Sanata kimin gücü yetebilir ki?
Yüksek Giriş, bir apartmanda yaşayan dört kuşaktan insanın yaşadıklarını anlatan bir sitcom. Umut Kurt da bu apartman sakinlerinin en eğlencelilerinden biri Cesur'u canlandırıyor.
Biz onu asıl Beynelminel filmindeki siyasal bilimler öğrencisi, devrimci Haydar olarak tanıdık. Çok geçmemişti ki bu defa ters köşeye yatırdı bizi, Hatırla Sevgili dizisindeki Ülkü Ocakları üyesi akademisyen rolüyle. Arkası geldi; Düğün Şarkıcısı, Güz Sancısı, Gönülçelen, Kavşak, Mor Menekşeler, Pazarları Hiç Sevmem... Bugünlerde yüzleri güldürecek bir dizide, Yüksek Giriş’te, sürekli şaka yapan, herkese laf sokan, tam baş belası, tembel öğrenci Cesur karakterine hayat veriyor. Biz de kendisiyle diziden, oyunculuğa, televizyon dünyasının daralan dünyasına kadar hayatı konuştuk.
- Oyuncu olmaya ne zaman karar verdiniz?
Çocukken babamın da teşvikiyle bir sürü şeyle uğraşıyordum, futbol, basketbol, folklor, saz kursu... Tiyatroya da kurs olarak başlamıştım ama sonra bütün uğraşlarımı bırakıp -okul dahil- tiyatroya yöneldim. Lise bitince Kartal’da arkadaşlarımın kurduğu tiyatroya katıldım. Sonra da Müjdat Gezen’in sınavlarına girdim. Tiyatrolarda çalıştım. Üç sene BKM oyuncularındaydım. Sonrasında diziler, filmler, öyle devam etti.
- Evet ama bunca uğraşı olan biri olarak oyunculukta ne durdurdu sizi?
Oyunculukta oyun bitmiyor ki, 80 yaşınıza gelseniz de çocuk olarak kalıyorsunuz. Hep bir oyun içindesiniz. Oyun oynamayı seven birinin, yeteneği de varsa oyunculuğu bırakabileceğini sanmıyorum. Bu işten asla sıkılmam. Ailemin, oğlum para kazan artık ya da okula gir, dediği bir dönemde altı ay ayrı kaldım ama bırakamadım. Oyuncu olacağımı söylediğimde babam, aç kalacaksın, demişti. O dönem örnekler de pek iç açıcı değildi. Kartal’daki tiyatromuzun elektriğini ödemekte bile güçlük çekiyorduk. Esnafa “Abi afiş yapacağız, para lazım”, diyorduk. Büfelerin önünden geçemez duruma gelmiştik borçtan (gülüyor). Ama ben hep işini iyi yapan herkes parasını kazanır, diye düşünürüm. Ne iş yaparsanız yapın, yeter ki iyi yapın. Ben de onu düşünerek babama, görürsün, dedim.
- Türkiye’de istediği işi yapıp da doyan insan sayısı pek az hatta bu lüks görünüyor ne yazık ki... Zaman kimi haklı çıkardı?
Evet, istediğin işi yapmak zor. Çünkü paraya ulaşmak zaten zor. Ana başlık olarak istediğim iş oyunculuk ama bu her yerde, her şekilde, her projenin içinde olacağım anlamına gelmiyor, doğru proje gelene kadar beklediğiniz süreler var. Mor Menekşeler dizisinden sonra 1.5- 2 yıl bekledim, o kadar proje gelmesine rağmen. Kendini içinde göremiyor ya da işin söylediği şeyi belki sen söylemek istemiyor ve beklemek zorunda kalıyorsun. Bir dönem büyük para kazanıyorsun, bir süre hiç kazanamıyorsun. Bu da güç ama işin gereklerinden biri. İş yapmayı bildiğiniz kadar beklemeyi de bilmeniz gerekiyor. Sabrınız, gücünüz olmalı, biraz kenarda para da fena olmaz (gülüyor).
-Ne yazık ki Türkiye’de oyuncular genelde aynı türlere hapsoluyorlar ama sizi kısa sürede komediden drama kadar pek çok farklı rolde gördük. Nasıl oldu bu?
Bence bütün oyuncular her rolü oynayabiliyor ama kast meselesinde bazıları daha avantajlı oluyor. O an üretilen projelere de bağlı. Benim şansım vardı galiba. Bir de BKM’nin çok büyük etkisi oldu. BKM mutfakta sahneye çıktığımız üç sene inanılmaz bir tecrübe kazandırdı bize. Yapımcılar oyuncu seçerken seyircinin alışkın olduğu kişileri kullanmayı tercih ediyor olabilirler ama bu biraz da oyuncunun tasarrufunda. Ben komedi yapmayacağım, diyebilir. Elimden geldiğince bunu yapmaya çalışıyorum. Niye hep saklambaç oynanayım ki? Biraz da yakalamaç, tavla, tek kale oynayayım. Yeni bir şey bulmak, seyircinin karşısına başka biri olarak çıkmak heyecan veriyor.
- Gelelim yeni diziniz Yüksek Giriş’e... Bu projeye nasıl ve neden dahil oldunuz?
Acayip komedi oynayasım vardı. Fıkır fıkır olduğum bir zamandayım. Enerjim çok yüksek. Başka öneriler gelip gidiyordu, sonra bu komedi çıktı. Senaryoyu sevdim. Durumlar çok iyi, yerli yerinde her şey. Her bölüm başımızdan bir olay geçiyor. Karakterler, ilişkiler gerçek. Tipten tipe girmiyoruz. Sadece bir olay üzerinden, karakterlerin komik duruma düşmelerinden seyirciyi güldürme hedefinde olan bir dizi. Öğrencilik hayatına dair, komşuluk ilişkileri üzerine bir sürü şey söylüyor. Ben de öğrenci Cesur’u canlandırıyorum. Sürekli şaka yapan, herkese laf sokan, maceradan maceraya atlayan, devamlı yalan söyleyen, tam baş belası bir karakter.
-Dizi farklı kuşaktan karakterler üzerine iyi bir analiz yapıyor...
Dört jenerasyon var şu an bir apartmanın içinde. Apartmanın içindeki ilişkiler de çok sıcak.
Ben de bu arada hep yüksek girişte oturdum. Bayılıyorum, düz ayak ev olsun, çat diye gireyim. Üst katımda üç teyze oturuyor, dolayısıyla binanın işleri bana kalıyor. Ama onlar da sağ olsunlar bana tatlılar, pastalar getiriyor. Apartman yaşantısını, mahalle yaşantısını, komşuculuk oynamayı, bayramlaşmayı, komşuma “Abi gel bir rakı içelim” demeyi çok seviyorum. Bu dizideki apartmanda da öyle. Her bölüm diğerinden daha iyi çıkmaya başladı. İnsanlar televizyonu sıkıntıdan izlemesin, açıp bir saat boyunca gülecekleri, eğlenebilecekleri, zevk alacakları bir araç olduğu için takip etsin, dizi de “Bugün pazar hadi Yüksek Giriş’i izleyelim” diyecekleri bir iş olsun istiyorum. Zannediyorum okullar açılana kadar her şeyiyle kemikleşmiş bir iş olacak.
-Türkiye’de sitcom’lar pek tutmuyor, dizinin akıbetine dair bir kaygı duyuyor musunuz?
Komedi yapmak çok zor iş. Sizin güldüğünüz şeye başkasının gülmesi zor. O yüzden bir tane Cem Yılmaz var. Sitcom’da tabii elinizde pek çok oyuncu var, o şakayı yapmak için bir durum yaratabiliyorsunuz. Drama daha kolay demeyeceğim ama aynı anda pek çok karakteri anlatabileceğiniz bir mecra, zaten acı da memleketimizin göbek adı oldu, acıyı anlatmak daha kolay çünkü herkesin daha tanıdık olduğu bir şey. Sitcom’un geri dönüşü hızlı oluyor, komikse komik, değilse hemen söylüyor insanlar. Önümüzdeki birkaç ayda belli olur akıbeti ama ben bu diziden her yönüyle zevk alıyorum.
-Siyasi erk sadece haberlere değil, dizilerdeki karakterlerden, görüntülere kadar her şeye eleştiri getiriyor, hatta müdahalede bulunuyor. Diziler, oyuncuların hayatlarını kazanmak için de önemli bir alan ancak görülen o ki çember giderek daralıyor. Bu durum bir oyuncu olarak sizi kaygılandırmıyor mu?
Sistemin ne istediği çok umrumda değil benim. İçinde çok rahat hareket edemediğim bir ortam oluşursa o diziyi yapmak, o parayı kazanmak zorunda değilim. Sonuçta sahnemizi elimizden alamazlar. Sanata kimin gücü yetebilir ki? Şimdiye kadar kimsenin yetmemiş. Her şeyi üretebilir siyasi erk, bir sürü noktada hareket edebilir ama sanat pek kolay üretebilecekleri bir şey değil, her ülke için geçerli bu. Şöyle bir sanat üretelim de insanları peşimizde sürükleyelim diyebilecekleri bir alan değil. O bambaşka bir dünya görüşü gerektirir. Ben bunu üretiyorum demiyorum ama bu ortamların olduğu yerlerde görev alıyorum. Yapacağım işte bir baskı hissedersem, yapmam herhalde. Bugüne kadar öyle bir oyunun içine girmedim. Hemen hemen her siyasi görüşü oynadım. Hepsini de oynamaya devam edeceğim.
-DOT’un Pornografi ve Kutlama oyunlarında yer aldınız ancak bir süredir tiyatrodan uzaksınız. Bu yıl bir proje var mı?
İki yıldır İstanbul dışında iş yaptığım için uzak kaldım tiyatrodan. Tam Garajistanbul’da bir oyuna başlamıştık ki kullanacağımız kitaplardan biri başka yerde oyunlaştırılınca durmak zorunda kaldık. Tiyatro yapmayı çok istiyorum, çok seviyorum tiyatroyu. Kanlı canlı. O tam bir oyun! Zamanıma uygun, içinde olmayı istediğim bir oyun bulursam başlayacağım.
- Kendinizi görmek istediğiniz bir yer, varılacak bir hedef var mı sizin için?
Dünyayı değiştireceğim gibi bir beklentim, şunu yapacağım, bunu oynayacağım diye bir hedefim yok. Oyuncu olarak verilen görevi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum. Her iş yeniden bir okul oluyor. Hepsinde bir şeyler öğrenip cebime koyacak ve oyunculuğa devam edeceğim. Kendime dair ufak tefek şeyler yazıyorum. Yazdıklarımı demoya çekmeye çalışıyorum ama bu yönetmen, senarist olmaya çalışıyorum gibi algılanmasın. Sadece aklıma gelenleri arkadaşlarımla paylaşıyorum, senarist bir arkadaşıma yazdıklarımı teslim ediyorum, o düzeltiyor. Yönetmen arkadaşıma gidip “Baba buna bir demo çekelim mi” diyorum. Bazen kanallara gidecek seviyeye geliyor, gidiyoruz, para yok diyorlar (gülüyor). Boş durkmaktansa kendimizi de eğlendirecek şeyler üretmeye çalışıyoruz.
Keşke Sırrı Süreyya belediye başkanı olsa.
- Beynelminel ve Hatırla Sevgili oyunculuğunuzda önemli yerlerde duruyor. Konuşmalarınızdan anlaşılıyor bu...
Onların yeri bambaşka. Biri sinemada yaptığım ilk ciddi iş diğeri de dizi olarak... çok normal ama ben öyle birşey demedim. Kendisinin iddiası.
- Peki bugünlerde Sırrı Süreyya Önder’in belediye başkanı olmasından bahsediliyor...
Keşke olsa. Görürsünüz ne güzel İstanbul olur ya da nerenin belediye başkanı olursa, fark etmez. Sırrı ağabey çok acayip bir insan. Çok bilgili, düzgün biri. Onunla set dışında zaman geçirme şansım olduğu için şanslıyım. Bir cümle ediyor, hayatında bir pencere açılıyor. Zaten öyle bir senaryo nasıl yazılır...
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Colani’nin arabası
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Çiçekçiyi yumrukla öldürmüştü: İstenen ceza belli oldu