Şanlıurfa'nın Kurtuluşu

Şanlıurfa'nın Kurtuluşu
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 11.04.2011 - 06:39

11 Nisan, ulusal bağımsızlık savaşımızın şanlı destanlarından biridir. Bu yıl, kurtuluşun 91’inci yıldönümünü kutlayacak hemşerilerim. Önce İngilizler, daha sonra Fransızlar tarafından işgal edilen Urfa (1919), emperyalizme karşı tüm yurtta verilen savaştan payına düşeni gerçekleştirerek işgalcileri kovalamış ve özgürlüğüne kavuşmuştur (11 Nisan 1920), isotuyla çiğköftesi ve türküleriyle, kalesi, kutsal gölleri, dili, bayrağı ve peygamberleriyle birlikte. Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılmasına daha 12 gün vardı Urfa özgürlüğünü ilan ettiğinde. 1984’te ilimizin adının önüne Şanlı unvanı geldi. Birkaç kez yineledim. Bugünkü yaşlı Urfalı hemşerilerim bana gençleri göstererek “Coşkun Bey, sen bu gençlere bahma, onlar Şanlıurfalı, biz senin kimin Urfalıyıh” demişlerdir. Oldukça anlam yüklü bir vurgulamadır bu. Çünkü uzun yıllar önce bizim kuşağımızdan Urfalılar hiçbir ayrım yapmadan birlikte övünüyor, birlikte seviniyor, sevinci, kederi, eksiksiz her şeyi paylaşıyorduk.

Çokkültürlü şehir

Annem İzmir’den kopup gelmişti, babam Urfa doğumlu. Etnik kökenimizi sorgulamak diye bir şey yoktu o günlerde, bundan bir ayrımcılık çıkarmak kimsenin aklına gelmiyordu. Birlikte Kurtuluş Savaşı vermiştik ve Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları idik. Kürtçe konuşanlar çoğunlukta idi. Arapça konuşanlar da az değildi. Farklı diller ve kültürlerden etkilenmiştir ilimiz. Urfa dilinde çok sayıda Kürtçe, Farsça, Arapça, Azerice sözcükler vardır. Ben o dili iyi konuşanlardanım. Eminim, iki ünlü Urfalı yazar Mehmet Faraç ve Bekir Coşkun da o dili iyi bilirler. Sizler isotu bilirsiniz ama Frenk, pirpirin, bahteniz, arış, külünçe, biyambalı deleme, arzele, hayır, pürcüklü, has, puşu, zerzembe, belleme’yi bilemezsiniz. İzmirli annem de öğrenmişti Urfa dilini, Urfa ağzını. Sınıf arkadaşlarım arasında Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Yahudi kökenliler vardı kuşkusuz ama kökenimizin ne olduğu sorusu gündemde yoktu.

Nostalji

Öylesine candan bir beraberliğimiz vardı. O yıllarda bir insanın Kürtçe konuştuğu için suçlandığına hiç tanık olmadım. O kadar doğaldı ki Kürtçe konuşmalar. Kürtçe şarkıları çok dinledim. Toplantılarda kalkıp “eziherim Diyarbekir hatuni lorke” diye oyunlar oynardık. Sahnede Babi Yılmaz skeçler yapardı. Sıklıkla Kürtçe sözcükler kullanarak “Top heyye, tabanca heyye, tüfek heyye, ceseret tunne” dediği zaman salon coşku ile alkışa dururdu. Ne kadar güzeldi yaşantımız. Anzelha’da kravl yüzücüleri izliyor, halkevinde tiyatro seyrediyor, hıdrellezde yüzlerce uçurtma uçuruyorduk. Urfa’nın orta yerinde Türk musikisi yapılan, isteyenin rakısını içtiği gazino vardı.

Küba-Urfa...

Küba’da geçirdiğim günlerde hep Urfa’yı andım. Küba halkı ambargodan bunalıyordu ama her yerde, her köşede müzik ve dans vardı. Urfa da çok benzer ona, en güzel türküler o yöreden çıkar ve her yerde, her evde, her toplulukta şarkı, türkü, müzik, halk oyunları vardır. Müzik, şarkı, türkü, günlük yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır. Devrimden, hümanizmadan, aydınlanmadan uzak, beceriksiz, ufuksuz, şoven, demokrasiyi amaç değil araç olarak gören ve Türkiyemizin kaderine egemen olan politikacılar, dış dinamiklerin de etkisi ile bu güzelim beraberliği yaşatmadılar. Özellikle 12 Eylül’den sonra, bu insancıl beraberliklere ağır darbeler vurulmuştur. Kürt kökenli yurttaşlarımızın kendi isimlerini, kendi dillerini kullanmalarına, kendi kültürlerini yaşatmalarına ne engel vardı? Birlikte bağımsızlık savaşı vermiştik, birlikte gelişme, ilerleme, çağdaşlaşma, bilime, sanata, aydınlanmaya ulaşma için çaba verecektik. Dogmalardan, cehaletten kurtulup feodaliteye son vermek için çalışacaktık. Benim çocukluk arkadaşlarımla arama giren basiretsiz, karşıdevrimci politikacıların ihaneti olmasaydı, sürekli devrim için elbirliği yapacak, etnikçilik, ırkçılık yerine, sınıf bilincini egemen kılacak, Türkiye’yi ileriye taşıyacak, sömürüye ve emperyalizme karşı savaşacaktık. Türk, Kürt, Arap, Yahudi, Ermeni, Rum, Laz, Çerkez, Abaza bir araya gelecek, eşitsizliğe, ilkelliğe, din istismarına karşı mücadele edecektik.

Topçu Meydanı’nda 11 Nisan

Nasıl anıyorum o birlikte Topçu Meydanı’nda kutladığımız 11 Nisan günlerini. Trampetler çalıp borazanlar öttürdüğümüz, Tılfıdır Tepesi’ne tırmanan eyersiz Arap atlarını alkışlarla izlediğimiz o coşkulu günleri. Nemrut’un putlarını kıran İbrahim’in atıldığı, ateşten suya dönüşen o dünya güzeli Anzelha’yı. Bir gün doğacaktır bizim güneşimiz, güneşin zaptı yakın diyor şair. İki yıl önce Mahsun Kırmızıgül, Güneşi Görmek filmi ile güzel yurdumuzun o büyük dramını başarı ile sergilemişti. Ona buradan bir selam yolluyor ve aydınlık günlerin özlemi ile tüm hemşerilerimin bu büyük onur ve gurur gününü kutluyorum.

Not: Urfa’da uzun yıllar öğretmenlik yapan, her alanda hizmet veren annem ve babamın isimleri birer okulda yaşıyor. Bu vefa örneğini gerçekleştiren başta ünlü Vali Muzaffer Dilek olmak üzere Urfa’nın yöneticilerine şükranlarımı sunuyorum.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler