Sanat ve Siyaset

Sanat ve Siyaset
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.05.2012 - 06:55

Sayın seçilmişler ve onların atadığı sayın bürokratlar kusura bakmasınlar, ama yöneticiler “sanatın normlarını koymak”tan bahseder oldu mu, asgari tarih bilinci olan herkes elektrik çarpmış gibi irkilir: Zira, ülke yönetiminin ülke sanatını kendi dünya görüşünün çerçevesine sıkıştırmayı amaçlaması, kişiye -ne kadar kondurmak istemese de- anında Nazi Almanya’sını çağrıştırmaktadır.

İstek ve kararlılık sanatçı olmak için yetmez; doğa vergisi yetenek gereklidir. Yetenekse tek başına anlam taşımaz; bitimsiz bir öğrenme süreciyle, azimli çalışmayla, yılmayan emekle desteklenmesi gerekir. Sanatsever olmak da içten ilgi ve kararlı emek ister, yaşamdaki her önemli aşamanın gerektirdiği gibi. Demem o ki tarihin en büyük sanatçıları bile sanat hakkında yargıya varacak bilgi ve donanımla doğmazlar, bu donanıma yaşamlarını sanata adayarak ulaşırlar. Kimin büyük sanatçı olduğuna karar verecek olan ise sanatın kendisi ve zamandır. Yaratıcısı belli sanat yapıtları için olduğu kadar, halk sanatı ya da anonim sanat için de geçerlidir, sanatın ve zamanın yargısı. Bilindiği üzere, halk sanatı halk biliminin konusudur. Neyin özgün ve değerli halk sanatı yapıtı, neyin kötü bir taklit olduğu, işin uzmanından sorulur, siyasetçilerden değil.

Türkiye’nin sanatı destekleyen, sanatsever yöneticileri olduğu kadar, sanata ilgisiz siyasetçileri de olmuştur. Osmanlı’dan başlayacak olursak, portresini Bellini gibi bir ustaya yaptıracak denli Rönesans resim sanatına yakın Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı sanat musikisine gönül vermiş besteci III. Selim, sarayda bir opera sahnesi kurdurtacak kadar ‘Klasik Batı Müziği’ne sevdalanmış II. Abdülhamit, Batı müziği tarzında besteler yapmış hanedan mensupları hemen akla gelen örneklerdir.

Atatürk’ün sevdikleri

Gerçek bir entelektüel olan Atatürk’ün gerek klasik Batı müziğini, gerek klasik alaturkayı, Rumeli ve Ege türkülerini çok sevdiği ve sofrasından eksik etmediği herkesin bilgisindedir. Savaş hazırlıklarıyla meşgul olurken, Mustafa Kemal’in bir yandan da değerli romancımız Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu adlı romanını okuduğu da bilinir. İsmet İnönü keman çalardı ve klasik Batı müziğini bilir ve severdi. Adnan Menderes ve Celal Bayar hem alaturkayı sever, hem klasik Batı müziğiyle, özellikle operayla yakından ilgilenirlerdi. Bülent Ecevit şiir yazar ve şiir çevirileri yapardı.

Buna karşın Süleyman Demirel, başkalarının hayalleri olarak nitelendirdiği edebiyata uzak durduğunu söylemekte sakınca görmez, ama tarih okuduğunu da eklemeyi unutmazken, Turgut Özal Tommiks-Teksas’tan başka bir şey okumamakla övünürdü. Son dönem yöneticilerimiz arasında A. N. Sezer’den başka sanata düşkün kimse yoktu galiba.

Görüldüğü üzere, Türk halkının yöneticilerinden sanatla ilgilenmeleri gibi bir talebi olmadığı gibi, sanat ve edebiyattan uzak olmanın siyasetçilerimiz için herhangi bir itibar ve/veya oy kaybına yol açması da söz konusu değildir.

Sanatsever olmak

Üstelik sanatçı ya da sanatsever olmak tek başına, siyasetçiyi veya yöneticiyi erdemli kılmaya yetmez. Emekli General Kenan Evren belki iyi bir ressam değildi ama herhalde resim sanatını seviyordu. Kötü bir ressam ama herhalde çok iyi bir müzik dinleyicisi olan Hitler, öyleydi diye hayırla yad edilmeyi hak ediyor mu?

Hal böyleyken, Sayın Başbakan’ın köpüren öfkesi acep niyedir?

Hiçbir sanatçı, siyasetçilerin haksız tutumlarına uğramadan, iktidardaki sayın kişilerin sanatla ilişkisini konu etmemiştir. Sonuçta bir vatandaş olan sanatçıyı, siyasetçilerin sanatla ilgili kişisel görüşleri değil, memlekete ne yaptıkları ilgilendirir.

Bugünkü gerek merkezi gerek yerel yöneticilerimiz arasında Fuzuli’den, Baki’den, Nedim’den dem vuranına rastlamadığımız gibi, Namık Kemal, Tevfik Fikret gibi son dönem Osmanlı şairlerine de itibar edenini duymadık. Herhalde takdir buyurulur ki bir çiçekle yaz olmadığı gibi, ne denli büyük şair olursa olsun sadece Mehmet Akif’ten koca Osmanlı şiirini temsil etmesi beklenemez. Yöneticilerimiz arasında Itri’yi, Dede Efendi’yi benimsemişler var mıdır? Varsa bile, kamuoyu olarak böyle bir özümsemeden haberdar olamadık. Yerel yöneticilerimizin ise ne Osmanlı’nın mimarisinden, ne gerek Osmanlı’nın gerek Selçuklu’nun taş ve çini işçiliğinden zerrece feyz almadıkları ortada; aksi halde şehirlerimizi bürüyen çirkinlik nedir! Demek ki sanat ve edebiyat söz konusu ise “muhafazakâr” sözcüğü yöneticilerimizi aşağılamıyor, sadece onları tanımlamakta yetersiz kalıyor! Yöneticilerimiz bu bağlamda kesinlikle muhafazakâr değiller!

Başbakan’ın hiddeti

Başbakan, bizi geleneğimizden koparttılar diye hiddetleniyor. Sanırsınız ki Merih’ten zalim uzaylılar gelmiş, bize kötü şeyler yapıp gitmişler! Oysa Cumhuriyetin ilk on yıllarında gerek geleneksel gerek çağdaş sanata verilen destek inkâr edilemez. Bizim geleneksel halk sanatlarımız çeşitli nedenlerle yöresel kalmıştı; Cumhuriyetin radyosu değil midir “Yurttan Sesler” programlarıyla her yörenin türkülerini yurdun tamamına yayan, tanıtan, sevdiren? Geleneğimizden koptuğumuz için mi Adnan Saygun “Yunus Emre’’ oratoryosunu, Ferit Tüzün halk müziğinden esinli, halk dansı motifleriyle bezeli “Çeşmebaşı” balesini bestelemişlerdir? O yüzden mi Cumhuriyetin yetiştirdiği Attilâ İlhan, Hilmi Yavuz gibi şairler divan şiirinden; Dağlarca, Cahit Külebi, Gülten Akın halk şiirinden beslenmişlerdir? Bu kopukluk yüzünden mi Bedri Rahmi Eyüboğlu, halk desenlerinden esinlenerek tablolar yaratmıştır?

İnsaf etmek gerekir!

Günümüzün iktidarı Cumhuriyet dönemi sanatçılarından hoşnut olmayabilir; tamamen dine odaklı resim, şiir, müzik arzulayabilir. Böyle sanatçılar da yetişebilir. Hatta insan bedeni ve bedenin duyguları kimilerinde hemen müstehcenlik izlenimi uyandırdığı, dolayısıyla onları rahatsız edip sinirlendirdiği için, tümüyle insansız bir sanat bile (roman, öykü ve tiyatro için hayli zor olmakla birlikte, müzik ve resim ve heykelde) en azından denenebilir. Hodri meydan! İktidarın böyle sanatçıları desteklemesine mani bir durum mu var? Öyleyse… Mevcudu yıkmak niye? Mevcudu yok etmenin, kendi düşüncesinden başkasına tahammül edemeyen despotça bir yönetim anlayışına işaret ettiğini iktidar unutuyor mu, umursamıyor mu?

Sayın seçilmişler ve onların atadığı sayın bürokratlar kusura bakmasınlar, ama yöneticiler “sanatın normlarını koymak”tan bahseder oldu mu, asgari tarih bilinci olan herkes elektrik çarpmış gibi irkilir: Zira, ülke yönetiminin ülke sanatını kendi dünya görüşünün çerçevesine sıkıştırmayı amaçlaması, kişiye -ne kadar kondurmak istemese de- anında Nazi Almanya’sını çağrıştırmaktadır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler