden yatılı okullar.) Daha sonra bu okullar birer birer kapatıldı; fakirin çocuğu okusun diye bir tek imam hatip okulları kaldı ve teşvik edildi.
Kapatılan okullarda okuyamayan fakirin çocuğu işte bu okulun barajının arkasında birikti, birikti ve bu baraj yarılarak bugünkü iktidarın arka bahçesini oluşturdu. Aslında AKP’nin on yıllık geçmişi bugünkü iktidarın başarısı değil, yıllardır unutulan, eğitilemeyen köylü ve yoksul çocuğunun elitler tarafından itilmesinin birikimidir.
3. astsubay hazırlama okulu Mersin…
Milletin bir kutu süttozu almak için birbirini ezdiği yıllarda, anam suç işliyormuş gibi ağlaya ağlaya beni Mersin astsubay okuluna götürdü, bıraktı. İlkokulu henüz bitirmişim. Bu okullar ülkenin her yerine dağılmış sayıları yaklaşık yedi civarında ve öğrencilerinin neredeyse tamamı köy çocukları.
Hepsi yaşça ve kemikleşmiş yapılarıyla biz şehir çocuklarından daha iri. Bunu niçin söylüyorum çünkü yatılı okullarda okuyan bilir, güçlü olan bu sistemde ayakta kalabiliyor. İşte bu naturel seleksiyondan kurtulmak başlı başına bir başarı. Tek bir anımı anlatayım; okul komutanımız Albay Salih Egemen. Her sabah tüm okul öğrencilerinin toplandığı meydana oğlunu çıkardı ve oğlunu işaret ederek şunları söyledi; “Bu benim oğlum. Yediği önünde yemediği arkasında, ayrı bir odası ve başı sıkışınca da yardımına koşan hocaları var. Ama kıyasladım sizinle aynı okulda aynı sınıflarda olmasına rağmen size göre başarısızdır. Dün gece yatak odamın penceresinden sızan ışığın altına toplanmış, ders çalışan siz öğrencilerimi gördüm, önünüzde oğlumu kınıyor, size ışıklı okuma ve çalışma mekânları sağlamadığım için utanıyorum. Sizden de özür diliyorum.” Bunu niçin anlatıyorum? O günün subay profili ile astsubay olmak için ışık kapmaya çalışan ve sabah saat beşte yataktan fırlayan çocukları anlatmak için... Bu ülke böyle çocukların önüne baraj kurabilir mi? İşte soruda bu, sorunda bu.
27 Mayıs 1960 İhtilali ve astsubay okulu…
Okulların bitirme imtihanı 1 Haziran’da başlayacak ve ihtilal olmuş. Bütün hocalarımız işten el çektirilmiş ve sorular ile imtihan yapacak komisyonlar Ankara’dan gelmiş. Öyle bir imtihan yaptılar ki! Normalde bu imtihanı geçen çocukların tamamı askeri liselere subay olmak için giderdi, ama ilk üçe giren çocuklar subay okuluna gönderildi. Bizler astsubay meslek okullarına gönderildik. Muhabere Okulu eğitim grup komutanı 23 kişiyi görünce şoke oldu. Her yıl bine yakın öğrenciyi ağırlayan okul o yıl sadece 23 kişi kabul etmişti.
Menderes’in askerleriyle yemek yemem…
Bu çocukların tamamı neredeyse üstün zekâlı ve çok çalışkan çocuklardı. Nitekim ben dışarıdan lise bitirme imtihanlarına girdim ve her üç sınıfı da bir haziran bir de eylül ayındaki imtihanlarda bitirdim ve Ankara Siyasal’a girdim.
Burada okuyamadım, arkasından Ankara DTCF’ye girdim. Mamak Astsubay Hazırlama Okulu komutanımız Albay Etem Baykara idi ve bizim yemekhanenin önünde duruyordu, bir grup öğrenci gidip selam verdik ve bizimle yemek yemesi için onu yemekhanemize davet ettik. Geriye döndü ve bize tepeden bakarak “Ben Menderes’in askerleriyle yemek yemem dedi”. O gün ne dediğini anlayacak yaşta ve bilgide değildik ancak yıllar ilerledikçe biz bu lafın ne anlama geldiğini acı acı yaşayarak öğrendik. Biz artık Türk ordusunun Kunta-Kinte’leriydik. Bu itilmişlik böylece oluşmuştu.
Cumhuriyet gazetesi okumak ciddi bir disiplinsizlikti…
Bugün nasıl ki laiklik, sorun yapılıp insanların ordudan ilişkilerinin kesilmesine sebep ise, o gün de birliklerde Cumhuriyet gazetesi okumak bir disiplinsizlik ve mimlenme nedeniydi. Ama ben öylesine başarılı bir astsubaydım ki bu tek kusurum fazla dert olmuyordu.
Sonra emeklilik yıllarım geldi ve tüm birikimimi alan Ordu Yardımlaşma Kurumu beni kapının önüne koydu. Ben zaten ruhen sivilleşmiştim. Kıyısından köşesinden Cumhuriyet gazetesine yazılar yazıyor, arada bir de bunların yayımlandığını görüyordum.
Orgeneral Fikret Küpeli orduda iki numara…
12 Eylül olmuş. Sayın Küpeli ile aramızda kültür ve okumaya dayalı bir sevgi köprüsü olmuştu. O şimdi ordunun iki numarasıydı. Çok başarılı bir kurmaydı. Genelkurmay’a gittim ve Cumhuriyet gazetesi için bir röportaj yapabilir miyiz, diye de sordum.
Yüzüme uzun uzun baktı ve ağzından şu cümleler döküldü “Hem de Cumhuriyet’e öyle mi?” O gün şunu çok iyi anladım ki bu silindir Cumhuriyet’i de ezip geçecekti. Nitekim bu olaydan iki gün sonra Cumhuriyet’i süresiz kapattılar. Yine o gün anladım ki ordunun en üst kademesi ordunun tabanından ve halkın gereksinimlerinden çok uzağa düşmüştü.
Nitekim birçok üst rütbeli subay ya Ordu Yardımlaşma Kurumu’nda kendilerine yaşam hakkı buluyor ya da birkaç holdingin yönetim kurulunda. Bu kadar okumuş, elinde bu kadar güç tutmuş insanlar emekli olur olmaz kaybolup gidiyorlardı. Halk ile kaynaşamıyorlardı. Acaba ülkenin sivilde bu insanlara ihtiyacı yok muydu? Elbette bu bir akademik araştırma konusuydu.
Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD)…
Bu dernek ile Genelkurmay arasında basın aracılığı ile yapılan diyalog son derece yanlış zemine oturtulmuş bir diyalogdur. Sayın Genelkurmay Başkanımız makamına oturmadan önce bu derneğin yönetimi çok ciddi ve titiz bir çalışma sonucunda değişti. Bu değişimin şifrelerini çözmek bu derneği kazanmakla mümkün. Kimse amacını aşan sözleri söylemiş gibi gösterilmemeli.
Bu derneğin üyelerinin tamamı meslekli, bilinçli ve sayıları yaklaşık 250 bin kişi. Bu rakam hiç göz ardı edilmemeli. Bugün bu kadar bilinçli üye sayısı hemen hemen hiçbir siyasi partinin üye sayısında olmadığı gibi hiçbir dernekte de yoktur. Bu değerler Avrupa Birliği normlarında da ciddi bir değerdir. Bu insanların derdi ne maaşta ne de üç kuruşluk zamda.
Onlar dağ bayır vuruştuğu insanların çetecilik suçlamaları ile hapsedilmesinin şokunu yaşamaktalar. İnançları ve Kâbe’leri yıkılmıştır. Geçmişleri yıkılmıştır.
Geleceklerinden emin değildirler. Onlara KuntaKinte muamelesi yapmak hiçbir makam sahibinin düşeceği yanlış olmadığı gibi hiçbir siyasi parti de bu kadar meslekli insanın üye olduğu derneği göz ardı edemez. Etmemelidir derim. Burada Ordu Yardımlaşma Kurumu da bu kıssadan hisse çıkarmalıdır. Çağımız örgütlenme çağıdır.
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- 6 asker şehit olmuştu
- Naci Görür'den korkutan uyarı