Şehirler Yok Edilirken Şehir Tiyatroları Yaşayacak mıydı!
“Bunlar, sanatı sanat için yaparlar. Bunlar, sanatı toplum için yapmazlar. Sanat toplum için yapılırsa değer ifade eder. Bunlar elitisttir. (...) Rahmetli Cem Karaca’nın deyimiyle, bunlar barlarda, barların önlerinde, viski, bir elleri çenelerinde, kaşları hafif yukarda hiçbir şey üretmeden sadece hakaret ederler.”
Bunlar Tayyip Erdoğan’ın 4 Mayıs 2012 tarihinde Maraş’ta yaptığı konuşmadaki sözleridir, Erdoğan bu sözlerle “Şehir Tiyatroları yok edilemez!” diyerek protesto eylemlerinde bulunan sanatçılara yöneliyor.
Burada ilgi çekici olan, aynı konuşmanın başında “tek millet, tek bayrak, tek din, tek devlet” vurgusu yapan Erdoğan’ın sanatçılara yönelirken solun söylemlerini kullanması, toplumcu bir sanatçı olan Cem Karaca’dan alıntı yapmasıdır.
İşin gerçeği saldırdığı temellerin büyük çoğu da gerçekten çürüktür ve bunları yıkmak için solun argümanları bire birdir. Tarihte her faşist iktidar, eski devlet aygıtını ele geçirirken solun argümanlarını kullanmıştır.
Bilindiği gibi Hitler’in partisinin adı, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’ydi -ki bunu Türkçeleştirirsek bazı kesimlerinin pek hoşuna gidecek bir tabir olan “ulusal sosyalizm” ya da “ulusal sol” diyebiliriz- ve Mussolini de faşizmi ilk bakışta hayli toplumcu görünen korporatif demokrasi üzerine tesis etmişti.
Bu bakımdan her ne kadar bizim ülkemizde at izi it izine karışmış gibi görünse de aslında AKP tutarlı ve düzgün bir biçimde faşizmi tesis etmektedir. Yalnız muhaliflerinin kafasının biraz karışık olduğu -yukarıdaki çağrışımdan da anlaşılacağı gibi- söylenebilir.
Özetle AKP’nin sanatçılara yönelirken kullandığı söylemlerde bir anlaşılmazlık yoktur. AKP iktidarı öncülüğünde TC, Ortadoğu’nun yeni İsrail’i olmaya adaydır. Bu hedefini gerçekleştirmesi için yalnız dışarıda değil, içeride de “şahin” olmalıdır. Bunun için de tıpkı Nazi iktidarı gibi, AKP iktidarı da kendine karşı olan her unsuru temizlemelidir. En küçük tiyatro sahnesine varıncaya dek.
Diğer yandan, “Şehir Tiyatroları yok edilemez!” diyenlere gelirsek, Erdoğan’ın onlara karşı sözleri tamamen haksız mıdır? Protestolarda bulunanların büyük çoğu için, söylenen sözler geçerli değil midir? Şimdi “Şehir Tiyatroları yok edilemez!” diyenler, şehirler yok edilirken neredeydiler?
Protestocuların büyük çoğu, bıçağın ucu kendilerine dokunana kadar ses çıkarmadılar. Belki “muhalif” göründüler ama koruyucu kabuklarından hiç çıkmadılar. Halkla aralarına hep duvar ördüler. Gözlerinin önündeki katliamlara sessiz kaldılar. Ne bekliyorlardı? TEKEL özelleştirilecek, DT, Şehir Tiyatroları özerk mi kalacaktı? Her yere ekilen faşizm tohumları sahneden uzak mı kalacaktı?
Oyuncu Mehmet Esen, Gündoğusu dergisinin 2. sayısında yayımlanan röportajında şöyle diyor: “Ben Sivas davasına gittim, biz üç tane sanatçıydık orada. Orada insanları yakmışlar, sen sanatçı olarak kardeşim, burada durmayacaksan nerede duracaksın? (...) 12 tane işçi yandı. Sigortaları yok, kötü şartlarda yatıyorlar. Git onların yanında dur kardeşim! Ondan da korkuyorlar. (...) Bu halkın bir derdine gel bir çare olmaya çalış, bir merhem olmaya çalış! (...) ‘Aman susalım, aman ben koltuğumda oturuyorum, oh oh oh, oturayım biraz daha susayım, biraz daha maaşımı alayım’ dediler. Bunlar ne kadar kaypak olurlarsa belediye de, hükümet de, yani iktidar da bunlarla o kadar oynar.”(1)
Sonuç olarak Erdoğan, sözlerini hangi gayeyle söylemiş olursa olsun, bunlar doğru sözlerdir. Dahası bunlar toplumcuların söylemleridir. Toplumcu sanatçılar bu sözlere saldırmaktansa, bunları inkâr etmektense kendi söylemlerine sahip çıkmalıdırlar.
Sanatçıların halka, “vergisini verdiğiniz tiyatrolarınıza sahip çıkın” yönündeki çağrıları da oldukça yersizdir. AKP iktidarı döneminde vergi yolsuzluklarının azaldığını, kamu harcamalarının arttığını bu ülkede yaşayan herkes görmektedir. Vergilerimizle pek çok cezaevi yapılmış, polis jopu, yeni teknoloji kelepçeler, bolca biber gazı, mermiler, napalm bombaları ve bir yığın yeni kimyasal silah alınmıştır. Üstelik devletimiz bunları halkımızdan hiç esirgememekte, tasarrufa gitmeden kullanmaktadır.
Devleti Âli vergilerimizle tiyatroda da ne yapacağını mutlaka bilir. Tıpkı napalmların dövdüğü dağlarda olduğu gibi, tiyatrolarda da vergilerimizin yerinde kullanılacağından şüphemiz yoktur.
Devletin tiyatrosu devletindir. Tıpkı devletin kendisi gibi, sahneleri de hiçbir zaman halkın olmadı. Şu kafa karışıklığını üzerimizden atalım, devletin sahnesini devlete bırakalım. Biz söylemlerimize sahip çıkalım. Faşizmin sardırmalarına karşı devrimci halk sanatını yükseltelim. Sanatın da sanatçının da tek kurtuluşu budur.
(1) Mehmet Esen ve Zafer Diper’le “Politik Tiyatro Üzerine”, Burak Mise, Gündoğusu Dergisi sayı: 2,
hup://www.gundogusu.net/
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!