Para politikaları toplantısı
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Dünya Gazetesi ve Ege Bölgesi Sanayi Odası'nın işbirliğinde İzmir'de düzenlenen ''Para Politikaları'' konulu toplantıda, küresel mali kriz ve bunun Türkiye'ye yansımalarını değerlendirdi.
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, toplumdan gelen ''Küresel krizin neresindeyiz? Krizin dibi göründü mü?'' yönündeki yaygın sorulara karşı, küresel mali krizin birinci perdesinin sona ermekte olduğunu değerlendirdiklerini, ancak bunun, reel sektörde yarattığı tahribatın boyutunun, ölçüsünün ve süresinin nerede biteceği konusunda henüz net bir görünümün olmadığını söyledi.
Dünyada 2007 yılı itibariyle etkileri görülmeye başlanan mali piyasalardaki dalgalanmanın, Eylül ayında ABD'nin önde gelen yatırım bankalarından Lehman Broders'ın iflas başvurusunda bulunmasıyla büyüdüğünü hatırlatan Yılmaz, bunun sonucunda risk algılamalarındaki bozulmayla finansal kuruluşların birbirlerine borç vermeye isteksiz davranma eğilimine girdiğini ve bankacılık finans sektöründe Ekim ayı itibariyle toplam zararın 1 trilyon ABD dolarına ulaştığını belirtti.
Yılmaz, dünya genelinde mali piyasalarda yaşanan bu sıkıntı hakkında bugün toplumda en çok tartışılan konunun, ''Krizin neresindeyiz, dibi görüldü mü? Buradan nereye gidebiliriz?'' olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti: ''Değerlendirmelerimiz, bize şunu gösteriyor; ABD'de konut sektöründe başlayan ve mali sektörün geneline yayılan bu problemin birinci perdesi sona ermek üzere. Fakat bunun, reel sektör üzerine kesinlikle bir tahribatı oldu. Bu tahribatın boyutunun, ölçüsünün ve süresinin nerede başlayıp, nerede biteceği konusunda henüz çok net bir resim yok. 2008 yılı son çeyreğiyle ilgili bilançolar 2009 yılı ilk çeyreğinde açıklanacak. Bunun bir kısmı 2009 yılı ortalarına doğru gelecek ve öyle tahmin ediyorum ki, mali sektörde başlayıp reel sektöre sıçrayan ve orada çıkan birtakım tahribatlar, zaman içerisinde ortaya çıktıkça, tekrar dönüp mali sektörü etkilemesi söz konusu. O nedenle, 'Krizin neresindeyiz, dibini gördük mü?' sorusunun cevabı henüz net olarak verilemiyor. Dolayısıyla buradan çıkarmamız gereken sonuç, 'Bugüne kadar gösterdiğiniz ihtiyatı bundan sonra da göstermeniz' şeklinde olmalıdır. Sorun henüz bitmiş değil.''
Küresel finansal piyasalarda yaşanan bu krizin, önceki dönemlerdekilere göre farklı olduğunu ifade eden Yılmaz, şöyle devam etti: ''Önceki kriz dönemlerine kıyasla dünya piyasalarının toparlanmasının daha uzun bir süre alacağı beklenmektedir. IMF, küresel büyüme hızının 2009 yılında yüzde 2,2'ye gerileceğini tahmin etmektedir. Bu oran, dünya ekonomileri için küresel bir resesyon anlamına gelmektedir. Öte yandan, OECD'nin yayınladığı son raporlar, önümüzdeki yıl 30 üye ülkeden 21'inde resesyon yaşanacağını öngörmektedir.''
Türkiye'ye etkileri
Yılmaz, küresel likidite koşullarında yaşanan olağanüstü değişimlerin, uluslararası likidite koşullarına duyarlı diğer ülkeler gibi Türkiye'yi de olumsuz yönde etkilemekte olduğunu belirtti.
Bu dönemde, Türkiye'nin risk primi göstergesinin, diğer gelişmekte olan ülkelerin risk primine paralel şekilde artış gösterdiğini ifade eden Yılmaz, ancak Türkiye'nin risk primindeki bu artışın, diğer gelişmekte olan ülkelere göre daha düşük seviyede gerçekleştiğine dikkati çekti.
Yılmaz, Türkiye'nin, bugün içinde bulunduğu ortam, Türk Lirası'ndaki dalgalanma dikkate alınarak 2006 Haziran ayındaki kriz durumuyla kıyaslandığında, çok daha iyi konumda olduğunun görüldüğünü ifade ederek, ''O dönemde uluslararası piyasalardaki gelişmelerden kopuktuk, bizde daha fazla dalgalanma oldu. Ama bugün şunu görüyoruz ki, dünyadan kopuk değiliz, hatta dünyadaki bazı ülkelerden daha iyiyiz'' dedi.
Türkiye'de Ağustos ayında siyasi belirsizliklerin ortadan kalkmasıyla düşme eğilimine giren faizlerin, küresel risk algılamalarındaki bozulmayla birlikte tekrar artış eğilimine girdiğini kaydetti.
Reel sektörün durumu
Finans piyasalarında yaşanan gelişmelerin reel sektör üzerindeki etkilerine de değinen Yılmaz, şunları kaydetti: ''Artan risk algısı ve küresel krizin bankalar üzerindeki olumsuz etkisiyle diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de iktisadi faaliyetlerde belli bir yavaşlama gözleniyor. Sanayi üretimi, 2008 Eylül ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 5,5 oranında azalmıştır. İmalat sanayisinde kapasite kullanım oranı da 2008 yılı Eylül ayında geçen yıla göre 4,1 puan azalarak yüzde 79,8 seviyesinde gerçekleşmiştir. Öncü göstergeler, iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın önümüzdeki dönemde de devam edeceğine işaret etmektedir."
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, toplam talebi canlandırmak üzere gevşetici mali politikalar uygulanması konusunda IMF'nin de bazı tavsiyelerinin bulunduğunu belirterek, ''mali alan varsa belki toplam talebi canlandırmak üzere gevşetici mali politikalar uygulanabilir. IMF de bunu tavsiye ediyor. bizim gibi ülkelerin mali alanı yok. Biz genişletici politikaları yapamayız, yapmamalıyız diye düşünüyorum'' dedi.
Yılmaz, ülkelerin global ortamda yaşanan kriz sonrası yapabilecekleri şeylerin belli olduğunu ve bu adımların da atıldığını belirterek, şunları söyledi: ''Bu tür sorunlar çıktığında ülkelerin yapabileceği işler belli. İlk savunma hattı, merkez bankaları ya krediyi ucuzlatmak için faiz oranlarını düşürüyor, piyasanın likidite ihtiyacını karşılıyor ya da faiz oranlarını değiştirmeden likidite sunuyor. Bu birinci savunma hattı, bunu ABD ve AB merkez bankaları yaptı. Eğer bu yeterli olmazsa ikinci savunma hattı sistemik olarak gözetim ve denetimle ilgili yapılacak şeylere bakılır, bu da yapıldı, Avrupa ve ABD'de açığa satışlar yasaklandı. Bu da yetmezse, ki yetmedi, sonuçta bizim aynen 2001'de yaptığımız gibi kamunun üzerine bir yük geldi. Vergi mükellefi bu zararları üstleniyor ve sistem yeniden realize ediliyor. ABD ve Avrupa'daki hükümetlerin bugün itibarıyla yaptıkları bu. 'Biz bunu niye yapmıyoruz' sorusunun cevabı, bizim ihtiyacımız yok. Biz bunu 2001'de yaptık, bize milli gelirin yüzde 25'i kadar yük getirdi. Onun dışında ne yapılabilir? Eğer ülkelerin bütçeleri imkan veriyorsa, mali alan varsa, belki toplam talebi canlandırmak üzere gevşetici mali politikalar uygulanabilir. IMF de bunu tavsiye ediyor özellikle bu konuda imkanı olan ülkelere. Ama bizim gibi ülkelerin mali alanı yok, biz bu tür genişletici politikaları yapamayız, yapmamalıyız diye düşünüyorum. Çünkü bizim böyle bir alanımız yok.''
Dalgalı kur sistemi
Dalgalı kur sistemiyle ilgili bir soru üzerine Yılmaz, dalgalı kurun önemli bir şok eriticisi olduğunu, bundan vazgeçmeyi düşünmediklerini belirtti.
Merkez Bankası'nın yüksek faiz, düşük kur gibi bir politikasının bulunmadığını, kendilerine verilen fiyat istikrarı çerçevesinde beklentileri yönetmeye yönelik faiz politikalarının bulunduğunu belirten Yılmaz, kurları değerli tutup enflasyonu düşük çıkarma gibi bir amacın bulunmadığını kaydetti.
Bankalar ve reel sektör
Kriz ortamında bankalarla hükümet arasındaki ilişkilerin önemi hakkındaki bir soruyu yanıtlayan Yılmaz, şu bilgileri verdi: ''Biz şunu söylüyoruz, ekonomi bir bütün. Bankalar tasarrufçularla yatırımcılar arasında bir köprü. Dolayısıyla reel kesimle bankaların ilişkisi kısa vadeli çıkarlar üzerine kurulmamalı. Orta ve uzun vadeli ortak çıkarlarda birleşilmeli. Reel kesim, bankacılık kesimi ayrımını doğru bulmuyoruz. Biz bir bütünüz, aynı gemideyiz. Herkes bunu söylüyor. Dolayısıyla bankalar aldıkları paraları sanayicilere kullandırmasalar, zarar ederler. Kullandırırlarken de onların bir takım riskleri var. Bir yerlerden fon alıyorlar, bu para bunların parası değil. Her ikisinin menfaatini birden gözetmek durumunda.''
Enflasyon tahminleri
Döviz kurundaki artışın enflasyon üzerindeki etkisinin iç ve dış talepteki daralma nedeniyle önceki yıl ortalamalarına kıyasla daha sınırlı olacağını belirten Yılmaz, mevsimsellikten arıtılmış çekirdek enflasyon göstergelerinin son dönemde enflasyonun ana eğiliminin aşağı yönde olduğunu gösterdiğini dile getirdi.
Para politikasını belirlemek için takip ettikleri mal gruplarındaki gelişme ve TUİK'ten takip ettikleri endekslerin de enflasyonla ilgili ileri dönük olumlu sonuçlar verdiğini kaydeden Yılmaz, şunları kaydetti: ''2006 Haziran'daki dalgalanmada Türk Lirası yüzde 30'a yakın değer kaybetti. Bunun 5 aylık bir sürede yıl sonu enflasyonuna katkısı yüzde 3,5 oldu. Bugün itibariyle Türk Lirası'nın değer kaybı 2006'daki değer kaybından daha yüksek. Ancak beklentimiz 2006 yılındaki toplam talep koşulları, emtia fiyatları göz önüne alındığında göreceli olarak kurlarda daha fazla değer artmasına rağmen fiyatlara yansımasının daha az olacağı yönünde. Çünkü talep daha zayıf, ayrıca emtia fiyatları aşağı geliyor. Kurların enflasyon üzerindeki baskısı gıda ve petrol fiyatlarındaki düşüşle telafi edilecek. Tahminler 2008-2009-2010 enflasyon oranlarının sırasıyla yüzde 11,1, yüzde 7,6 ve yüzde 6 seviyesinde gerçekleşeceğine işaret ediyor. İki senaryo analizi daha yapıldı. Buna göre petrol ve gıda fiyatlarının baz senaryonun üzerinde seyredeceği dikkate alındığında yüzde 8,9, 2010 da yüzde 7,1 civarında gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Petrol ve gıda fiyatlarının beklenenden çok daha olumlu bir seyir izlemesi durumunda ise enflasyon 2009 sonunda yüzde 6,3, 2010 sonunda ise yüzde 5,2 düzeyinde gerçekleşeceğini öngörüyoruz.''
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Sette kavga çıkmıştı: Siyah Kalp dizisinde flaş ayrılık
- 6 asker şehit olmuştu