Savaş-Barış Çelişkisi

Savaş daha kârlı göründüğü sürece kalıcı barış sağlanabilir mi? Hangi maliye bakanı, ülke savunması ve güvenliği söz konusu olduğunda silahlı kuvvetlerin araştırma veya ek ödenek talebini geri çevirebilir?

Savaş-Barış Çelişkisi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 13.11.2012 - 07:18

Hayatın bir anlamı ve amacı var mı, sorunu üzerinde yazan düşünürlerin dikkatini çeken ikilemlerden birisi, belki birincisidir savaş-barış çelişkisi!

Dinler, Tanrı buyruğu; devletler, insanlık suçu; filozoflar akıllı geçinen varlığın aklını inkârı demişler; savaşı durdurmaya, sınırlamaya çalışmış ama başarılı olamamışlar. Sonunda, “Hazır ol cenge istersen barış ve huzur” deyip savaşa teslim olmuşlar, diyorum; çünkü binlerce yıllık çabalar ve savaş hazırlığı barış ve huzuru sağlamamıştır. Toplumlar ulusal çıkarları, onurları, kutsal inançları ve güvenlikleri uğruna “Tanrı bizimledir” ya “Allah Allah” sesleriyle ya da “barış” diye diye savaşmaktadır.

Ölümünün yıldönümünde Fakir Baykurt’un uzun şiirini, Binyazar’ın Pazar köşesinde (Cumhuriyet 21 Ekim) okurken şöyle düşündüm: Neden acaba: “Savaşçılar savaşmaktan, barışçılar savunmaktan usanmadılar, yorulmadılar?” Yaratıkların en soylusu, yaratıcısına en yakın ve şerefli bir varlık olmakla övünen insanoğlu, neden kurtaramıyor yakasını ve kaderini savaşın ellerinden? İnsan varlığının doğasında genetik bir yanlışlık mı var, yoksa kültürler mi insan doğasını şartlayıp savaşa yönlendiriyor? Savaşın akıl ve bilinçdışı bir tükeniş ve tükenme olduğu gerçeğini görmek için, Tolstoy’un Savaş ve Barış eserini okumak gerekmiyor.

Çevresine eleştirel bir gözle bakanlar, “İnsanlık ve medeniyet intihar mı ediyor” sorusunu sormadan edemiyor. Her şeye egemen görünen insan, kendi doğasını değiştiremeyince, yok etmeye mi karar verdi? Çağdaş hayat tiyatrosunun gerçeküstü senaryosunu mu oynuyoruz?

İnsanın doğası sorunu

Bireyleri birbirinden ayıran çok sayıda özellikleri var da, insan türünü öteki canlılardan ayıran genel ya da genetik (doğuştan) bir özelliği var mı? Sosyal felsefenin öncülerinden John Locke (18. yüzyıl başında), “İnsan doğduktan sonra eğitimle insan oldu” görüşü ile, eğitimbilimci Dewey (20. yüzyıl ilk yarısında) “insanın doğası eğitilebilirliğidir” teziyle soydan gelen genetiği (kalıtımı) adeta reddettiler. Öyleyse, savaşçı karakterimizi doğduktan sonra sosya-kültürel çevremizden mi alıp öğreniyoruz?

İnsanbilim ve genom o kadar tek yanlı değil; çevre (öğrenme) ağırlıklı olmakla birlikte genetik bulgulara da yer veriyorlar. Bazı toplumların daha savaşçı, bazılarının daha barışsever olmaları bu görüşü destekliyor. Söylendiği gibi, “ilkel” toplumlar yamyam olmadığı gibi, medeniyet düzeyi yükseldikçe topyekûn savaşçılığın arttığı da gözlemleniyor. Soğuk savaş sıcağa dönüşmeden önlendi, ama sıcak barışın güvencesi yok. Nükleer başlıklar, yeraltı ve denizaltı sığınaklarında görev emrini bekliyor.

Savaş denince...

Savaş denince top tüfek, uçak ve harp gemileriyle yapılan savaşlar gelir akla. Silahlı güçlerin çatışması kanlı bir savaştır. Ancak dünyada başka savaşlar da var. “Savaş kanlı bir diplomasi ise diplomasinin kansız bir savaş olduğu” söylenmiştir. Ülkelerin, serbest rekabet düzeninde giriştikleri, nükleer, sanayi, teknoloji, bilim, ticaret, spor, turizm, propaganda, endüstri, istihbarat, Ar-Ge, medya, uzay veya yıldız savaşları, eğitim amaçlı savaş oyunları ve savaş senaryoları vardır. Sivil savaşların kazanılması veya kaybedilmesiyle toplar patlamaya, uçaklar uçmaya, denizaltılar dalmaya başlar. Eğer daha evcil görünen “sivil / medeni” savaşlar olmasa, belki askeri savaşlara gerek duyulmazdı. Ancak, asıl büyük savaşlar, savaş alanlarında değil, insanların kişiliğinde, dünya görüşünde, toplumların yapısında başlayan, ötekine, öteki cinse, öteki kuşağa veya komşuya yönelen ve hayat boyu sürenlerdir.

Ya barış?..

UNESCO Genel Direktörü Federico Major, 1990’larda “Bir Barış Eğitimi Projesi” başlattı, ama ne yazık ki üye ülkelerden destek bulamadı. Dünya güçlerinin savaş endüstrileri evrensel bir barış girişimine izin vermediler. İkinci Dünya Savaşı’nın başkomutanı General Eisenhower, ABD Başkanlığı’ndan ayrılırken “savaş endüstrisi, savunma bakanlığı ve medya üçlüsü”nü “dünya barışı”na en büyük engel olarak gördüğünü açıklamıştı. Bir New York gazetesi, Başkan’ın vasiyetini iç sayfasında yayımladığı sayısında, havacı bir generalin üstün Sovyet teknolojisiyle baş edecek bir savaş uçağının geliştirilmesi için kaç yüz milyon dolar talebine birinci sayfada yer vermişti. Eisenhower uyarmış, ama işbirliğini önleyememişti.

Savaş daha kârlı göründüğü sürece kalıcı barış sağlanabilir mi? Hangi maliye bakanı, ülke savunması ve güvenliği söz konusu olduğunda silahlı kuvvetlerin araştırma veya ek ödenek talebini geri çevirebilir? Sovyetler Birliği, bütün teknolojik üstünlüğü ile ABD’nin yıldız savaşları senaryosundan geri kalmamaya çabalarken dağılmadı mı? Cenk hazırlığı, savaş kadar pahalıdır ve barışı sağlamakta ve korumakta ne yazık ki yetersiz kalıyor.

Çözüm belki barış eğitiminde, ama insanlar ve toplumlar sanki denemekten bile korkuyor. Ya başarılı olursa?


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler