Polis de isyan ediyor

Türkiye'nin dört bir yanındaki Gezi eylemcilerine yönelik şiddete her kesimden tepki var. Polis de yaşananlardan şikâyetçi.

Polis de isyan ediyor
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 09.06.2013 - 07:09

Polisin giderek artan orantısız güç kullanımı, Türkiye’nin dört bir yanındaki Gezi Parkı eylemlerinde de kendini gösterdi. Zaten toplumun farklı kesimlerinden eylemlere verilen desteğin nedenlerinden biri de “polis terörü”.

Ancak polis de yaşananlardan şikâyetçi. Dile getirdikleri en büyük rahatsızlık, “halkın polisi” olmaktan uzaklaşarak, “Tayyip Erdoğan’ın polisi” şeklinde algılanıyor olmak. Bir polis memuru, Gezi Parkı eylemleri yaşandığı sırada gittiği hastanede, doktorun odasından kovulduğunu anlatıyor, bir diğeri de polis düşmanı bir nesil yetişmesinden duyduğu üzüntüyü dile getiriyor. Ve onların da yaşananlara tepkisi büyüyor; kullanıldıkları, kurban edildikleri kanısındalar.

Ali Özaydın, Gezi Parkı eylemleri sırasında yaşananları kendi açısından şöyle anlatıyor: “Polis arkadaşlarımız hiç uyumadan göreve gitmiş. 24 saat boyunca gösterilerle uğraşmış. 24 saati geçince de olaylar çıktı. Bir arkadaşım, ertesi gün yatağında uyandığında ‘Ben evime nasıl geldiğimi hatırlamıyorum’ diyor. Ve kendi timini bir bayanı tekmelerken televizyondan izliyor. Ben bunu nasıl yaptım diye düşünüyor. Çünkü insanüstü çalıştırıldıklarından dolayı beyin kendini kilitliyor.” Özaydın, Tayyip Erdoğan’ın polisi değiliz diyor: “Olumsuz durumlar çıkınca da polis orantısız güç kullandı şeklinde suçlamaya giriliyor. Bugün de bunu yaşıyoruz. Polis her zaman kurban verilir, diyet polis üzerinde ödenir. Bugün bize Tayyip Erdoğan’ın çocukları diyorlar. Biz kimsenin çocuğu, uşağı değiliz. Artık polis de patlama noktasına geldi.”

‘İtaat kültürü sorgulanmalı’


Bir başka isim, Hanifi Çalışgan ise “kendi hakkını aramayı bilmeyen polisin, hak arama mücadelesindeki insanları anlayamayacağını” söylüyor. “Gezi Parkı olaylarında polis 90 saat boyunca uykusuz kaldı, banklarda yattı, duş alamadı, ailesiyle ve birbiriyle iletişim kuramadı.” Polisin kendisine verilen emri sorgulaması gerektiğine dikkat çeken Çalışgan, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Bu olaylarda da gördük ki bazı meslektaşlarımız yine aşırıya kaçtı. Bu kişilerin yeterli cezayı almaması yanlış. Çünkü onlara göz yumulmaması, daha sonra yaşanacak kötü olayların önüne geçecek.

Diğer yandan yönetici konumundaki insanın verdiği ‘Ne gerekiyorsa yapın’ şeklindeki emirler de sorgulanmalı, itaat kültürünün ortadan kalkması lazım. Polis memuru kendine verilen emrin yanlış olduğuna kendi başına karar verebilmeli. Ancak şu an o yetimiz elimizden alınmış durumda. “Gezi Parkı olaylarında da emri verenlerle ilgili hiçbir söylem, suçlama olmadı, hiçbir soruşturmaya da konu olmadı.” Yıllar sonra “Gezi Parkı eylemleri” denildiğinde aklına nasıl bir manzaranın geleceğini sorduğumuzda ise şu yanıtı veriyor:
“Ağaçların altında kitap okuyan, sohbet eden, hakkını aradığı için orada olan da, camları indiren de gelecek aklıma. Tabii keşke olaylar bu noktalarda yaşanmasaydı, meslektaşlarımızı uyarmayı çok istedik ama yeterli olmadı.”

Polis baskı altında


Çalışgan, çevik kuvvet polislerinin ise yeni mezunlardan oluştuğunu belirterek sözlerini şöyle noktalıyor: “Türkiye’de şu an 13 günde bir polis intihar ediyor. Son 10 yılda 100 şehidimiz varken 600 intihar yaşandı. İntihar edenlerin yüzde 99’u kafasına sıkıyor. Öte yandan Hanifi Çalışgan ve Ali Özaydın, 12 Kasım 2012’de kurulan Emniyet-Sen’e üyelikleri nedeniyle hakkında soruşturma başlatıldığını, haksız sürgünlere maruz kaldıklarını, kimi memurların meslekten ihraç edildiğini söylüyor.

Hanifi Çalışgan, “Polis memuru kendine verilen emrin yanlış olduğuna kendi başına karar verebilmeli. Ancak şu an o yetimiz elimizden alınmış durumda. Bugün ‘ben müdahale etmiyorum, gaz atmıyorum bu emir kanunsuz’ derseniz tek taraflı bir yetkiyle, delil bile göstermeden anında üstünüz çizilir” diyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler