Prof. Dr. Sinan Alçın: 'Büyük yıkım yaşanacak'

Prof. Dr. Sinan Alçın: Koronavirüs nedeniyle sektörlerin toparlanması 10 yılları alacak. İşsizlik yükselecek. Yoksulluk artacak. Dünya genelinde eşitsizlik ve ülkelerde de de daha otoriter yönetimler göreceğiz.

Prof. Dr. Sinan Alçın: 'Büyük yıkım yaşanacak'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 11.05.2020 - 06:00

İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Alçın, koronavirüste yeni dalgalar olmasa bile, pandemik krizin ülke ekonomilerinde yarattığı etkinin güçlü bir yıkıcılıkta olacağını söyledi. 

Alçın, işsizliğin mart ayında yüzde 20’yi görebileceğini Türkiye ekonomisinin ikinci çeyrekte yüzde 10 küçüleceğini vurgulayarak, “Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeler için en iyi senaryoda bile toparlanmanın yıl sonunu bulacağını söylemek gerekiyor. Türkiye için en iyi toparlanma U tipi olabilir” dedi.

Uzun vadede TL’nin dolar karşısındaki erimesinin sona ermesinin hem içeride TL’nin satın alma gücünün artmasına hem de dolar yükümlülüklerinin azalmasına bağlı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Sinan Alçın ile koronavirüsün ekonomiye etkilerini ve piyasadaki son gelişmeleri konuştuk.

İMALAT FELCİ

- Bu dönemi 1929'daki 'Büyük Buhrana' benzeteneler var. Ne düşünüyorsunuz?

Ortaya çıkış biçimiyle değil ama sonuçları açısından Pandemik Kriz muhtemelen 1929 Dünya Ekonomik Buhranına büyük benzerlikler gösterecek. 1929 Buhranı Birinci Dünya Savaşı sonrası -Avrupa’nın aksine- yıkıma uğramamış olan ABD’de -başta konut piyasası olmak üzere- aşırı bir canlanma yaratmış ve bu hızlı canlanma hisse senedi piyasalarında da balonun giderek şişmesine neden olmuştur. Buhranın patlak verdiği Ekim 1929 sonuna kadar, piyasaların hiç geri dönmeyecek biçimde yükselişini sürdüreceğine olan inançla, çoğu ücretli çalışan kredi çekip hisse senedi yatırımına yönelmiş, önde gelen gazeteler de bu “muhteşem” canlanma sürecini manşetlerinden desteklemişti. Genişlemenin yerini çöküşe bırakmasıyla geride iflas eden binlerce yatırımcı ve işini kaybeden milyonlar kalmıştı. 1929 Buhranı ve devamındaki on yıl boyunca ABD ve Avrupa’da işini kaybedenlerin 50 milyonu aşmıştı.

Çin’de başlayan ancak dünyaya yayılarak pandemiye dönüşen virüsün ekonomilerde yarattığı etkiyi Pandemik Kriz olarak tanımlayabiliriz. Pandemik Krizin ekonomilerde ilk anda üç etkiye görünür olduğunu söyleyebiliriz: Üretimde ani duruş, tedarik zincirinde kopma ve yaygın istihdam kayıpları…

Virüsün Çin sanayisini esir aldığı Ocak ayından Şubat ayı ortasına kadar geçen dönemde Çin sanayisi yüzde 13 küçülürken, dünyadaki petrol talebi yüzde 20 oranında düşüyordu. Buna rağmen hiç kimse benzer bir tıkanmanın diğer ülkelerde aynı şiddette ortaya çıkmasını beklemiyordu.  Ancak, Mart ayı ile birlikte; İtalya, İspanya, Almanya, Hollanda ve Fransa’da da benzeri ani duruşlar gözlemledik. Pandemik Krizin ilk etkisi “imalat felci” oldu. Bizim için de Pandemik Krizin üretimde ki şok duruş etkisi için milat 15 Mart. 13 Mart Cuma günü işyerinin kapısını pazartesi tekrar açmak üzere kilitleyen çoğu işletme bir anda hazırlıksız biçimde kapanma ile yüzleşti. Özellikle perakende satış ve diğer hizmet alanları krizden ilk etkilenen sektörler oldu.

Pandemik krizin yarattığı tedarik zincirlerinde kopma etkisini iki anlamda kullanıyorum: Lojistik hatlarının kopması ve sektörlerin ileri-geri bağlantılarının kopması. Ülkeler kendi içinde ve uluslararası alanda hızla sınırlarını birbirine karşı kapatırken, şoförsüz konteynerler limanlarda esir kaldı. Öte yandan, Pandemik Kriz nedeniyle duran sektörlerin üretemediği mallar, diğer sektörlerin girdisiz kalarak üretme kapasitelerini yitirmelerine yol açtı.

Pandemik krizin Türkiye’de işsizliğe etkisini yoğunluklu olarak mart ayı rakamları açıklandığında öğreneceğiz. Hali hazırda elimizde ocak ayı verisi var. Oradaki yüzde 13,8’lik işsizliğin Mart ayında yüzde 20’yi görmesi olası. Nisan ayında mecliste kabul edilen “ücretsiz izin” uygulaması muhtemelen işsizlik rakamlarında bir tür fren etkisi oluşturacaktır. Yıl sonu işsizliği için ise konuşmak için çok erken. Öncelikle haziran ayı sonunu görmemiz gerekiyor.

U TİPİ TOPARLANMA

- Pandemik krizin ekonomik boyutu nasıl olacak, nasıl bir derinlik bekliyorsunuz ?

Pandemik Kriz, masa üzerindeki tüm senaryolar dikkate alındığında, her ülkede Çin’de şuan yaşanmakta olan V tipi toparlanmanın mümkün olamayacağını gösteriyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeler için -en iyi senaryoda bile- toparlanmanın yıl sonunu bulacağını söylemek gerekiyor. Yani bizim için en iyi toparlanma U tipi olabilir.

Pandemi ekonomilerde bir anlamda Pandemiden Önce (P.S.) ve Pandemiden Sonra (P.S.) olamak üzere tarihsel bir milat yaratacak. Aslında Pandemiden Sonra nasıl bir ekonomiye sahip olunacağı, Pandemiden Sonrası için şuan gerçekleştirilecek planlamaya bağlı. Pandemiden Sonra dünyanın ekonomik anlamda, yeniden ikiye bölüneceğini söyleyebiliriz.

Çin, Almanya, Güney Kore, Japonya gibi ülkelerin Pandemi Sonra ekonomik düzende hatırı sayılır biçimde güçlenecekleri aşikâr. Çin bugün sadece dünyanın en büyük ikinci ekonomisi değil, yakın geleceğin en parlak lider adayı da aynı zamanda.

EŞİTSİZLİK ARTACAK

- Koronovirüs ekonomilere nasıl bir bedel ödetecek?

Neticede pandemide yeni dalgalar olmasa bile, Pandemik Krizin ülke ekonomilerinde yarattığı etki güçlü bir yıkıcılıkta olacak. Birçok ülkede hizmet sektörünün pandemiden öncesine dönüşü belki 10 yılı alabilecekken, sanayisi felce uğrayan ülkelerde de hızlı bir yoksullaşma ve bağımlılık göreceğiz. Pandemik kriz sonrası global ölçekte işsizlik beklentisi 500 milyona kadar erişirken bu 1929 Buhranının 10 katı bir büyüklüğe işaret ediyor. Dünya genelinde eşitsizlik ve ülkelerde de de daha otoriter yönetimler göreceğiz.

GÜÇLÜ DESTEK DEĞİL TEŞVİK VAR

- Türkiye'nin bu zaman kadar aldığı tedbirler yeterli mi, kurtuluş reçetesi nedir?

Pandemik Krize karşı gelişmiş ülkeler çok güçlü kurtarma paketlerini hayata geçirirken, kaynak sorunu yaşayan ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu ülkelerde kurtarma yerine teşvik politikalarının tercih edildiğini gözlemliyoruz. Türkiye’de genel bir destek yerine selektif olarak kredi mekanizması üzerinden bir teşvik politikası yürütülmektedir. Merkez Bankası eliyle de 2019 yılından bu yana yürütülen finansal istikrar politikaları oldukça temkinli biçimde uygulanmaktadır.

Alınan önlemlerin ne kadar yeterli olacağı aslında krizin ne kadar sürede toparlanacağı ile yakından ilgili. En iyi senaryoda Haziran ortasında yaşanacak bir canlanma ve talep yükselişi önlemlerin etkisini artıracakken, yıl sonuna doğru uzayacak bir genel durgunluk muhtemelen ek önlemlerle aşılmaya çalışılacaktır.

Ek önlemler konusunda merkez bankasının daha fazla TL basımı (emisyon) ve uzun vadeli tahvil ihracı aracına yönelmesi ile -eğer mümkün olursa- Fed üzerinden swap kanalının açılması ve döviz konusunda rahatlama için atılacak önlemler olabilir. Tabii bunlar parasal önlemler bacağı. Diğer bacak ise sektörlerin ve istihdamın desteklenmesi. Bu noktada özellikle; metal, otomotiv, ilaç, kimya ve makine gibi yüksek katma değerli sektörlerin “Pandemi Sonrası” da düşünülerek desteklenerek yeni yol haritalarının çıkartılması önemli. Halen genç işsizliğinin yüzde 25’i aştığı (Ocak 2020 verisi) koşullarda, gençlerin geleceğin ekonomilerine hazırlanması ve istihdam olanakları yaratılması konusunda da devletin aktif rol üstlenmesi gerekmektedir.

ESKİYE DÖNÜŞ ZOR

- Salgın kontrol altına alınırsa ekonomiler hızla toparlanabilir mi, Türkiye için gerekli kaynak nasıl yaratılabilir?

Aşı bulunup, salgın kontrol altına alınsa dahi, bu süreçte iflas etmiş işletmelerin ve sektörlerin tekrar eski haline dönmesi beklenemez. Özellikle hizmet sektöründe ortaya çıkan istihdam kayıplarının birkaç yıldan önce telafi edilmesi olası değil. Hızlı toparlanacak (V tipi) ülkeler, bu süreçte Pandemi Sonrasını planlayıp adım atanlar olacak. Türkiye’nin döviz ihtiyacı için en yakın seçenek Fed kanalı olarak görünüyor. Ayrıca Dünya Bankasının da bu konuda açtığı kredi olanağı var. Belki ilerleyen aylarda -duman biraz dağılınca- AB’den de destek gelebilir.

- Türkiye'de özel sektör çok borçlu. Devlet bunu nasıl yönetebilir?

Aslında son 20 yılda devlet borcu ile özel kesim borcu arasında bir değiş-tokuş (trade-off) var. Kamunun borçluluğu azalırken, özel kesimin yabancı para cinsi borcu arttı. Pandemik Kriz sürecine özel kesim 2018’e göre daha -dış yükümlülük- yönüyle daha az riskle girmiştir. Ancak, 2020 içinde ödenmesi öngörülen 170 milyar dolarlık borç dolar TL üzerinde baskıyı artırıyor.

KALICI İŞSİZLİKLE KARŞI KARŞIYAYIZ

- Yıl sonu ekonomik büyüme ve işsizlik rakamları ne olur, enflasyon beklentiniz nedir?

İkinci çeyrekte ülke ekonomisinde yüzde 10’luk küçülme beklentim var. Yılı ise yüzde 3.5 civarı küçülmeyle tamamlayabiliriz. Pnademide yeni dalgaların olmaması durumunda 2021 yılında genel toparlanma görebiliriz. Hizmet sektörü başta olmak üzere tüm sektörlerde kalıcı bir işsizlikle karşı karşıyayız. Yıl sonu enflasyon tahminimi şimdilik koruyorum: yüzde 11.

YÜK GENİŞ HALK KESİMLERİNE

- Halkın gelirinde dramatik düşüş söz konusu, bunun sonuncunda sosyal bir patlama bekliyor musunuz?

Küresel ölçekli krizler hem ülkeler arasında, hem firmalar arasında hem de halk kesimleri arasında eşitsizliği artırıyor. Nasıl ki bu krizden yoksullaşan ve zenginleşen ülkeler çıkacaksa, batan sektörler ve şirketler yanında tekelleşen şirketler de olacak. Sanırım tüm bu tablo içinde değişmeyen şey krizin uzun dönemli yükünün geniş halk kesimlerine yıkılması oluyor. Yaygın ve sürekli istihdam kayıpları, özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çalışanlarını ve işsizlerini çok olumsuz etkileyecek. Dünya genelinde 2019 yılında ortaya çıkan toplumsal hareketlerin pandemi sonrasında güçlenebileceğini öngörebiliriz. Pandemiden Sonra tüm dünyayı birçok alanda hesaplaşmalar bekliyor.

TL’NİN SATIN ALMA GÜCÜ ARTMALI

- Dolar 7 TL'yi geçmesin diye kamu bankalarının döviz sattığı ifade ediliyordu. Son bir haftada 7 TL sınırı hızlı biçimde aşıldı, kurdaki hareketleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Merkez Bankası -hareket alanındaki daralmanın da etkisiyle- bu süreçte; Fed, AMB gibi örneklerinden farklı olarak, temkinli bir politika yürütüyor. Merkez Bankası Kanununa göre tek görevi olan fiyat istikrarının sağlanması amacına 2019 yılında durgunluğu aşabilmek için “finansal istikrar” amacını da fiilen ekleyen TCMB, piyasa koşulları izin verdiği kadar genişlemeci politikaları izlemeyi sürdürecektir. Şu noktada merkez bankasının para politikasındaki tek motivasyonunun enflasyon beklentisi olmasını beklemek mümkün değil. Sektörlerdeki durgunluğun aşılması öncelikli hedef olarak pandemi etkileri çekilinceye kadar devam edecektir.

Türkiye’de 2001 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ile birlikte esnek döviz kuru rejimine tekrar geçilmiştir. Her ne kadar tek isim verilse de uygulamada esnek döviz kurunu; kirli esnek ve temiz esnek olmak üzere ikiye ayırıyoruz. Temiz veya tam esnek döviz kuru rejiminde Merkez Bankası piyasada oluşan döviz fiyatına müdahale etmezken, kirli esnek döviz kuru rejiminde efektif dövizin fiyatını etkilemek üzere piyasada güçlü alıcı ya da satıcı pozisyonuna girebilir. 2018 Kur Şokunun toplumsal hafızada yarattığı tahribat nedeniyle, güven algısını desteklemek için müdahaleler görebiliyoruz. Son süreçte bu müdahale (dolar satışı) merkez bankasından ziyade kamu bankaları eliyle yürütülmüş gibi görünüyor.

Netice itibarıyla Merkez Bankası brüt rezervlerinin 52.7 milyar dolara kadar gerilemesi ve birçok ülkeyle TL swap (uluslararası bankacılık sisteminde yabancı paraların değiş-tokuşu işlemleri) kanalının kapalı olması, dolar kuru üzerindeki stresi artırarak hafta içinde tarihsel zirvelerin test edilmesi sonucunu ortaya çıkarttı.

Anlık fiyat hareketinden ziyade uzun vadede TL’nin dolar karşısındaki erimesinin sona ermesi hem içeride TL’nin satın alma gücünün artmasına hem de dolar yükümlülüklerinin azalmasına bağlı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon