''RTÜK Başkanı'nın istifasını istedim''
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, RTÜK Başkanı Zahid Akman'a ''Halk nazarında RTÜK Başkanı ile ilgili olarak Deniz Feneri bağlantısı artık kurumları yıpratır hale gelmiştir. Ben sizin görevinizden ayrılmanızı istiyorum. Ayrılsanız iyi olur'' dediğini, Akman'ın da kendisine ''Ben de aynı kanaatteyim'' biçiminde karşılık verdiğini aktardı.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Haber Türk televizyonunda Teke Tek programında soruları yanıtladı. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak atandıktan sonra RTÜK başkanı Zahit Akman'ın kendisini tebrik etmek üzere geldiğini ve görüştüklerini ifade eden Arınç, Akman'a ''Sizin seçimlerinizde katkısı olan bir insan olarak söylüyorum ki bu ithamlar sizi yıpratıyor, kurumunuzu yıpratıyor ve hükümeti yıpratıyor. Şimdi RTÜK'ten sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak beni de yıpratabilir. Çünkü böyle bir kanaat oluşmuştur'' dediğini aktardı. Bülent Arınç, Akman'a, 'Halk nazarında RTÜK Başkanı ile ilgili olarak Deniz Feneri bağlantısı artık kurumları yıpratır hale gelmiştir. Ben sizin görevinizden ayrılmanızı istiyorum' dedim'' şeklinde konuştu. Akman'ın da anlayış gösterdiğini ve ''Ben de aynı kanaatteyim'' dediğini anlatan Arınç, Akman'ın ''Görev sürem bittiğinde ben tekrar aday olmayacağım ve başkanlıktan ayrılacağım'' diyerek kendisine söz verdiğini bildirdi.
"Türkiye'ye yansıması mutlaka olacaktır"
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Almanya'daki ''Deniz Feneri davasıyla'' ilgili olarak, ''Böyle bir olayın Türkiye ile bağlantısı bir yargı kararıyla tespit edilirse onu Türkiye'ye yansıması mutlaka olacaktır'' dedi. Almanya'daki Deniz Feneri davasıyla ilgili bir soru üzerine, Arınç, ''Olay neresinden bakarsanız bakın çok acı bir olaydır. Suç olmaktan da öte gerçekten ahlak dışı bir harekettir'' dedi. ''Bunu kabul etmenin mümkün olmadığını'' ifade eden Arınç, ''Merhamet saikiyle insanlardan para toplayacaksınız. Haklı bir şöhreti olan bir derneğin ismini kullanacaksınız. Ondan sonra o paraları bir şekilde iç edeceksiniz veya birilerine havale edeceksiniz. Bu hiçbir zaman, hiçbir insanın insani duruşu itibariye kabul edebileceği bir hareket değildir'' diye konuştu. Bu konuyla ilgili olarak ''Üç beş edepsizin işidir'' demediğini anlatan Arınç, ''(Çok ahlak dışı bir harekettir, suç olmasa bile mutlaka takibi gerekir. Üç beş edepsizin işi değil. Suç olmasa bile bu bir edepsizliktir, ahlak dışı bir olaydır) dedim. Dolayısıyla üç beş kişiye havale ederek (hadi edepsiz) diyerek olayı küçültmüyorum'' diye konuştu.
''Böyle bir olayın Türkiye ile bağlantısı bir yargı kararıyla tespit edilirse onu Türkiye;ye yansıması mutlaka olacaktır'' diyen Arınç, şunları kaydetti: ''Bu kararın Türkiye'ye getirilmesi, oradaki delillerin incelenmesi ve (Türkiye ile bağlantısı var) dendiğinde hangi isimler varsa onların soruşturulması Türk adaletinin de işidir. Bu konuda Adalet Bakanlığı harekete geçti. Ben Mehmet Ali Şahin'i çok eskiden tanırım ve en az kendim kadar dürüst bilirim. Burada kimseyi kuşatıcı, himaye edici bir tavrı olmamıştır. (Yavaş ilerliyor) derken bürokraside yan odadan bile evrakın yedi günde geldiğini hepimiz biliriz. Hele hele ülkeler arasında olunca bu hukuki yardımlaşma süreciyle olur. Bir gecikme olduğu söylendi. Özelikle sayın Baykal ve arkadaşları, bu konunun özel takipçileri gibi, yani hukuk içerisinde bu takibi yapmalarını da çok doğru buluyorum. Siyasetçi olarak da takdir ediyorum. Bundan bir iç politikaya yönelik rant elde etme düşüncesinin ben şu ana kadar şahidi değilim. Yani Türkiye dışında işlenmiş bir olayın, aldatılmış insanların hukukunu müdafaa etmek, bu paraların Türkiye'ye transferi söz konusu olmuşsa kimlere ne şekilde transfer edildiğini öğrenmek her yurttaşın vazifesidir.''
Bülent Arınç, Almanya Büyükelçisinin dün açıklama yaptığını ve ''Deniz Baykal'ın bu konuyla ilgili elindeki dosyanın Almanya'daki adli makamların ve devletin dosyası olmadığını'' söylediğini aktaran Arınç, ''Ama Sayın Baykal (Deniz Feneri dosyası burada) diye seçim meydanlarına çıkmıştı'' dedi.
Cumhuriyet Başsavcısı'nın bugün yaptığı açıklamalardan bu konuyla ilgili sürecin son noktaya geldiğini anladığını belirten Bülent Arınç, ''Zannediyorum sayın üç savcı bu işi takiple görevlendirilmiştir. Yeterli delil ve emareler varsa dava açacaklar. Hepimizin bunu beklemesi gerekiyor. Bu süreç içerisinde kim suçlu çıkarsa hiç birisinin arkasında hiç birimiz duramayız. Ama şimdiden RTÜK Başkanı için söylenen, başkaları için söylenen şeyleri masumiyet karinesine karşı bulurum. Bir insanı yıpratmak için dosya bile malum olamadan, içeriğini bile bilmediğimiz bir konuda suçlamaya gidersek herkes herkesi suçlayabilecek demektir'' diye konuştu. ''Gecikme olup olmadığının soruşturmayla ortaya çıkacağını'' ifade eden Arınç, ''Benim bildiğim bir kanaattir. Sayın Şahin ve Ergin de bu konuda bilerek savsaklama yapabilecek insanlar değillerdir. Ama bu kanaattir. Bu kanaatin aksine bir şey ortaya çıkarsa bunu da kabullenmek durumundayız'' dedi.
RTÜK Başkanı ile görüşmesi
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''RTÜK Başkanı'nın bu olayla ilgilisinin olduğunun yönünde karar ortaya çıkması durumunda ne yapacağının'' sorulması üzerine şunları kaydetti: ''İlk defa açıklıyorum. Ben bakan olduktan sonra Zahid Akman ile görüştüm. O beni tebriğe geldi. Görüşmemizde bu konuları kendisine sordum: (Bir, mal bildirimiyle ilgili. İkincisi Deniz Feneriyle ilgili... Bu konudaki ithamları, konuşulanları, yazılanları biliyorsunuz, benim görevim size güvenmektir. Bu konuda ben sizi temiz, namuslu, ahlaklı bir bürokrat olarak biliyorum. Ama bütün bu yazılanlar ve çizilenler karşısında siz ne diyorsunuz?) Bana söylediği şu oldu: (Bunların hepsi iftiradır. Beni bunlarla suçlayamazlar. Mal bildirimimi de günü güne verdim. Deniz Feneriyle ilgili olarak da bütün ithamlara karşı kendimi savunacağım) Tekrar tekrar sordum. Bunu bana aynen söyledi. Ondan sonra ben kendisine bir şey söyledim. Dedim ki; (Sayın Akman, biz de siyaset yapıyoruz. siz de bürokrasidensiniz. Siz seçilmişsiniz, biz sizi Meclis olarak seçtik. Bu seçimlerde de kılı kırk yarıyoruz. Kendi elimle üyeler seçtim ve onların ülkem için yararlı insanlar olmasını arzu ettim. Sizin seçimlerinizde katkısı olan bir insan olarak söylüyorum ki; Bu ithamlar sizi yıpratıyor, kurumunuzu yıpratıyor, hükümeti yıpratıyor. Şimdi RTÜK'ten sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak beni de yıpratabilir. Çünkü böyle bir kanaat oluşmuştur. Halk nazarında RTÜK Başkanı ile ilgili olarak Deniz Feneri bağlantısı artık kurumları yıpratır hale gelmiştir. Ben sizin görevinizden ayrılmanızı istiyorum) dedim. Bir hafta önce konuştum kendisiyle. Sağ olsun anlayış gösterdi ve (Ben de aynı kanaatteyim) dedi.''
Akman'ın görev süresi
Arınç, ''İstifasını mı istediniz?'' sorusu üzerine, ''Ayrılsanız iyi olur, en azından soruşturma neticeleninceye kadar'' dediğini aktardı. Bülent Arınç, sözlerine şöyle devam etti: ''(Ben de aynı kanaatteyim) dedi. Sonra oturduk. Bu aralarda RTÜK'ün üç üyesinin seçimi var. Kuralar çekildi. Sanıyorum önümüzdeki günlerde bu seçim yapılacak. (O seçimi bir geçirelim) dedi. Zaten Akman'ın görev süresi Temmuz'un başlarında bitiyor. İki yıl doldu. İki defa seçildi. (Şimdi RTÜK;e üyeler seçilsin göreve süremin bitmesine yakın ya da bittiğinde ben tekrar aday olmayacağım ve başkanlıktan da ayrılacağım) diye bana söz verdi. Ben kendisine teşekkür ettim. Halbuki bunun tersini de yapabilirdi. (Bunların hepsi iftira kampanyasıdır, bunların hepsine karşı ben kendimi savunacağım ve görevimin başımda kalacağım) diyebilirdi... Ama ben rica ettim. (Çekilmeniz sizin kurum için hükümetin için her şey için hayır olur) dedim. (İnşallah yargı süreci bir şekilde olacaksa o da en kısa sürede biter ve siz o kurumu da yıpratmamış ve kendine yöneltilen bütün suçlamaları reddetmiş ve bu suçlamalardan beraat etmiş birisi olarak alnınız açık başınız dik tekrar görevinize isterseniz devam edebilirsiniz) demiştim.
Temmuz da görev süresinin bitimiyle tekrar aday olmama ve başkan olmamak üzere benden rica etti. (Ben de şu üyeler seçimi yapılsın dediklerinize katılıyorum) dedim. Sayın Akman bu ithamlar karşısında kurumu yıpratmamak adına böyle bir şeyi kabul etti.'' Arınç, ''Hem Zahid Bey'in daha fazla yıpranması da doğru değil, kurumunda daha fazla yıpranması doğru değil. Umarım ki, bir yargı süreci olursa oradan en kısa zamanda alnı açık olarak çıkacaktır. Bundan sonra artık hayat çizgisi en güzel şekilde devam eder ümit ediyorum. Dileriz, inşallah böyle olur'' dedi.
Bülent Arınç, ''Aynı şeyi Ergenekon sanıkları için de söyler misiniz?'' sorusuna, ''Tabii, iyi bir adli süreçten sonra cezasını çekmesi gerekenler çekmeli. Beraat etmesi gerekenler beraat etmeli'' yanıtını verdi.
''Saylan'ın büyük bir saygınlığı var''
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkan Saylan'ın evinin aranmak istediğinin hatırlatılması ve ''Annenize yapılmasını istemediğiniz, ya da başka bir eski tanıdığa uygulanmasını istemediğiniz bir karineyi Türkan Saylan'a neden çok görüyorlar?'' sorusu üzerine şunları kaydetti: ''Sayın Saylan'ın ilerlemiş yaşı ve hastalığı sebebiyle ve toplumdaki hizmetleri açısından büyük bir saygınlığı var. Bunu görmemek mümkün değil. Kabul edersiniz ya da etmezsiniz ama ortaya koymuş eserleri var. Özellikle kız çocuklarının okuması konusunda, onlara burs, yurt temin edilmesi konusunda. Ben kendisiyle hiç görüşmedim. Daha sonra sanıyorum YÖK üyeliği falan yaptı. O dönem içerisinde de karşı karşıya gelmedik ama ismini çok iyi biliyorum ve toplumdaki saygınlığını da bir ölçüde kabul ediyorum. Bir ölçüde bunu kabul etmeyenler de olabilir. Yani ben böyle bir kıyaslama yapabilecek durumda değilim. Ama çocuklarımızın okuması konusunda, Türkiye'de cehaletin yıkılması konusunda bir insan çok önemli fedakar çalışmalar yapmışsa ki onlardan birisi olduğu söyleniyor Sayın Saylan'ın buna saygı duymamak mümkün değil.'' Arınç, kolluk kuvvetlerinin ceza soruşturması ve gözaltıları, savcı veya hakim kararıyla yapabileceğini belirterek, sözlerine şöyle devam etti: ''Bu konuda, sanıyorum sadece Saylan değil, şu anda tutuklamaları da gerçekleşmiş olan 4 veya 5 rektörle ilgili olarak da bunları konuşabiliriz. Yani Mehmet Haberal bilinmeyen bir insan değil. Toplumda çok saygın bir insan. Bunlarda gözaltına alındılar ve sonra tutuklandılar. Yani birisinin yaşı itibariyle bizim ceza hukukumuzda (ona şöyle bir muamele, buna böyle bir muamele yapalım) şeklinde bir ayrımcılık söz konusu değil. Ancak infazı halinde, cezanın çektirilmesi noktasında daha sonradan çıktı biliyorsunuz evinde veya gözetim altında çektirilebiliyor. Veya yaşı itibariyle sürekli bir hastalığı varsa Cumhurbaşkanı tarafından da affedilebiliyor. Burada bir suç ihbarıyla karşılaşan güvenlik güçleri ve buna lüzum gören savcı ve hakimin kararıyla bir insan evinden alınmışsa ona bizim söyleyebileceğimiz çok fazla bir şey olmaz.''
Konuyla ilgili yargıcın veya savcının delil ve emarelerin ne noktada olduğunu düşünmesi gerektiğini ifade eden Arınç, şunları kaydetti: ''Kaçma tehlikesi var mıdır, delilleri yok etme endişesi var mıdır? Eğer bütün bunlar çok kuvvetli delillerle sonuçlanıyorsa o zaman görevlerini yapıyorlar dememiz lazım. Yok, zaten evinde, zaten hastanede, çok kısa kalmış bir ömrün mücadelesini veriyor... Biz bunun evde ifadesini alırız, böyle bir muamele yapmayız da diyebilirlerdi. Eğer haklarındaki iddialar suçlamalar çok hafif olmasına rağmen böyle bir işlem yapmışlarsa savcısı da hakimi de polisi de suçludur. En azından takdir haklarını kullanmamışlardır. Ben ellerindeki donelerin ne olduğunu bilmiyorum. Şu kadar yaşına gelmiş, böyle bir amansız hastalıkla boğuşan bir insanın eldeki deliller ve iddialarla çok ciddi değilse, kaçma kurtulma endişesi yoksa, delilleri yok etme, karartma endişesi de yoksa buna rağmen evinden alınmaya çalışılması fevkalade yanlış. Fevkalade haksız bir iştir. Ama bu savcının hakimin bileceği bir iştir. O derse ki 'bu bir toplu suç konusu, filan filan yerlerle de irtibatı var, biz böyle bir işlem yapmaya mecbur kaldık' diyorsa, bunu mahkemesi kendi içinde tartışır. Biz buna buradan karar veremeyiz.'' Bülent Arınç, Saylan'ın böyle bir muameleye maruz kalmasına üzüldüğünü ifade ederek, ''Bir bayan olarak, anne olarak, bilim kadını olarak, toplumda saygınlığı olan bir insan olarak... Ama saygınlık dediğimiz şey, eğer bir cürümle itham ediliyorsa bir insan ona bir ayrıcalık tanımaz. Yani kimsenin suç işleme imtiyazı yok. Böyle bir muameleye maruz kalması belki hastalığı tetiklemişte olabilir. Gerçi Allah'ın verdiği bir ömür'' dedi.
''Katılması iyi olurdu''
Bülent Arınç, Fatih Altaylı'nın ''Saylan'ın cenazesine devlet erkanından neden kimsenin katılmadığı?'' sorusunu da şöyle yanıtladı: ''Sayın Cumhurbaşkanı bir taziye mesajı yayımladı. Sayın Cumhurbaşkanı'nın bir kişiyle temsil edilmiş olmamasının sebeplerini bilemem. Özellikle Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu'nun bir hanımefendi, bilim kadını olarak, eğitim hizmetlerine gönül vermiş bir insanın cenaze töreninde bulunması çok doğal olurdu. Çokta iyi olurdu. Bu hangi sebeple gerçekleşmedi bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı da katılamamış. Bunların da katılması iyi olurdu. Binlerce insanın büyük bir üzüntüyle cenazesini takip ettiği bir hanımefendiye karşı en azından görevimizi yerine getirmemiz lazım.'' Geçmişte bazı cenaze törenlerinin bazı siyasi gösterilere sahne olduğunu anlatan Arınç, ''Şimdi ben böyle bir şey hissetmedim bu olayda. Yani gidemezdim de mecliste genel kurulda nöbetçiydim. Gitmeyi düşündüm mü? Doğrusu onu da düşünmedim. Çok samimi olarak söyleyeyim'' dedi.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- 6 asker şehit olmuştu
- Naci Görür'den korkutan uyarı